15 Temmuz’la ilgili çok çarpıcı bir bilgi daha ortaya çıktı. İddiaya göre MİT Müsteşarı sadece Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’la değil Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı ile de uzun süre baş başa görüştü. Aynı isimler 15 Temmuz günü de darbe başlamadan önce saatlerce görüşmüştü.

Odatv yazarı Müyesser Yıldız, 15 Temmuz ve Zekai Aksallı ile ilgili dikkat çekici bir yazı kaleme aldı. Yıldız da diğer pek çok köşe yazarı ve askeri uzman gibi Aksakallı’nın neden darbe şüphelisi general Semih Terzi’nin Ankara’ya gelişini engellemediğini sorguladı ve çok önemli bir görüşme iddiasını ortaya attı. İşte o yazı:

Zekai Aksakallı görevden mi alınacak

15 Temmuz gecesi Ankara Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda meydana gelen olaylarla ilgili açılan davaları izledikçe, bir avukatın ifadesiyle; kafamdaki sorular 50 iken 150 oldu.

ÖKK ile ilgili üç ayrı dava var. Birincisi darbeden sonra ÖKK’nı teslim alacağı söylenen Semih Terzi’yi öldürdüğü için Terzi’yle birlikte gelen tim personelinin şehit ettiği Ömer Halisdemir davası. Bu davada 18 sanık yargılanıyor.

İkincisi, o gece ÖKK’nın girişinde ve nöbet bölgesinde yaşanan çatışmalarla ilgili, 69 sanıklı dava.

Üçüncü dava ise Semih Terzi’yi Diyarbakır’dan getiren uçağın indiği Etimesgut’taki Özel Hava Alay Komutanlığı’nda yaşananlarla ilgili.

Normalde iç içe geçmiş olması sebebiyle üç davanın birleştirilmesi gerekiyor. Ömer Halisdemir davasının iddianamesini hazırlayan Savcılık da bunun ÖKK davasıyla birleştirilmesi yönünde görüş bildirdiği halde, nedense davalar ayrı görülüyor.

14 TEMMUZ’DA BAŞKA NE OLDU

Bu tespitten sonra 14-15 Temmuz gününe dair bazı bilgileri özetleyelim:

14 Temmuz’da ÖKK’da kursiyerlerin mezuniyet töreni olduğunu, törene Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da katıldığını, tören ve kokteylin ardından Akar ile Fidan’ın gece 00.30 kadar bahçede başbaşa sohbet ettiğini, Akar’ın ayrılmasından sonra Fidan’ın bir süre daha burada kaldığını yazmıştık.

HAKAN FİDAN ÖNCE AKAR’LA SONRA AKSAKALLI İLE GÖRÜŞMÜŞ

Yeni bir iddia; Akar’ın ayrılmasından sonra ev sahibi Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı ile Hakan Fidan da epey uzun süre başbaşa sohbet etmiş.

‘ÖZEL’ KOMUTAN

15 Temmuz’da ÖKK’da yaşananlar önemli olduğundan, Komutan Zekai Aksakallı’nın TBMM Darbeyi Araştırma Komisyonu’na çağrılması kararlaştırılmıştı. Aksakallı’nın o hafta için “Suriye’deyim. Haftaya gelirim” mesajı gönderdiği belirtildi. Sonrasında ise konu bir daha gündeme gelmedi.

Ama Aksakallı Ömer Halisdemir davasında Savcılığa ifade verdi. 15 Temmuz günü ve gecesi yaşananları saati saatine anlattı.

Bu ifadeyle ilgili dikkatlerden kaçan husus şu; iddianame 29 Kasım 2016’da tanzim edildi. Aksakallı’nın ifadesi 6 Aralık 2016’da, yani iddianameden 1 hafta sonra alınıp, dosyaya kondu!..

Ömer Halisdemir davasının ilk bölümü Şubat’ta yapıldı. Sanıklar dinlendi. İkinci bölümü bu hafta Pazartesi-Çarşamba günleri arasındaydı ve Aksakallı’nın tanık olarak çağrılması kararlaştırılmıştı. Aksakallı gelmedi. Zira duruşmadan 3 gün önce “Operasyonlar için Ankara dışında olacağını” bildirdiğinden Mahkeme özel celse açıp, Aksakallı’nın ifadesini almış. Aksakallı’nın ifadesi medyaya verildi, dün de mahkemede okundu.

Savcılık ifadesi özel… Mahkeme ifadesi özel… 15 Temmuz’un en önemli ismi Hakan Fidan’ın tek satır ifadesinin alınmadığını düşününce, “Buna da şükür” deyip, devam edelim.

AKAR’IN 15 TEMMUZ’DAKİ PROGRAMI NEYDİ

Aksakallı’nın mahkeme ifadesinde, daha önceki ifadesinde yer almayan bilgilerin olduğu görüldü. İşte bunlardan biri 14 Temmuz’a dairdi. Mahkeme heyetinin, “15 Temmuz 2016’da bitmesi gereken ÖKK’ya ilişkin kursun bir gün önce bitirilmesinin nedeni neydi?” sorusu üzerine Aksakallı şunları anlattı:

“Kurs kapanışları genelde Cuma günü olarak planlanır. Kurs bitişi 42 haftalık kursun planlandığı tarihten itibaren bellidir. Kurs kapanış törenine teşrifleri için Genelkurmay İkinci Başkanına konuyu arz ettiğimde, Genelkurmay Başkanımızı kastederek, ‘Onu da davet edelim, katılabilir’ dedi. Ardından Genelkurmay Başkanımızın 15 Temmuz 2016’da programının müsait olmadığını söyledi. Ben de bunun üzerine 14 Temmuz Perşembe ya da 18 Temmuz Pazartesiyi teklif ettim. Genelkurmay İkinci Başkanımız da bu durumu Genelkurmay Başkanımıza aktardı. Genelkurmay Başkanımızın emrini alarak, kurs kapanış töreninin 14 Temmuz 2016 Perşembe yapılmasına karar verildi.”

Mahkemede Aksakallı’nın ifadesi okunduktan sonra sanıklardan Mehmet Bilge şu talepte bulundu:

“15 Temmuz’da Genelkurmay Başkanı’nın İstanbul programının olduğu söyleniyor. O gün program neydi, Genelkurmay Başkanlığı’ndan sorulmasını istiyorum.”

Mahkeme Başkanı İsmail Ademoğlu, Bilge’ye, “Biliyoruz, MİT Müsteşarı gelene kadar karargâhtaymış. Belki karargahta bir programı vardı. Terör toplantısı falan deniyor. Bunun davaya ne katkı sağlayacağını düşünüyorsun? Attığın taş, ürküttüğün kurbağa misali katkı olsun” dedi.

Neticede mahkeme Bilge’nin bu talebini, “Yargılamaya katkı sağlamayacağı ve davayı uzatacağı” gerekçesiyle reddetti.

Oysa önemliydi. Özellikle de 69 sanıklı ÖKK davası açısından. Zira orada “tatbikat veya terör saldırısı var” denilerek, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı, Genelkurmay ya da Akıncılar Üssü’ne götürülen çok sayıda ÖKK kursiyeri sanık var. 14 Temmuz’da mezuniyet töreni yapılıyor, ama sertifikaları ertesi güne bırakılıyor. Çoğu evine gitmek için bilet almış bu kursiyerler ertesi gün ÖKK’ya gelmek zorunda kalıyor, akşamında da “tatbikat var” denilerek, darbede görev almaları sağlanıyor.

Mezuniyet töreni 15’inde yapılsa, belki de çoğu dağılıp gidecekti!..

Bu durumda, törenin bir gün öncesine alınmasına yol açan “Genelkurmay Başkanı’nın programı neydi?” sorusu, önemsiz olabilir mi?

Bir de; acaba heyet Aksakallı’ya kendisinin yanısıra Akar ve Fidan’ın geceyarısına kadar ÖKK’da ne yaptıklarını, ne konuştuklarını niye sormadı ki?!.

AKSAKALLI’NIN MİT VE FİDAN’LA İRTİBATI

Buradan hemen Aksakallı ile MİT’in 15-16 Temmuz’daki irtibatına geçelim:

Aksakallı o gün saat 14.00’de Genelkurmay’da İkinci Başkan başkanlığında yapılan terör toplantısına katılıyor. Toplantıyı yöneten komutanlar birer birer dışarı çıkınca bir “anormallik” olduğunu anlıyor, Akar veya Yaşar Güler’le görüşmek için bir süre bekliyor, ama görüşemiyor. Toplantı 19.00’da sona erince de evine geçip, eşini alarak, düğüne gidiyor.

Saat 21.30’da düğünden çıktığında yine bir “anormallik” olduğunu görüyor. Dahası yolda aracının önü kesiliyor, kaçırılmaya çalışılıyor, kurtuluyor vs.

Ardından sırasıyla Jandarma Genel Komutanı’nı, Genelkurmay 2. Başkanı’nı, Kara Kuvvetleri Komutanı’nı arıyor, ulaşamıyor. Özel Kuvvetler Harekat Merkezi’ni, saat 22.54’te Adana Tümen Komutanını, 23.35’de Irak/Selahattin bölgesinde görevli 3’üncü Özel Kuvvet Tugay Komutanını arıyor.

İfadesinde saati belirtmiyor, MİT’ten K.E. ile konuşup, ÖKK’nı kurtarmak için silah ve mühimmat istiyor.

Daha sonra MİT Müsteşarlığından bir yetkiliyle görüşüp, onun aracılığıyla saat 01.11’de TGRT’ye, 01.47’de de NTV televizyonlarına canlı yayın bağlantısı yapıyor.

Bu konuşmalardan sonra gece saat 02.00 gibi MİT Müsteşarı, kendisini arıyor. Sonrasında da “Birçok kez MİT Müsteşarı Fidan’la görüşüp, önceden tahmin ettikleri F…’cü generallerin isimlerini paylaşıyor”. Televizyon açıklamalarından sonra Başbakan Binali Yıldırım’la da görüşüyor.

Suriye operasyonunu birlikte yürüttükleri için Fidan’la bu irtibat ve diyaloglar “normal” sayılabilir. Lâkin, “Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın o gece ulaşamadığı Fidan’la Aksakallı’nın birçok görüşme yapabilmesi dikkat çekici” diyerek, devam edelim.

SEMİH TERZİ SİLOPİ VEYA DİYARBAKIR’DA NEDEN DURDURULMADI

Aksakallı’nın darbe gecesi kimleri aradığını saat saat aktardık. Darbenin kritik ismi Semih Terzi boyutuna da bakalım:

Aksakallı, Terzi’nin “babasının rahatsızlığı” gerekçesiyle o gün Ankara’ya geleceğini sabah saatlerinden itibaren biliyor. Çünkü izni veren ve Ankara’dan gidecek nakliye uçağı ile gelmesini söyleyen bizzat kendisi.

Genelkurmay Başkanlığı uçuşları 19.30’dan itibaren durduruyor. Aksakallı, darbeye akşam 21.30’dan itibaren vakıf oluyor…

Terzi’yi almaya gidecek olan uçak Etimesgut Özel Hava Alay Komutanlığı’ndan kalkacaktır. Yasak talimatı gelince uçuş önce iptal oluyor. Ama sonra yasak bir şekilde gevşetiliyor ve uçak Terzi’yi almak üzere 21.15’te kalkıyor.

O sırada Silopi’de “alarm” emri veren Semih Terzi taburuyla birlikte Diyarbakır’a doğru yola çıkıyor. Saat 24.00’te de Ankara’ya gelmek üzere Diyarbakır’dan havalanıyor.

Aksakallı Terzi’nin havalanmasından 5 dakika önce merhum Ömer Halisdemir’i arayıp, ÖKK’daki darbecilerin başı olan Albay Ümit Bak ve Yarbay Mehmet Ali Çelik’i öldürmesi emrini veriyor.

Aksakallı, mahkemedeki ifadesinde Semih Terzi’nin gelişinden nasıl haberdar olduğu konusunda önce şunu söylüyor:

“Bir süre sonra Diyarbakır’da kalan 12. Tabur’un Karargah Subayı Yüzbaşı Fatih İpek’in Albay Fırat Çelik’i arayarak, Semih Terzi’nin darbeci Fatih Şahin ve emrindeki iki tim ile Diyarbakır’dan Ankara’ya hareket ettiğini bildirdiğini Fırat Çelik’in beni aramasıyla öğrendim.”

İfadenin ilerleyen bölümünde ise şunu:

“Saat 01.26 sıralarında Diyarbakır’dan Albay Altan Bora bizi aradı ve Semih Terzi’nin uçakla Ankara’ya hareket ettiğini, ancak şüpheli hareketleri olduğunu söyledi. Ben de Semih Terzi’nin hain olduğunu söyledim.”

Saat belirsiz, ama muhtemelen uçaktayken Aksakallı, Semih Terzi’yi arıyor. Aksakallı’nın ifadesiyle Terzi, “Konuşmalarını anlamıyorum, ama sen konuşmaya devam et, anlat anlat tarzında alaycı cümlelerle cevap verip”, ardından telefonu kapatıyor. Aksakallı da bunun üzerine merhum Ömer Halisdemir’i arayıp, Terzi’yi öldürmesi emrini veriyor.

Aksakallı’nın, Terzi’nin gelişini haber verdiğini belirttiği Albay Altan Bora davanın önceki günkü celsesinde tanık olarak dinlendi. O gece Diyarbakır Askeri Havaalanı’nda olan ve Terzi’yi uğurlayan Bora, şunları anlattı:

“Terzi bana, ‘Genelkurmayın bize ihtiyacı var. Siz burada kalın gelen uçaklarla diğer personeli Ankara’ya gönderin’ dedi. Ben bir gariplik olduğunu hissettim. Cep telefonlarında haber sitelerinde kalkışma haberleri vardı. Ancak bizim birliğin bu kalkışmanın içinde olacağı hiç bir şekilde aklıma gelmedi. Yaşanan gariplikler üzerine Zekai Aksakallı’yı aradım ve Terzi’nin Ankara’ya hareket ettiğini söyledim. Beni azarladı. ‘Semih Terzi emir komuta içinde hareket etmiyor. O bir hain. Emir komuta bende’ dedi.”

Albay Bora, Fatih Şahin dışındaki sanıklar için, “Tim emirleri uygulayıp, Ankara’ya gitti. Uçağa binen arkadaşlarımızın vicdani sorumluluğunu üzerimde taşıyorum. Bu çocukların suçsuz olduğunu, sadece yanlış zamanda yanlış yerde olduklarını düşünüyorum” deyince bir avukat, hangi konuda vicdan azabı duyduğunu sordu. Bora, şu karşılığı verdi:

“Çok daha önceden Zekai Paşa’yı arayabilirdim. Ama aldığım askeri terbiye nedeniyle diğer komutanları atlayıp, Zekai Paşa’yı aramadım. Bu açıdan bana zaman kaybettiren hususlar var. Zekai Paşa’yı daha önce aramış olsaydım, bu personelin Gölbaşı’na gitmemesi yönünde önlem alınabilirdi.”

Bu detayların sebebi mi?

Aksakallı Savcılık ifadesinde Semih Terzi’yle ilgili olarak kelimesi kelimesine şunları söyledi:

“2008 yılında ben Kara Kuvvetleri İç Güvenlik Şube Müdürü iken Semih Terzi’yi Kara Kuvvetleri Komutanının Özel Kalem Müdürü olarak tanıyordum. Daha sonra Özel Kuvvetlerde birlikte çalıştım. Ben 2015 Ağustos öncesinde Özel Kuvvetlerde görevli Tuğg. Semih Terzi, Tuğg. Mehmet Nuri Başol ve Tuğg. Mehmet Cengiz Doğan’ın görevden alınması için teklifte bulundum. Semih Terzi dışındakiler görevden alındı. Ancak Semih’i görevden almadılar. 2015-2016 yıllarında Semih Terzi’nin buradaki görevinden alınması için 2 defa teklifte bulundum, ancak görevden alınmadı. Semih Terzi’ye olumsuz sicil ve olumsuz kanaat yazdım. 2016 sicil belgesi Genelkurmay’dan istenebilir. Hatta 5-6 ay önce kendisine Silopi’de, ‘dilekçeni yaz bu birlikten defol git’ dedim. Ben Semih Terzi’nin F…’cü olduğunu tahmin ediyordum. Buna yönelik şüphelerim vardı. Aynı zamanda görevinde çok yetersizdi.”

Semih Terzi’yi defalarca ÖKK’dan aldırmaya çalışmış, hatta, “Dilekçeni yaz, bu birlikten defol git” demişsiniz… Üstüne üstlük “F…”cü olduğunu tahmin etmiş, şüphelenmişsiniz… Ancak en önce Terzi’nin darbe teşebbüsünde yer alabileceğini tahmin etmemiş, saat 21.30’dan 24.00’e kadar onu Silopi veya Diyarbakır’da durdurmak için hiçbir şey yapmamış, kimseyi arayıp, talimat vermemişsiniz!..

Acaba neden?

BÜYÜK SORUN: SURİYE

Konuyla ilgili yazılacak daha çok şey var. Şimdilik burada bırakıp, Aksakallı’nın ilk kez mahkeme ifadesinde vurguladığı önemli bir “mesaja” dikkat çekelim.

Mahkeme heyetinin, “Darbe ile ilgili olay öğrenildikten sonra ÖKK’da ne gibi tedbirler alınabileceği”ne ilişkin sorusu üzerine Aksakallı, “TSK’da kriz ve olağanüstü durumlarda ilk haber alınır alınmaz ‘personel kışlayı terk etmesin’ emri verilir. Birlik komutanları kışlalarında mesaiye devam edilir. Her zaman uygulanan bu temel ve basit kural 15 Temmuz 2016’da ilk haber alındığı zaman uygulanmamıştır. Uygulansaydı darbe girişimi baştan açığa çıkardı” dedi.

Yani MİT’ten gelen istihbarat sonrasında Genelkurmay Başkanı Akar’ın aldığı tedbirleri açıkça eleştirip, “en temel ve basit bir kuralı” uygulamadığını söyledi.

Gelen istihbaratın, “darbe girişimi” mi, “MİT Müsteşarını kaçırma” mı olduğu ilk günden beri sorgulanıyor.

Ancak bu ifadeden sonra yeni bir meselemiz daha olacak… Ankara kulislerinde epeydir Akar ve Aksakallı arasında Suriye konusunda görüş ayrılığı, hatta tartışma yaşandığı, dahası Aksakallı’nın 16 Nisan’dan sonra görevden alınacağı söylentileri vardı.

İşte bu ifadenin, o söylentileri doğrulayan önemli bir çıkış olduğu iddia ediliyor!..

Page 2 of 4

Odatv yazarı Müyesser Yıldız 15 Temmuz çatı iddianamesi’nde detayları köşesine taşıdı. İşte soruları daha da artan o ifadeler ve çelişkiler:

Darbeyi bildiren binbaşının ismi ne ve şimdi nerede

15 Temmuz darbesinde Genelkurmay Karargâhı’nda yaşananlarla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı çatı iddianamesiyle birlikte o güne dair bilgiler yeniden tartışılmaya başlandı.

Dikkatler bir kez daha darbe ihbarını yapan binbaşı ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a çevrildi.

Hürriyet’ten Eruğrul Özkök, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in ifadelerinden hareketle, Genelkurmay ve MİT arasındaki trafiği saat saat aktarıp, “şüphelerini” dillendirmeye devam ederken, aynı gazetenin bir diğer yazarı Abdülkadir Selvi, o gün MİT’in tarihinde ilk kez “darbeyi” bildirerek, ne kadar önemli bir işlevi yerine getirdiğini anlattı.

Biz de çatı iddianamesindeki ifade ve tespitlere dayanarak, o günün kronolojisini çıkarmadan önce 15 Temmuz’dan beri doğru kabul edilen iki yanlışı aydınlatalım.

Birincisi; MİT’e darbeyi bildiren binbaşının adının H.A. olduğu sanılıyor. Muhtemelen güvenlik açısından böyle söylendi, söyleniyor, ama adı H.A. değil.

İkincisi; O binbaşının ihraç edildiği ve hapiste olduğu sanılıyor. Evet 15 Temmuz’dan sonra “FETÖ’cü”cü olduğu gerekçesiyle ihraç edildi, ama kısa bir süre sonra yeniden TSK’ya dönmesi sağlandı. Bir süre TSK’da görev yaptıktan sonra yakın zamanda MİT’e geçtiği konuşuluyor. Yani hapiste değil.

AKAR NİYE HAKAN FİDAN’IN ADINI HİÇ ANMADI

15 Temmuz günü Genelkurmay ve MİT arasında yaşananlara gelince;

3 komutana ait toplam 6 ifadeyi mercek altına alalım.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın ifadesiyle başlayalım. Darbeden 4 gün sonra 19 Temmuz’da Cumhuriyet Savcılığı’na verdiği ifadesinde, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in saat “17.00-18.00 sıralarında” yanına geldiğini, MİT’ten gelen bilgiyi ilettiğini belirtip, “Bu bilgi ile ilgili görüşmek üzere MİT’ten bir heyetin yolda olduğunu söyledi. Bilginin geldiği makam itibarıyla ciddiye aldık. Ben, Yaşar Paşa ve Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak ile acilen alınacak tedbirleri tartışmaya başladık” diyor.

Akar’ın ifadesinin devamında, bu bilginin ardından verdiği talimatlar, derdest edilmesi, Akıncı Üssü’nde yaşadıkları vs. var.

Burada durup, soralım; MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Genelkurmay’a gelişinden hiç söz etmemesi ilginç değil mi? Böylesi önemli bir “detayı” unutmuş olması mümkün mü?

KKK’NIN İLK İFADESİNDE DE MİT YOK

Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ın ifadesine geçelim. İki kez ifade vermiş.

İlki, darbeden 3 gün sonra 18 Temmuz’da. Saat 16.00 sıralarında Genelkurmay Başkanıyla haftalık toplantıyı yaptıklarını, bu esnada Genelkurmay İkinci Başkanı Güler’in odaya girdiğini, Akar’la görüştüğünü, sonra yan taraftaki özel odaya geçtiklerini, bir süre sonra kendisini de bu özel odaya çağırdıklarını anlatıp, şöyle devam ediyor:

“Birinci Başkanımız bana özetle iki adet Skorsky ve bir adet Cougar helikopterin akşam 19:00’dan itibaren izinsiz şekilde Ankara’da uçuş yapacağını söyledi. Bunun gidip araştırılması talimatını verdi. Bu görev bana söylendiğinde saat 18.00 civarlarıydı. Akşam trafiği olması nedeniyle Kara Kuvvetleri Karargahına uğramadan doğrudan Kara Havacılık komutanlığına hareket ettim, bu esnada Kurmay Başkanımız Orgeneral İhsan Uyar’a telefonla aradım ve Kara Havacılık Komutanlığına hemen gelmesini, Askeri Savcının ve Merkez Komutanının orada hazır bulundurulmasını talimatını verdim.”

Görüldüğü üzere, Kara Kuvvetleri Komutanı’nın ilk ifadesinde de MİT’e dair tek bir kelime yok.

Ya ikinci ifadesi?

Darbeden 3 ay sonra 14 Ekim’de verdiği ek ifadede konumuzla ilgili bir bölüm var. 15 Temmuz’da İzmir’den Akın Öztürk’le beraber geldiğini, saat 13.45 civarında Kara Kuvvetleri Komutanlığı karargâhına geçtiğini ve Genelkurmay Başkanı’ndan YAŞ hazırlıklarını görüşmek için haber beklediğini anlattıktan sonra şunları söylüyor:

“Saat 15.45’te Sayın Komutanın beklediği iletildi. Beklediğim bu iki saatlik süre içerisinde Sayın Komutanın YAŞ hazırlıkları kapsamında ilgililer ile çalışma yapmakta olduğunu öğrendim. Saat 16.00’dan itibaren Genelkurmay Başkanımızın odasında kendisi ile birlikte YAŞ toplantısına yönelik terfi sırasında olan personelin durumlarını isim bazında teker teker görüşmeye başladık. Yaklaşık 45 dakika (Yani 16.45 gibi) çalışmıştık ki, odaya elinde bir not defteri ile birlikte Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler (Akar’ın ifadesine göre Güler’in geliş saati 17.00 18.00 sıraları) girdi. Sayın Komutan ile sadece ikisinin anlayabileceği tarzda not defteri üzerinden bilemediğim bir konu hakkında görüşme yaptılar. Bu süre yaklaşık 5-6 dakika sürdü. Sonra Sayın Komutan, 2. Başkana ‘siz çalışın, hazır olunca tekrar görüşelim’ dedi. 2. Başkan çıkınca biz 20-25 dakika kadar daha kişiler üzerinden çalışmaya devam ettik. Bir ara 2. Başkan, ‘hazırız’ diye bilgi verince Sayın Komutan bana, ‘Sen çalışmaya devam et veya biraz hava al ben biraz sonra gelirim’ diyerek muhtemelen yan taraftaki toplantı salonuna geçerek 2. Başkan ile birlikte çalışma yaptılar. Komutan muhtemelen 17.15 civarında odadan ayrılınca, ben bir müddet daha odada çalışmaya devam ettim. Daha sonra koridora çıkarak yürüyüş yaptım. 17.45 civarında Sayın Komutanın emir subayı Piyade Yarbay Levent Türkkan, ‘Sayın komutan sizi de toplantıya çağırıyor’ diyerek, bilgi verdi. Toplantı salonuna girdiğinde Sayın Komutan ve 2. Başkan birlikte çalışıyordu. Bana da yanlarına oturmamı işaret ettiler. 2. Başkan elindeki not defterinden elde ettikleri son bilgileri okumaya başladı. Ben de masa üzerindeki bir kağıda söylenenleri süratle not almaya çalıştım.”

İfadenin devamında kendisine MİT’ten gelen duyumun iletildiğini, Akar’ın süratle Kara Havacılık Komutanlığı’na gitmesi talimatı verdiğini aktaran Çolak, sonra şunu ekliyor:

“Bu görüşmemiz muhtemelen 17.50-18.10 civarında gerçekleşmiş, son 5 dakikasına MİT Müsteşarı Sayın Hakan Fidan da katılmıştır.”

YAŞAR GÜLER DE HATIRLAMADI

Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in ifadelerine de bakalım. Tam 3 kez ifade vermiş.

İlki, darbeden 4 gün sonra 19 Temmuz’da. İfadesine doğrudan derdest edilmesi olayıyla başlıyor. Öncesine dair hiçbir bilgi yok!..

Darbeden yaklaşık 3 ay sonra 7 Ekim’deki ek ifade ise Genelkurmay’da saat 14.00’te düzenlenen terör toplantısıyla başlıyor. Saat 16.15’te bir personelin gelip, MİT Müsteşarının görüşmek istediğini söylemesi üzerine toplantıdan çıkıp, Fidan’ı aradığını, Fidan’ın malûm ihbarı aktardığını, bir süre sonra MİT Müsteşar Yardımcısı “Sebahattin Bey”in karargâha gelip, detayları anlattığını, onun ayrılmasından sonra hemen Hulusi Akar’ın yanına gittiğini ve “Selahattin Bey”in verdiği bilgileri paylaştığını belirten Güler, şöyle devam ediyor:

“Komutana, ‘Önemli bir durumun olduğunu değerlendiriyorum, uygun görürseniz Hakan Beyi hemen buraya çağıralım’ dedim. Kendisi de ‘uygun’ dedi ve hemen oradan Hakan Beyi bağlattı ve ‘Buraya gelir misin?’ diyerek, kendisini çağırdı. Bu esnada Kara Kuvvetleri Komutanımız ile Genelkurmay Başkanımız Kara Kuvvetlerine ait Yüksek Askeri Şura çalışmalarını yürütüyorlardı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan saat 18.15 civarında karargâha geldi ve hemen Genelkurmay Başkanının makam odasının bitişiğindeki çalışma odasına geçtik. Ben, Hakan Fidan ve Genelkurmay Başkanımız toplantı odasında oturduk. Hakan Bey olayı tekrar anlattı ve son cümlesinden sonra, ‘Komutanım bu olay daha büyük bir olayın bir parçası da olabilir’ dedi. Bunun üzerine Genelkurmay Başkanımız derhal telefonu aldı ve harekat merkezindeki görevli Tuğgeneral İlhan Kırtıl’a ‘İlhan Türk hava sahasını her türlü askeri uçuşa yasaklıyorum’ dedi. Bunun üzerine Hakan Fidan, ‘Komutanım ben bir de Sayın Cumhurbaşkanımıza bilgi vereyim’ dedi ve koruma müdürü Muhsin’i telefonla aradı. Muhsin’e, ‘Sayın Cumhurbaşkanımızla görüşebilir miyim?’ dedi. Karşıdan ne cevap geldiğini duymadım. Bunun üzerine Hakan Fidan, ‘Peki Muhsin dışarıdan bir saldırı olsa yeterli gücün, silahın ve adamın var mı?’ diye sordu. Oradan bir cevap aldı, ancak cevabını bilmiyorum. Sonra tekrar bir daha, ‘Muhsin sana dışarıdan bir saldırı olsa buna karşı koyacak kadar gücün, kuvvetin ve adamın var mı?’ diye bir daha sordu. Oradan da muhtemelen olumlu bir cevap almış olmalı ki, ‘kolay gelsin’ dedi ve telefonu kapattı. Telefonu kapatmasına müteakip Genelkurmay Başkanımız yan odadaki Kara Kuvvetleri Komutanını çağırdı.”

Kara Kuvvetleri Komutanı Çolak ile Yaşar Güler’in ifadeleri arasında bariz bir çelişki yok mu? Çolak, “Görüşmelerinin son 5 dakikasına MİT Müsteşarı Fidan’ın katıldığını” söylerken, Güler’in ifadesinden, Akar, Güler ve Fidan’ın toplantısının son 5 dakikasına Çolak’ın çağrıldığı sonucu çıkıyor.

Güler’in bu detaylı ifadesinde, MİT Müsteşarı Fidan’ın Genelkurmay’dan ne zaman ayrıldığına dair bir bilgi olmadığına da dikkat çekelim.

Güler’in üçüncü ifadesi mi?

4 Ocak 2017 tarihli bu ifadenin konumuzla ilgisi yok. Güler, önceki ifadelerine ilave olarak Genelkurmay Başkanı Akar’ın alınan tedbirler kapsamında Garnizon Komutanı Metin Gürak’ı da aradığını ekleme ihtiyacı duymuş, o kadar.

FİDAN İŞİ AZICIK ÇÖZÜLDÜ! YA AKAR

Bu bilgilerden sonra 15 Temmuz gününe dair sorular azaldı mı, arttı mı bilemiyoruz ama;

Öncelikle şunu vurgulayalım:

Türkiye o gün MİT Müsteşarı’nın Genelkurmay Karargâhında olduğunu ilk ne zaman ve kimden duydu?

17 Temmuz’da, “Hulusi Akar Darbeyi Kimden ve Saat Kaçta Öğrendi” başlıklı haberimizden…

Acaba bu olay gizli tutulmak isteniyordu da o yüzden mi Akar, Fidan’ı karargâha kendisi çağırdığı halde ifadesinde hiç bu olaydan söz etmedi?

Daha önemlisi;

Hem Erdoğan, hem Başbakan Binali Yıldırım defalarca o gün Fidan ve Akar’a ulaşamadıklarını açıklamıştı.

Yaşar Güler’in darbeden yaklaşık 3 ay sonra verdiği ek ifade sayesinde, Fidan’ın Erdoğan’ın Koruma Müdürünü arayıp, uzun uzun görüştüğünü öğrendik.

Lâkin hâlâ dört soru var:

1- Erdoğan’ın koruma müdürünü arayan Hakan Fidan, Başbakan Yıldırım veya koruma müdürünü niye aramadı?

2- Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar neden Erdoğan ve Yıldırım’ı aramadı?

3- Erdoğan ve Yıldırım o gece Akar ve Fidan’a niye ulaşamadı?

4- Bu iddianame için o gece Genelkurmay’da olan polisinden sekreterine herkesin ifadesi alınırken, Hakan Fidan’ın ifadesine niye başvurulmadı?

Müyesser Yıldız odatv