Samanyolu haber yazarı Tuğrul Özşengül 13 Mart’ta yaşanan terör olayını ve sonrasında konuşulanları köşesine taşıdı! Teröre her daim lanet edecek ve ALIŞMAYACAĞIZ cümlesiyle gündemde yer alan söylemlere de atıfta bulundu!

Terör tanımı dünyanın her yerinde aynıdır. Hangi kaynağa bakarsanız bakınız terör tanımı yapılırken “şiddet” unsuru mutlaka vardır. Şiddet ancak ateşli ateşsiz herhangi bir silahın kullanılmasıyla olabilir.
Silahlı terörün en yoğun yaşandığı bir dönemde silahsız terör örgütü kavramını tartışıyor olmamız çok gereksiz gibi görülebilir ama durum öyle değil. Cumhurbaşkanı tarafından sık sık tekrar edilen ve anlaşıldığı kadarıyla kendisine muhalif her unsuru kastettiği “silahsız terör örgütü” kavramı yeniden tartışmaya açıldı.
Demokrasilerde insanlar fikirlerini medeni araçlarla yani yazarak ve konuşarak savunurlar. Bu fikirler bazen iktidarların hoşuna gitmeyebilir, çok radikal olabilir ve hatta savunandan başka hiç kimsenin desteklemediği fikirler olabilir. İleri demokrasinin olduğu bütün devletlerde bu tip binlerce fikir, akım ve topluluklar vardır. Başkalarına zarar vermediği, şiddet içermediği müddetçe fikir özgürlüğü çerçevesinde serbestçe savunulabilir, propagandası yapılır.
Ülkemizde de demokratikleşme süreci ve AB ye uyum çabaları çerçevesinde eskiden ceza kanununda düşünceyi suç sayan 141, 142 ve 163. Maddeler 12 Nisan 1991 tarihinde kaldırılmış ve bu fiiller cebir şartlarına bağlanarak yerine terörle mücadele kanunu getirilmiştir. Yani ne komünizmi savunmak ne İslam Şeriatıyla yönetilmeyi savunmak suç değildir. Ancak, Anayasal rejim ve sisteme aykırı olabilecek bu tip düşünceleri hayata geçirmek için silahlı mücadele yapan örgütlü hareket suç sayılmıştır ki bu zaten bütün dünyada suçtur.
Geçen hafta Ankara’da hilafetin getirilmesi için bir toplantı yapıldı. Laik çevreler tarafından eleştirilse de bu yürürlükteki kanunlara göre meşru bir eylemdir. Aynı şekilde farklı rejim ve düşünceleri savunan insanlar da bir yerde toplanıp taleplerini dile getirebilirler.
Bağımsız Kürt devleti istemek suç değildir ve fakat bunun için silahlı bir eylem yapmak ve silahlı bir örgüte katılmak suçtur.
21. YY da AB ye katılma talebi ve gayreti içinde olan Türkiye’nin, 30 yıl geriye dönerek düşünceyi suç sayma girişimi, hele de, darbecilerin yaptığı 12 Eylül Anayasasını beğenmeyip daha demokratik anayasa isterken anlaşılabilir değildir.
Kaldı ki terör kavramını yeniden düzenleme ve silahsız terör örgütü ve tek kişilik terör örgütü kavramları daha önce de gündeme gelmiş fakat gelen tepkiler üzerine bundan vazgeçilmiştir. Eğer bu değişiklik kabul edilmiş olsaydı AKP’nin o zaman kapatılması da mümkün olabilecekti, bunu da hatırlatmış olalım. Konunun hukuki sergüzeştini şimdilik daha fazla açmak istemiyorum, belki önümüzdeki günlerde bu konuya değinmek yerinde olacaktır.
Sn. Cumhurbaşkanı’nın 14 Mart günü yapmış olduğu konuşma vesilesiyle “silahsız terör örgütü” konusu yine gündeme gelmiş oldu. Ayrıca çok tepki çeken bir ifadesi de şu oldu.
“Elinde silahı olan teröristle, unvanını ve kalemini teröre destek olma noktasında kullananların arasında fark yoktur. Unvanının milletvekili olması, gazeteci olması STK yöneticisi olması, o kişinin aslında bir terörist olduğu gerçeğini değiştirmez. Tetiği çeken terörist olabilir ama teröristin amacına ulaşmasını sağlayan bunlardır. Terör örgütlerine destek verenlerin adliyenin bir kapısından girip, diğerinden çıkmasına tahammül edemeyiz. Terör ve terörist tanımını yeniden yaparak Ceza Kanunu’na almalıyız. Bu mesele düşünce özgürlüğü basın özgürlüğü değildir. 
Ya bizim yanımızda olacaklar ya da teröristlerin yanında yer alacaklar. Bu işin ortası yoktur.
Bu ifadeleri aynı gün açıklama yapan terörist KCK örgütünün başındaki isim Cemil Bayık’ın İngiliz Times gazetesine verdiği röportajdaki şu ifadelerle birlikte okuyun.
Times haberinde “Erdoğan bizi yenerse, Türkiye’de demokrasi isteyen herkesi mağlup edebilir” diyen Bayık, sözlerini şöyle sürdürdü: “Onun rüyalarının gerçeğe dönüşmesinin önündeki en büyük engel biziz. Erdoğan bizi saf dışı bırakırsa, kazanır… Erdoğan ve AKP’yi devirmek istiyoruz. Erdoğan ve AKP devrilmedikçe, Türkiye asla demokratik bir ülke olamaz.”
Açıkçası, bu iki ifadenin aynı gün yapılması ve birbirine bu kadar paralel olması çok manidardır. Sanki Bayık pas veriyor, Erdoğan gol atıyor gibi bir durum görüyorum.
Şimdi kendini demokrat tanımlayan bir insan Erdoğan’a cevaben silahsız terör örgütü olmaz dese Bayık’ın yanında olmuş olacak. Erdoğan’a muhalefet yapan herkes KCK’nın PKK’nın safında yer almış olacak. Sokaktaki vatandaş Bayık’ın bu ifadesi karşısında tabii ki Erdoğan’a hak verecektir.
Hükumet ABD ile PYD teröristtir tartışmaları yaparken PKK-PYD’nin 17 Şubat 2016 günü Ankara’da Hava Kuvvetleri servislerine binmekte olan personele yönelik bombalama saldırısını izah etmek de oldukça zor.
Sözde çözüm sürecinde, PKK’nın silahlanmasına, şehirlere bombalar doldurmasına göz yumulması, tutuklu KCK mensuplarının salıverilmesi de dikkate şayan.
Seçim sürecine girerken çözüm masasının devrilmesinde de PKK eylemleri ve hükumet söylemlerinin nasıl peş peşe geldiğini de hatırlatmak isterim.
Bu eşleşmelerin tesadüfi olmadığını söyleyecek kadar çok şey yaşadık.
Sanki PKK eylemleri daha sert ve otoriter bir yönetimi besleyici bir vazife görüyor. Başkanlık ve tek adam iktidarına zemin hazırlıyor. Ya bendensin ya terörist yaklaşımı kesinlikle kabul edilemez.
Demokrasi işte tam da bu dayatmayla savaşarak kazanılır. Ne terörün ne de otokrasinin yanında olacağız. Birisi örgüt terörü diğeri de devlet terörüdür. Teröre her daim lanet edecek ve ALIŞMAYACAĞIZ.
İlle de demokrasi, ille de demokrasi.
Kaynak: Tuğrul Özşengül – Samanyolu