Avrupa Birliği politikalarını içeriden tanıyan gazeteci Ali Yurttagül AB’nin Vize politikalarından hareketle Türkiye’nin geleceğine dair yeni projeksiyonunu yazdı. T24 sitesindeki yazısında AB’nin Erdoğan’ı sildiğini bundan sonra Davutoğlu ile çalışmayı tercih ettiğini ima eden Yurttagül’ün çok önemli yazısının ilgili bölümü şöyle:
“…Erdoğan bugün dünden daha az AB sürecinin arkasında ve Davutoğlu’nun Brüksel seyahatlerinden rahatsız. Aylardır tartışılan “Zaman gazetesi operasyonu” neden Davutoğlu’nun Brüksel yol hazırlıkları sırasında yapıldı sanıyorsunuz. Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar kararı ile rahatlayan Davutoğlu’nu, dışişlerini küçük düşürmekten başka amaç taşımıyordu bu operasyon. Basının özgür olduğu, hukuk devletinin etkin, demokratik kurumların ayakta, hukuki ve siyasi denetimin işlediği, AB sürecinde yol alan bir Türkiye değil Erdoğan’ın rüyası. O her şeye karar veren, ecdadı gibi elinde silah Diyarbakır, Cizre ve Yüksekova’ya “sevgi” taşımak misyonu üstlenmiş bir “başkan” olmak istiyor. Kanun, meclis, Anayasa, mahkeme veya hakimler ayak bağı. Her şeyin başkanın iki dudağı arasında olduğu bir düzen. Putin Rusya’sı bile hayalindeki “başkanlık” için az. Ne istediğini dillendirmek için Almanya tarihinin karanlık sayfalarına dalmaktan çekinmiyor.
Bizin mahallenin çocukları böyle bir politikacıya destek verene toplumuna küskün, hayal kırıklığına dalmış, yılgınlık içerisinde, sevinemiyorlar. Yanılıyorlar. Vizenin kalkması Erdoğan’a hediye değil, Erdoğan ve Erdoğan şantajına rağmen alınan bir karar. Vize ile sınırlı değil, olsaydı kalkmazdı. Yunanistan’ı Schengen dışına iter, Erdoğan şantajına boyun eğmezlerdi. Avrupa bizim son yıllarda kaygıyla izlediğimiz, ülkemizin hızla despotizme kayışını, Cumhuriyet tarihine, Avrupa’ya yabancılaşmasını oldukça geç, sığınma politikasını yaşayarak gördü. Erdoğan ve Ala gibi politikacıların, sadece Türkiye değil, tüm Avrupa’yı karıştıracak boyutta gözü kara olduğunu bire bir izledi. Türkiye’nin her gün biraz daha Suriyeleştiğini, Cizre, Sur ve Ankara’da yaşıyoruz. Erdoğan ve koalisyon ortakları Doğu Perinçek gibi devletin derinlikleri ile ilişki içerisinde güçler Esad ve Baas rejiminden farklı bir kültür temsil etmiyorlar. İktidarda kalmak için Türkiye’yi ateşe vermekten kaçınmayacak bu güçler için, Suriye felaketi göze alınır bir risk. Türkiye’nin Suriyeleşmesi Avrupa için sadece sığınma boyutu ile bir felaket olduğunu görmek için çok zeki olmaya gerek yok. İstikrarını kaybetmiş, iç savaşa kaymış bir Türkiye’nin Avrupa ekonomisi ve güvenliği açısından felaketin de ötesi bir senaryo. Bayan Merkel, Avrupa politikacıları geçte olsa bunu gördü ve Sarkozy çizgisi ve ruhunun yıkıcı boyutunu fark etti diyebiliriz. Bu yüzden Erdoğan’a dur demek gerektiğini, Türkiye’yi yalnız bırakmanın tehlikeli olduğunu görmeleri oldukça olumlu bir gelişme. Almanya’yı yalnız bırakmanın Avrupa tarihindeki faturası çok ağır olmuştu. Ortadoğu’da Türkiye’yi yalnız bırakmak benzer bir orman yangını potansiyeli taşıyor. Sadece biz değil Avrupa’da bunun farkında. Vize kararı bu yüzden bir dönüm noktası ve önemli. Avrupa bu yüzden Türkiye’ye vize uygulamamanın faturasını ödemeye hazır.
Toparlarsak, AB politikacıları Türkiye’yi Erdoğan’ın despotik politikasını “cezalandırma” yerine, vize ile “mükafatlandırma” yolunu seçtilerse, Türkiye politikasında yeni dengelerin devrede olduğu, Türkiye’yi kaybetmek üzere olduklarını anladıkları içindir. Ama Türkiye’de demokrasi mücadelesini AB değil biz, yani bu mahallenin çocukları kazanmak zorunda. Şartlar bundan on yıl öncesi kadar kötü değil. Erdoğan’ın kim olduğu ne istediğini öteki mahallede yaşayan, onu dün tüm güçleri ile destekleyen Anti-Kapitalist Müslümanlar, Mazlum-Der, Cemaat gibi demokrasiye, İnsan haklarına inan bir toplum var Türkiye’de artık. Mesele sağ sol meselesi değil, Erdoğan despotizmi ile hukuk devleti arasında bir seçim. Bu mücadelede cephe hattı, sağ sol değil, tüm siyasi parti ve hareketleri keserek geçiyor. AKP’de, hatta MHP de bizim gibi hukuk devleti safında olanlar olduğu gibi, CHP’de, Perinçek/Erdoğan çizgisini savunanlar var. Kimin nerde durduğunu seçebilmek için yakından bakalım çocuklar. Seçmene, AB’ye küsüp yolumuzu kaybetmeyelim. Hukuk devleti için mücadelemizle doğru yerde duruyoruz. Vize kararı sadece rencide edici bir pratiğin bitmesi için değil, Türkiye’ye, Türkiye insanına Avrupa kapısını açtığı için iyi bir gelişme, mümkün ve olumlu. Türkiye’ye bir hediye, Erdoğan’a değil. Erdoğan’a rağmen.
Son olarak teknik bir bilgi. Vizenin kaldırılması için 72 olarak verilen kriterin, pasaportların yenilenmesi gibi, teknik boyutunu aşmak mesele değil. Vize kararı AB’de oy birliği de gerektirmiyor. Komisyon teklifi ve üye ülkelerin çoğunluk kararı yeterli. Müzakere başlığı açmak daha zor, oy birliği gerektiriyor. Ana sorun olayın siyasi ve hukuki alt yapısı yanında, iyi bir demokrasi karnesi. Ankara’nın notları sınıf geçmek için yeteli olmasa da, vize kalkacak. Ama Türkiye de sadece demokrasi için değil, ekonomik gelecek, dirlik için de önemli üyelik meselesi farklı bir şey. Erdoğan’la olmaz. Onun böyle bir hedefi de yok zaten. AB süreci ile “başkanlık” hedefinin birbirini dışladığını gayet iyi biliyor. Ama en büyük sorun, sürecin taşıyıcı kadroları, bizim mahallenin çocukları umutsuz, küskün, hayal kırıklığı içindeler. Seçemiyorlar..
Kaynak: T24.com.tr





