Reza Zarrab’ın 19 Mart tarihinde Florida’da tutuklandığı haberi düştüğünden itibaren bu davanın Türkiye’yi ne kadar etkileyeceği ve hatta etkileyip, etkilemeyeceği genişçe tartışıldı. Bu sorunun cevabı aslında davayı başından beri takip eden, iddianame sonrası görüşleri okuyanlar için açık bir şekilde ortada.

Özellikle yargıç Richard M. Berman’ın, 16 Haziran’da Reza Zarrab’ın kefalet talebinin reddine ilişkin yazdığı 35 sayfalık gerekçeli karardaki ifadeleri bunun önemli göstergesi oldu.

Gerekçeli kararda, Türkiye’de bazı kesimlerin sürekli dillendirdiği, Reza Zarrab veya suç ortaklarının ABD vatandaşı olmadığı için, ABD kurumları tarafından yargılanamayacağı veya cezalandırılamayacağı yönündeki iddialara yanıtlar da görülüyor.

Yargıç bu davanın ABD’nin ulusal güvenliğini ilgilendiren bir dava olduğunu anlatıp bu suçu işleyen kişilerin Amerikan vatandaşı olup olmamasının önemli olmadığını vurguladı. Yargıç Berman daha da ileri giderek suçun işlendiği yerin ABD olmasına bile gerek duyulmadan yargılanabileceğini ekledi. Hatırlanacağı gibi Zarrab sadece İran’a konulan ambargoların delinmesi suçu dışında uluslararası bankacılık sisteminde gedik açma, bu sistemi İran’ın ulusal güvenlik ve çıkarları yönünde kullanarak dolandırma suçlarına da muhatap. Yargıç bu şekilde Zarrab’a atfedilen suçların boyutunu anlatarak, onun aslında tüm dünya ülkelerinde yargılanabilecek duruma getirdiğini de açıklamış oldu..

Davanın başsavcısı ve AB’nin de en etkili ve saygı duyulan isimlerinden Preet Bharara’nın kamuoyuna açıkladığı ön iddianameye bakıldığında, ilk başta gerçekten de bu davanın Türkiye ile ilgili olup, olmadığı konularında belirsizlik yaşanmıştı. Bu açıdan son aylardaki davanın gelişimine bakılırsa Zarrab davası ilk başta İran’a karşı ambargo delinmesi için yakalanan bir Türkiye vatandaşı işadamı ve 2 firari sanık olarak intiba bırakmıştı. Zaman geçtikçe Zarrab davasının Türkiye’de siyaset, iş, bürokrasi, spor ve bankacılık sektörünü de kapsayan dev bir çark olduğu ortaya çıktı. Bununla ilgili kanıtlar da o zamandan beri yayınlanan iddianame, dilekçe ve karşı dilekçelerle ortalığa saçıldı.

Diğer taraftan New York Güney Bölgesi başsavcılık cephesine bakarsak, aslında ilk günden itibaren savcılığın bu soruşturmayı uluslararası bir suç örgütünü açığa çıkarmak ve yargılamak üzerine kurduğunu görüyoruz. Hatırlamak gerekirse 30 Mart tarihinde çıkan iddianamede Zarrab’ın, Amerikan kolluk kuvvetlerince 2010 yılından beri takip edildiği belirtilmişti. Dile kolay tam altı yıl boyunca Zarrab ve onunla ilişkili olduğunu bildiğimiz birçok Türk siyasetçisi ve diğer figürlere rağmen, bu çarkı izleyen Amerikan yetkilileri, bu soruşturmadan Türk muhataplarını haberdar etmemişlerdi. Bir sır gibi saklanmıştı. 2013 yılındaki 17 ve 25 Aralık dosyalarına ve Türkiye’de çıkarılan gürültülere rağmen Amerikalılar kendi soruşturmaları ile ilgili en küçük bir renk vermediler.

Şimdi anlaşılıyor ki, muhtemelen, bu denli uzun süre sadece izlemesi ve herhangi bir şekilde hamle yapılmamasının sebebi de hem tüm ağı çözebilmek hem de hukuki boşluklara yol açmayacak şekilde delil ve tanık toplayabilmekti.

Zarrab bu ağın en önemli dişlilerinden biriydi ve onun yakalanması soruşturma açısından en kritik aşamaydı. Ondan dolayı Zarrab veya ona yakın olabilecek hiçbir makam, siyasetçi veya Türk kolluk kuvvetleri iğne ile kazılan bu davadan haberdar edilmemeliydi.

19 Haziran tarihinde Cumhuriyet Gazetesinde Erdem Gül imzasıyla çıkan haberde, İran’ın Ankara Büyükelçisi Muhammed İbrahim Taherian Fard’ın Zarrab davasının Türkiye’nin sorunu olduğunu belirtmesi dikkatleri çekmişti. Her ne kadar İran Büyükelçisi böyle dese de şu an New York Güney Bölgesi Başsavcılığında Zarrab ve ortakları, Zencani ve ortakları ve uluslarası siyasi ve ticari aktörler diye 3 ayrı dosya bulunuyor.

Zarrab ve ortakları kısmı sadece Türkiye’yi ilgilendirmiyor diğer iki dosyada da yine Türkiye’den isimler bulunuyor.

Şimdilik henüz Zarrab ve iki firari sanık dışında herhangi bir isim resmi olarak suçlanmış değil ancak son duruşmada Zarrab’ın avukatı Brafman’ın davanın düşmesine yönelik hamlesi bunları açığa çıkaracak gibi görünüyor. Hatırlancağı gibi 20 Haziran duruşmasında Brafman, beklenmedik şekilde davanın düşmesi için girişimlerde bulunacağını Yargıç Berman’a iletmişti.

Görünen o ki Avukat Brafman’ın 15 Temmuz’da düşürülmeye yönelik dilekçesine karşılık olarak New York Güney Bölgesi Başsavcılığı bunun Uluslarası bir suç örgütü olduğuna ve örgütün yargılandığına dair delil ve belgeleri sunması bekleniyor.

Önümüzdeki ay, Başsavcılığın Brafman’ın atağına karşı vereceği cevaplar Türkiye’yi ve bölge ülkelerini sarsacak bazı yeni bilgilere sahip olması bekleniyor. Hatta Başsavacılığın sunacağı beklenen ve ilk kez Özgür Gündem tarafından haberi verilen bu yeni dosya ve belgelerde bazı yeni isimlerin olacağı öğrenildi.

Her ne kadar bir avukatın müvekkilini dışarı çıkarma çabası olarak görünse de aslında Brafman’ın bu hamlesi savcılığın eteğindeki taşları dökmesi ve müvekkilinin tüm suçların odağından çıkarmak için de bir hamle yapması imkanını sunuyor.

Muhtemelen 5-6 Ağustos’ta Türkiye ve diğer ülkelerden isimlerin de geçtiği ses getirecek belgeler görebiliriz.

Bu arada Zarrab’ın anlaşmaya yaklaştığı haberlerini de bu hamle ile tekrar okumak daha faydalı olur.

Zarrab davası bitmiyor.

Henüz başlıyor.

İşte Tanır/Haberdar/Özgür Gündem