NOT: Bu yazıdan sonra Osman Şimşek Twitter’de açtığım odaya geldi. Odada sorduğum sorulara içtenlikle cevap verdi. Cevapları için çok teşekkür ederim. Bu yayından sonra bende oluşan kanaat şu: Osman Şimşek bilerek veya isteyerek bir kumpasın içinde değil.Ancak bu maniple edilmediği anlamına gelmiyor. Bu yüzden ana tezi burada koruyup Osman Şimşek ile yaptığımız odanın kaydını bu linke ekliyorum.

Siyaset biliminde path dependency diye bir kuram vardır. Basitleştirerek anlatacak olursam, geçmişte verdiğin kararlar geleceğini etkiler, şekillendirir. Bu kuram çoğunlukla kurumsal yapılarla ilgili olsa da bireysel durumlar ve duruşlar için de böyle bir gerçeklik söz konusudur.

Bir süredir Cemaat için biriktirdiğim sempatimi tüketme aşamasına geldim. Bunda en büyük neden, Cemaat’in gittikçe “exclusive club” görüntüsü vermesi. Hep aynı isimlerin aynı şeyleri yapmaya başladığı, başkalarının alanlarını da kontrol etme çabasında olduklarını görüyorum. Ancak Cemaat için biriktirdiğim sempatim tükense de, artık bu sahada oynamama kararı vermeye başlasam da, geçmişte söylediğim bazı şeyler günü geliyor, yeniden gündem oluyor ve ister istemez bu konulara dair bir şeyler söylemek durumunda kalıyorum.

Bunların en son örneklerinden biri, Cemaat ile Hulusi Akar arasında olduğu söylenen mektuplaşma meselesi. Gülen’in sekreterya işlerini yapan Osman Şimşek, iki yıl önce, Temmuz 2023’te, Gülen ile Hulusi Akar arasında (2015 yılında) bir mektuplaşma olduğunu açıklayınca, bir video yapıp “Cemaat, Gülen’in Hulusi Akar’a yazdığı mektubu neden açıklamıyor?” şeklinde bir soru sormuştum. Zira Osman Şimşek’e göre Gülen, o mektupta kan dökülmesine ve darbeye karşı çıktığını iddia ediyordu.

Cemaat’i – en azından kendi tabanı nezdinde – temize çıkaracak bu mektubun, Cemaat yöneticileri tarafından 15 Temmuz’dan yıllar geçmesine rağmen hâlâ açıklanmamış olması çok tuhaftı. Bu yüzden 2023 yılında, o mektubun içeriğinin başta Osman Şimşek olmak üzere Cemaat’in yöneticileri tarafından tamamen açıklanması gerektiğini belirtmiştim.

Doğrusu, olayı bir video yaparak bırakmamış, mektubun peşine de düşmüştüm. Ancak iki yıl önce bana söylenen şuydu: “Elimizde böyle bir mektup yok. Yazıldıysa bile nerede olduğunu bilmiyoruz.” Bu açıklamayla tatmin olmadım. Bu yüzden bir süre daha mektubun peşine düştüm, ama bir şey çıkmayacağını anlayınca ben de işin peşini bıraktım. Ancak Osman Şimşek, ilk açıklamadan yaklaşık iki yıl sonra yeniden bir açıklama yaparak bu sefer sadece Hulusi Akar–Fethullah Gülen mektuplarının ötesinde başka mektuplardan da söz edince, geçmişte söylediğim şey (path dependency) gelip yeniden ayaklarıma dolandı. Mektup tartışması bu sefer çok daha büyük bir şekilde alevlendi.

Bu sefer benden başka gazetecilerin de Cemaat yönetimine ulaşıp mektubun peşine düştükleri, onlara da o mektubun yerini bulamadıklarının söylendiği ifade edilmiş. Ben hâlâ tatmin olmadım. Bu yüzden Osman Şimşek’in o mektubun içeriğini eksiksiz olarak açıklamasını bekliyorum. İspatlayamam ama bunca yıllık gözlemlerime dayanarak şu kanaati dile getirebilirim: Osman Şimşek isterse o mektup ortaya çıkar. Bence Şimşek gerçekten de samimi olarak Cemaat’in geleceği için dertleniyorsa, bunun dışında kişisel (intikam, hırs, vindication vb. duygularla şekillenmiş) bir hesabı yoksa, o mektubu açıklamalı.

Fakat bu yazıyı yazmamın nedeni, yukarıda altını çizerek belirttiğim talep değil. Başka bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Osman Şimşek’in son açıklamaları üzerine yeniden başladığım mektup araştırması beni bambaşka bir yere götürdü. Bu konuları araştırdıkça kendimi mağara araştırmacısı gibi hissetmeye başladım. Kapağını açtığım her bilgi beni başka bir sapağa götürüyor. Şimdi burada okuyacaklarınız, işte o sapakta gördüklerim.

Osman Şimşek, son yaptığı açıklamada aralarında Cevdet Türkyolu, Mustafa Özcan ve başka bazı isimlerin de olduğu bir grup insan hakkında FBI’ın başlattığı kara para soruşturması nedeniyle Cemaat içinde yaşanan tartışmayı açık etti.

Videoyu bu sayfaya ekleyeceğim ama yazılı kayıtlara geçsin diye videoda anlatılan o sözlerin uzun traskriptini sunmam gerekiyor. 

‘Şunu bir önce anlatmak istiyorum Aslın Bey. 2017 Mart ayıydı O gün yani o dönemde ben heyetin bir üyesiydim. Aynı zamanda da Hoca Efendi’nin mektup işleriyle uğraşan bir insandım. Şimdi değişik zamanlarda her abi hakkında veya insan hakkında şikayetler de olmuştur. Başka mektuplar gelmiştir. Cevdet abiyle de alakalı. Yani çok mektup gelmiştir. Bir şeyler söylemiştir. Evdir arsadır şudur budur. Ben onu defalarca yani başka zamanlarda defalarca.  Cevdet abiiye karşı karşı bir düşmanlığım yok. Olamaz da zaten. Beraber Hoca Efendiye hizmet ediyorduk ve yıllarca da ettik. Yıllarca yani kendisi de Cevdet abi açıklamasında yaptı. ….gittim onun

yanına Cevdit abiye dedim ki “Abi şuyu vukundan beter Bir kısım tedbirler alsak.” Yani sizin hakkınızda şu şu söyleniyor, şu mal şu falan.  Cevdet abi dedi ki “Ben her işimi Hoca efendiye sorarak yapıyorum  kimin ne dediği önemli değil dedi. Abinin bu sözü üzerine benim için her şey bitti.” 

Tamam abi Çünkü zaten ben de öyle düşünüyorum. Yani Cevdet abi bir şey yapıyorsa hoca efendi biliyordur. Yani mesela arsası bile varsa evi bile varsa Ben hep öyle düşündüm

yani Hoca efendi kimin üzerine yapacak bunları karagün için belki biriktiriliyordur bir yerde duruluyordur falan.  Çünkü biz alışkınız Ben 1997’de Hoca Efendinin yanına ilk bir cuma günü gittim. Yani halkaya dahil olmam. Cumartesi günü Cevlet abinin yürüme bantlarını taşıyık 20 mi 25 miydi yurt dışından getirmiş büyük iş adamlarına satacak. Onları taşıdık Hiç yani ibadet gibi yaptık. Çünkü hiçbir zaman biz Cevdit abi kötü bir şey yapıyor falan düşünmedik.  Bugün de ben çok mevzuda düşünmüyorum. Bakın onu da söylüyorum ama 

Mart 2017’de heyet toplantısı, bak orası burası değil, gizli olan bir şey değil. Heyetin toplantısı. Dediler ki FBI tarafından bir soruşturma yapılıyor. Mustafa Özcan Bey Cevdet Bey ve birkaç isim daha var.  Bunlar hakkında kara para kaçakçılığı konusunda soruşturma oluyor.  Yani her an kapınıza dayanabilir FBI. Buradan insanları alıp götürebilir.  Hatta bunu o gün için Amerika’nın mesulu olan hadimi olan Mehmet Yaşa Bey kalktı Evet Bu iş ciddi dedi. 

 O söyledi Tamam hemenv Mustafa Özcan da dedi ‘biz hallederiz, Washington’dan bir avukat bakacağız dedi İşte yalan dedi İftira dedi’  Tamam. zaten biz de yani o gün öyle o günler öyle günlerdi ki yani hoca efendi beni bile satın muavenete koşun, Arkadaşlarımızın yardımına koşun diyor ama medyada milyon dolarlardan falan bahsediliyor.  Yani zaten paramız olsa

oralara veririz.  Onun için yani abilerimizden şüphelenecek halimiz yok.  Ama böyle bir şey olmasın, Yani kapımıza birileri girmesin Sonra heyette konu oluştu gündem oldu.  Aradan iki hafta geçti. Heyettekiler sordular bir şey var mı?  ‘Biz hallediyoruz’ falan oldu. Ondan sonra bu medyaya yansıdı. Medyada falan da çıktı Hatta çok büyük rakamlar vererek.  ben bu rakamı burada biliyorum ama telaffuz etmek istemiyorum.  Şu kadar dolar falan kara para Şimdi haber medyada da çıkınca Herkül sitesine bizim email’e falan bir sürü şey yağdı Mesaj yağdı ‘ne olur hoca efendinin bunlardan haberi var mı yani böyle bir şey olmaması lazım falan. Bunlar geldi. 

Sonra o meşhur mektup geldi.  Nisan 2017’de bu olaylar Mart’ta başladı.  Meşhur 10 tane ülkenin hadiminden bir mektup geldi. Yani herhangi bir insan olsa yani önemsemezdim ama ikisini iyi tanıyordum. Diğerlerini tanımıyorum. Mektup geldi Bakın mektubu bakayım

bulursam size aynen son çok uzun da yani olanları medyada yazılanları şunları bunları hepsini anlatıyor.  Sonra mektup şöyle diyor: “Biz muhterem hocamızın o evlerden o paralardan haberinin olmadığına kesinlikle inanıyoruz talebenin terliğine bile ayak basmadığını yurtta çorba kabına bir kaşık çalmadığını ve en son avukat parası için birinden borç aldığını sohbette anlatan bir hoca efendi var karşımızda. Onun iffetinden ismetinden ve söz konusu işlerden beri olduğundan zerre kadar şüphemiz yok.  Fakat yarın o kampa gelip de bir iki insanın ellerine

kelepçe vurulursa,  bunu hiç kimse izah edemeyiz. İşin içine FBI  girince meseleyi zift medyasının iftiralarından biri olarak da açıklayamayız. Size yalvarıyoruz.  Allah aşkına bizim yüzümüzü yere baktırmayın. Resulullah aşkına bir an önce hocamıza bu korkumuzu iletin ve tedbir alın.  Şimdi bu mektup geld. i Ben bu mektubu aldığımda hemen koştum Hoca efendiye mi? Zaten bir sürü mektup gelmiş o güne kadar.  Ve bunun mesulüyüm ben. 

Heyetin de bir üyesiyim. O hafta heyet toplantısını New Jersey’de bir kültür merkezinde yaptık Başka şeyler konuşuldu. Sonra ben söz aldım Küçükler olarak hep bekliyordum. En sona söz aldım. Amerika’nın hadimi Bakın isim de veriyorum kasti Yani yalan yalan diyor başkaları Hani sorun yani Amerika’nın hadimi Mehmet Yaşı abi O zamanki Mehmet Yaşa abi kaldırdım ayağa. Ona dedim ki ‘abi özür dilerim böyle haberleri kaç haftadır konuşuyoruz ama hoca efendiye daha mevzu arz edilmedi. Yani bu haber doğru mu öncelikle yani böyle bir ihtimal var mı? yoksa üzerine gitmeyelim yani bir eee bir haber üzerine bir dedikodu üzerine birbirimizle uğraşmayalım’

 Mehmet abi herkesin içinde dedi ki ‘evet çok önemli kaynaklardan haber aldık. Yani bu ciddi bir tehlike. Buna mutlaka anlam mutlaka önlem almamız lazım’

Öyle olunca ben de abilere dedim ki o zaman ben size bir mektup okuyacağım. Bu mektubu tamamen oradaki bütün heyete okudum. Dedim ki hal böyle Kardeşlerimiz üzerimize bir emanet bırakıyorlar. Ben vazifeli olarak bu yani mektuplarla vazifeli olarak bunu götüreceğim ama beraberce hoca efendiye bu mevzuyu arz edersek daha iyi olur.  …karar verildi Akşam hoca efendinin yanına gidilecek. Çünkü her toplantıdan sonra hocamıza arz ediyoruz ne konuştuğumuzu.  Sonra akşam gidilecek fakat garip bir şey oldu Kimse o gün binaya gelmedi Çünkü az sonra eee toplantı yaptığımız yere bir haber ulaştı. Dediler ki Cevdet Bey duymuş kampa gelinin ayaklarını kırarım diyor.  Şimdi kimse kampa gelmedi.  Üç kişi hatırlıyorum ilk gelenler Birisi Ahmet Kara, O binaya girmemiş de ofiste beklemiş, İkincisi Recep Uzunalı O abi de alt katta bekliyordu İlk bizim karşılaşmamızda vurma kırma hadiselerinde o görmedi. 

Çünkü alt kattaydı Ben çıktım yukarıya Daha yukarı çıkar çıkmaz Cedet abi odadan çıktı Beni

bir gördü Sen ne oluyorsun kim oluyorsun bana iki tane vurdu Ama gürültüye hemen

insanlar geldiler. Eee o öyle gürültü oldu Bağırtı çartı oldu ki Hoca Efendi odasından çıktı Küçük binadaydık orada. Hoca Efendi odasından çıktı falan ne oluyor falan dedi ‘Bir şey yok hocam küçük bir şey falan’ dedik.  Hoca efendi tekrar odasına girdi.  O sırada Recep hocalar falan o ilk hadiseden sonra yukarı çıktılar. 

Bazıları işte yok diyor falan diyorlar da sonra çıktılar yukarıya. Sonra beni onlar üç abi daha sonra onlar geldiler oraya. Mustafa Özcan, Doktor Ali ve Cevdet Bey beni bir odaya çektiler.  Önce bana o güne kadar hizmete ihanet etmiş insanların adlarını sayarak bu da böyle ettiydi, bu da böyle ettiydi, falan söylediler ve bana şunu söylediler: ‘Bize o mektubu yazanların isimlerini vereceksin.  Yoksa seni kumpazcıların arasında sayarız.  ….Ben de abilere Burada (alnımda) şerefsiz mi yazıyor dedim.  Orada insanlar bana güvenecekler,  bana bir mektup verecekler,  ben size onların isimlerini vereceğim. Ben dedim bu mektubu heyetin vermesini

bekliyorum ama vermezse ben kendimi hoca efendiye götüreceğim. O gün böyle geçti Ertesi gün sohbet bitti. Bu defa büyük binadaydık Hoca efendinin sohbetleri oraya gidip geliyordu hala işte. Büyük binada tuttular İçeri girmek istedim ben, Cevdet Bey girmemi istemedi, Yine orada bir münakaşa oldu.  Arkadan vurdu bir şeyler oldu. Hoca efendi döndü gürültüye. ‘Ne oluyor’ dedi. Dedim ‘hocam bir şey söylemek istiyorum.’  Girdik Cevdet abi arkadan girdi. Hocam dedim ‘ben onunla alakalı söyleyeceğim’ Hoca Efendi kendi kalktı dışarı çıkın dedi. Kendi kapıyı kapattı ve ben o mektubu olduğu gibi Hoca Efendiye okudum. Yani size yeminle söylüyorum burada ahirette görüşeceğiz. Hoca Efendi gözlerinden yaşlar dökülerek böyle mektubu dinledi. Sonra da dedi ki ‘vallahi billahi ben bunları bilmiyordum Ben onun babadan kalma bir evi olduğunu biliyordum.’ dedi.  Sonra da bir hakem heyeti kuruldu. Üç kişilik Hoca efendi taraf olmamak için her özeni gösterdi.  O heyit kısmına da şimdi geçmek istemiyorum 

Bu kadar uzun alıntıya hem kayıtlara girsin, hem de biraz sonra yapacağım analize esas alacağım için, ‘çarpıtıldı, kesildi’ denilmesin diye yer veriyorum. 

Bu açıklamanın arkasından Osman Şimşek’in sözünü ettiği medya haberlerini bulmaya çalıştım. Evet gerçekten de de 31 Mart 2017 Tarihinde Sabah gazetesinde ‘Fetö’nün kara para trafiği FBI kıskacında’ başlıklı bir haber yayınlanmış

Haberin içeriğinde en ilginç kısmı şurası:  ‘FETÖ’nün, FBI soruşturmasının uluslararası kamuoyunda yaratacağı sarsıntıyı atlatmak için konuyu ABD’deki hukuk bürolarını ve siyasi ilişkilerini kullanarak kapatmaya çalıştığı öğrenildi.’

Yani Osman Şimşek’in yukarıda alıntısını verdiğim heyet içindeki konuşmaları yansıtıyor. Dikkat ederseniz Sabah’ta yer alan bu ifade heyette Mustafa Özcan’ın söylediği ‘biz hallederiz, Washington’dan bir avukat bakacağız dedi,  yalan dedi İftira dedi’ ifadesinin haberleştirilmiş şekli. 

Yani Sabah’ta çıkan bu haber aslında Heyetin içinden Sabah’a sızdırılmış bir haber. Heyette konuşulan bir konunun günler içinde Sabah’a sızdırılması nasıl bir operasyonun parçası olabilir? 

Şimdi bu soruyu Osman Şimşek’in anlattıkları üzerinden irdeleyelim. Haber Sabah’a sızdırılıp orada yayınlandıktan sonra bir mekanizma devreye giriyor. Dünya yansa organize tepki verememeleriyle ünlü cemaat üyleleri nedense bir anda aydınlanma yaşıyor ve Herkül Sitesini mesaj bombardımanına tutuyor. 

Osman Şimşek’in ifadesiyle  Herkül sitesine bizim email’e falan bir sürü şey yağdı Mesaj yağdı ‘ne olur hoca efendinin bunlardan haberi var mı yani böyle bir şey olmaması lazım falan. 

Bu tepkinin cemaat tabanı için hele de 2017 yılı için normal olup olmadığını, hem Osman Şimşek’i destekleyenlere, hem ona karşı çıkanlara, hem Mustafa Özcan ekibine ve ona karşı çıkan Murat Ceylan ekibine yakın isimlere sordum. ‘Herkul sitesine böyle onlarca email falan atılması bireysel ve organik bir tepki olamaz. Organize edilmeden böylesi bir şey olmaz’ dediler. 


Yani operasyonun ilk ayağında, Herkul sitesinin yöneticisi Osman Şimşek, hocayı bir yere yönlendirmek için siteyi mesaj bombardımanına tutmuşlar. Osman Şimşek (eğer operasyonun parçası değilse), hoca daha önceleri de kulağına gelen birçok bilgiyle birleştirince, bu tepkilerin Cemaat tabanından geldiğini düşünerek, Osman Şimşek’te – Ahmet Dönmez’in deyimiyle – bir psikolojik kapı aralama operasyonu- yapmışlar. Bir sonraki hamle ve talep için Osman Şimşek’i hazır hâle getirmişler.

Peki, bir sonraki hamle ne? Meşhur mektup. Cevdet Türkyolu’nu Gülen’e erişim (access) sağlama görevinden azledip, Gülen’in çevresinden uzaklaştıracak mektup. Bu sefer Herkul sitesine yazılan isimsiz mesajlar değil, üzerinde Osman Şimşek’in de tanıdığı iki ismin bulunduğu, 10 ülke hadiminin ismini taşıyan mektup. Mektubun içeriği tam da Gülen’in damarına basacak mesajlarla dolu. Hedefi ise Cevdet Türkyolu’nu o görevden uzaklaştırmak.

Yaptığım analizden çıkardığım sonuca göre, Osman Şimşek bu operasyonun bir parçası mı, değil mi henüz bilmiyoruz. Ancak bu operasyon başarısız oluyor ve Osman Şimşek’in kamptan gönderilmesine neden oluyor. Yani, Osman Şimşek’in kamptan gönderilmesinin nedeni, Cevdet Türkyolu’nun paralarını gündeme getirmesi değil.

Cevdet Türkyolu’nun ticaret yaptığını, evlerinin olduğunu, babasından kalma dairelerinin bulunduğunu Gülen 1990’lı yıllardan beri biliyor. Örneğin, 1990’lı yıllarda Cevdet Türkyolu’nun Üsküdar’da en az iki evi var. Bunlardan birinde de o dönem Ahmet Kurucan kalıyor. Zaten Türkyolu’nun ticaret yaptığını, Osman Şimşek de bildiğini ifade ediyor. O hâlde mesele Cevdet Türkyolu’nun paraları olamaz. Şimşek de bunu iddia etmiyor. Mesele, kara para aklama iddialarıyla Cevdet Türkyolu ve yakınlarındaki isimlerin FBI tarafından soruşturmaya tabi tutulması.

O hâlde soru şu: 1999 yılından 2017 yılına kadar ABD’de kalan ve ticaret yapan Cevdet Türkyolu veya yanındakilere kara para soruşturması açmayan FBI, ne oldu da 2017’de bu soruşturmayı açmaya karar verdi? Ve en önemlisi, bunca yıl geçmiş olmasına rağmen o soruşturma ne oldu? Bu isimlerin dondurulduğu söylenen hesapları neden ve nasıl açıldı?

Burada iki ihtimal var. 15 Temmuz sonrasında Türkiye’den çıkan iş insanları, paralarını ticarete dönüştürmek için zaten yıllardır ticaret yapan Cevdet Türkyolu ile ortak ticari faaliyet yürütmek istemiş olabilir. Orada şişen paralar, FBI’ın dikkatini çekmiş ve bu bir inceleme konusu olmuş olabilir.

İkinci ve daha kötü ihtimal ise içeriden birileri, Cevdet Türkyolu’nu Gülen’in yanından uzaklaştırmak için FBI’ya bu isimlerin kara para akladığını ihbar etmiş olabilir. Ben bu ihtimalin daha güçlü bir ihtimal olduğunu düşünüyorum. Zira daha önce de yine Cemaat içinden birileri, Gülen ile bazı isimlerin iletişimini kesmek için bazı önemli Cemaat sorumlularını ABD’ye “radikal İslamcı terörist” diye ihbar etmiş, bu isimlerin vizeleri iptal edilmişti.

Muhtemelen Osman Şimşek’in, Cevdet Türkyolu ve Mustafa Özcan ile ekibi hakkında anlattıkları kısmen doğrudur. Ancak o, sadece madalyonun bir yüzü. Benim anlattığım ise madalyonun diğer yüzü.

Yani Cemaat’in içinde bir ekip, Hulusi Akar mektupları diyerek diğer ekibi tasfiye ederken, diğer ekip de “10 İmam Mektubu” ile Cevdet Türkyolu ve onu destekleyenleri tasfiye etmeye kalkmış. Kabak ise Osman Şimşek’in başına patlamış. Türkyolu’nun Şimşek’e “kumpasçı” demesinin ana gerekçesi de bu olsa gerek.

Daha açık bir ifadeyle: Cemaat’in içinde bir ekip, diğerini “MİT izliyor, havuza düştün” diyerek tasfiye etmeye çalışırken; diğer ekip ise “FBI takibine takıldın” diyerek, hem de Sabah gibi havuz medyasıyla iş birliği yaparak tasfiye etmeye kalkmış.

Osman Şimşek bu işte kullanışlı bir aparat mı, gönüllü bir koçbaşı mı, yoksa organizatör mü? Bunu şimdilik bilmiyoruz. Önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak gelişmeler, bu konulara da ışık tutacak.

Bu yazıyı yazmak için yaptığım araştırmalardan edindiğim ancak yazının ana teziyle doğrudan ilgili olmayan önemli bilgiler/iddiları NOTLAR olarak buraya ekliyorum. Cevap vermek isteyen ilgili muhataplar olursa onların cevaplarını da yazarım. 


Not 1:
Osman Şimşek’in, Gülen’e gönderilen mektubu Gülen’in istemesine rağmen kendisine teslim etmediği iddia ediliyor. Yani o imamların gönderdiği mektuplar Gülen’in ölümünden sonra da kampta yok. Gülen vefat ettiğine göre, işin bu kısmını ispat edecek veri yok. Ancak şu ispatlı: Osman Şimşek, Gülen’e gönderilen o mektubu hâlen elinde tutuyor. Zira bunu Asım Yıldırım’ın yayınında okudu.

AÇIKLAMA: Osman Şimşek bu iddiayı kesinlikle yalanladı. Olayın aslının şu şekilde olduğunu anlattı: Mektubu okuduktan sonra ortam gerilince ben eve gittim. Arkamdan bir öğrenci arkadaşı gönderip mektubu istediler. Ben de mektubu kimin istediğini sordum. Hocaefendiye ben başımı veririm, mektubu neden vermeyeyim. Ben anladım ki mektubu hocaefendi değil oradaki isimleri öğrenmek isteyenler istiyor o zaman mektubu vermedim. Daha sonra Hocaefendiye bunu sordum. Gerek yok dedi mektubu istemedi.

Not 2: Benim anladığıma göre, o mektup Osman Şimşek’e e-posta ile gelmiş. Şimşek, mektubun nasıl geldiğini de açıklamalı. Zira mektubun e-posta ile gelmesi ile yazılı şekilde gelmesi arasında teyit mekanizmaları açısından fark vardır.

AÇIKLAMA: Osman Şimşek o mektubun kendisine yıllardır tanıştığı ve yazıştığı bir isim tarafından email ile gönderildiğini doğruladı. Bu durumda şahsı tanıdığı için ayrıca bir teyide ihtiyaç duymadığını, diğer on kişiyi tek tek arayıp bu mektubu siz yazdınız mı diye sormadığı ortaya çıktı. Bence büyük bir yanlışlık.

Not 3: Şimşek, Gülen’e sunmadan önce mektubu teyit ve tetkik etti mi? Örneğin, Şimşek o mektubun gerçekten imamlar tarafından yazıldığını nasıl teyit etti? O mektupta tanıdığı iki ismin olması teyit için yeterli miydi? Yoksa o mektubun hazırlanması sürecinde Osman Şimşek’in de bilgisi ve dahli vardı da bu yüzden mi teyit etme ihtiyacı hissetmedi? Şimşek, o mektubun imzacılarının en fazla iki kişisini tanıdığını, diğerlerini tanımadığını beyan ettiğine göre, bu mektubun gerçekliğini nasıl teyit ettiğini açıklamazsa, o zaman hazırlayanlararasında yer aldığını düşünebiliriz.

AÇIKLAMA: Osman Şimşek o mektuba imza koyanların tamamıyla konuşup o mektubu teyit ettirmemiş. Ancak mektubu gönderen kişi ile olan geçmişi ve ona olan güveni neneniyle teyit etme ihtiyacı hissetmemiş. Bu nedenle de Osman Şimşek’in bu mektubu hazırlayanlar arasında olduğu varsayımının YANLIŞ bir varsayım olduğu ortaya çıktı.

Not 5: Bu yazıyı yazdığım için birileri beni yine birilerine yakın, diğerlerine uzak olmakla suçlayacak. Bazıları ahlaksızca birilerinden zarf almakla suçlayacak. Bu yüzden şu notu bırakarak yazıyı sonlandırayım: Benim bu yarışta atım yok. Benim sloganım şu:
Ne Cevdet, ne Osman; ne Özcan, ne Ceylan. Cemaati radikal yerelleşme kurtarır.

AÇIKLAMA: Osman Şimşek de bu yazıları birileri adına yazdığımı iddia etti ama bu doğru değil. Bence Mustafa Özcan da Cevdet Türkyolu da görevlerini bırakmalı. Merkezin gücü sınırlandırılmalı, güçler dağıtılmalı ve Cemaat radikal bir yerelleşme sürecini tamamlamalı.

Emre Uslu