Yıl 2025, ABD’nin New Jersey eyaletinde bazı okul bölgeleri kendilerine bağlı liselerde Raab/Goodwin Holokost Müze ve Eğitim Merkezi‘nde organize edilen, Dear Esther oyununun bir gösterimini planladı. Gösteri Yom Haşoah (Holokost Anma Günü, 27 Nisan) çerçevesinde tertip ediliyor.
Gösterinin konusu, Dear Esther, Holokosttan (1933-1945 Almanya) kurtulan Esther Raab adındaki birinin hikayesini takip ediyor. Oyunun kendisi Esther’in savaş öncesi yıllarını, Sobibor ölüm kampından kaçışını (Holokost sırasında Yahudi tutsakların en başarılı toplu kaçışlarından biri) ve Esther’in yaşadığı olayları anlamaya ve onlarla yüzleşmeye çalışmasını konu alıyor. Holokost, 1933-1945 yılları arasında Hitler liderliğindeki Nazi hükümetinin, Avrupa Yahudilerine karşı uyguladığı sistematik bir soykırımın adıdır. Yahudiler o dönemde yaşananları hem kendi nesillerine hem de tüm dünya insanlığına anlatmak, unutturmamak için dünyanın hemen hemen her yerinde müzeler ve eğitim merkezleri açmıştır. Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır. Yeni yetişen nesilleri kendilerine karşı uygulanan bu soykırımı yıllar geçse de unutturmayarak büyük felaketin bir daha yaşanmaması için çaba sarf etmektedirler.
Yapılandırmacı eğitimin diğer eğitim kuramlarından en önemli farkı müzeleri eğitim öğretimin içerisine dahil etmesidir. Her zaman olduğu gibi 19. yüzyıldan itibaren Avrupa ve Amerika bu işe de öncülük yapmıştır. Müze-Okul ilişkisi öğrencilerin birincil kaynaklara ulaşıp tam öğrenmeyi gerçekleştirmesi ve objelerle etkileşime girerek empati yolu ile düşünme becerilerini geliştirmeyi amaçlamaktadır.
1899 yılında ABD’de Brooklyn çocuk müzesi kurulmuştur. Müzeler çocukların yaparak yaşayarak öğrenmelerini sağlayacak bir ortam oluşturur. İngiltere’de bulunan British Museum okullardaki müfredata göre öğrencilerin öğrenimine destek sağlamaktadır. Berlin’deki Alman Teknoloji Müzesi, teknolojinin dünü bugünü bağlamında enfes ve zihin açıcı bir yolculuk sağlar. Modern eğitim, sorgulayan, düşünen, analitik bireyler yetiştirmeyi amaçlar. Öğrenme, düşünme, kritik etme, gözlemleme ve uygulama süreçlerinin içerisindeki öğrenci aktif olarak eğitim içinde yer alır. İşte müzeler bunun için ideal mekânlardır. Modern toplumlarda müzeler yaygın eğitim kurumlarından sayılır. Müzeler, ziyaretçisini o konuda düşünmeye teşvik eder. Gösteriye sunduğu objelerle hafızaları o konuda eğitir, besler.
Tüm bu açıklamalardan sonra, Türkiye’de son yıllarda Hizmet hareketine dönük yaşanan şeyin adının soykırım olduğunu kabul etmeyen kurbanların avazı çıktığı kadar bağırarak “ne işimiz var müze ile?” sorusu, kulaklarımı çınlatıyor. Bu noktada bu muhteremlere bir sorum olacak: Tüm bu yaşadığımız felaketi ne ile ve nasıl anlatacaksınız gelecek nesillere? Akşam yediğinizi dahi aklınızda tutamayan hafızanızla mı? Yoksa her şeyi gömüp kalan ömrünüzün sefasına mı bakacaksınız? Elbette ki hatıralar toplanacak, hikayeler yazılacak ve gelecek yerli yabancı ziyaretçilere Türkiye’de yaşanan bu soykırım kıyamete kadar anlatılacaktır. Bunu da kurulacak müzeler vasıtası ile yapacağız elbette. Demokratik kurumlar karşısında resmî kurumlar ister ve onlarla muhatap olur, etkileşime girer; tıpkı yukarıdaki örneklerde olduğu gibi. Hem Türkiye’deki hem de yurtdışındaki soykırım kurbanlarının çocukları uzun zamandır neler olup bittiğini, başlarına gelen şeyin ne olduğunu bu müzeler ve eğitim merkezleri vasıtasıyla öğrenecektir. Kolektif hafızanın teşekkülü açısından oldukça önemli olan bu konu üç beş cahil cühelânın, karanlık ve geri kafalının, yaşadığı zamana ayak uyduramayan SKT’si geçmiş displaylerin karşı çıkması ile yokluğa hiçliğe atılacak bir mesele değildir.
İnsan bilmeyebilir fakat araştırıp öğrenmiyorsa kabahatlidir. Bir konuda fikir sahibi olmayabilir bu gayet normal fakat bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak da nedir?
“Hizmet kültleşiyor” diyenler, hizmetin yaşanan soykırımı anlatmak için kullanmak istediği, çağdaş eğitim kuramı olan yapılandırmacı eğitimin en önemli unsuru “müze ile eğitim” projesine karşı çıkıyor. Ne günlere kaldık ey koca hünkar?
Yazar: Murad Karasoy