Bu ülkede, muktedirler, devletin gücünü kullanarak, kendi kafalarındaki makbul vatandaş tipine uymayan herkese zulmetmişlerdir. Nasıl ki şimdinin dinci muktedirleri Homo Islamistus tipolojisine uymayana böcek muamelesi yapıyorsa, eskinin muktedirleri de gayrimüslim, Alevi, Kürt, dindar vs. her tür “ötekine” çeşit çeşit zulümler yapmışlardı.

PKK sorununun Kürt sorunu çözülmeden çözülemeyeceğini anlamak lazım. PKK bombalanarak, teröristleri yok edilerek ortadan kaldırılamaz. Muktedirlerin kendilerini ezdiğini gören Kürtler, PKK’da bir ümit ışığı görüyor ve milyonlarca insan terör işlemekten çekinmeyen bu kanlı örgüte destek oluyor.
Bu ülkenin Kürt  olmayan vatandaşlarına düşen, olayı PKK ile mücadeleye indirgemeyip, Kürtlerin ve diğer tüm vatandaşların insan onuruna uygun bir şekilde eşit vatandaş olarak yaşayacağı ortamı tesis etmektir. Bu olmazsa, bugün PKK biter, yarın, TKK çıkar.
Bu uzun girizgahtan sonra simdi sanırım daha rahatça PKK’ya sempati ile bakan Kürtlerin vicdanına hitap edebilirim. İslamcılara, dindarlara, dinbazlara ve muhafazakârlara buradan yaptığım çağrılar nasıl hiçbir işe yaramadıysa, bu çağrımın da bir işe yaramayacağını biliyorum. Ama maksat tarihe not düşmek, tarafımızı belli etmek…
Bir yandan dinciler, diğer yandan Kürtçüler, ülkeyi yakıp yıkarken, masum insanlara her tür zulmü yaparken, “cool” takılarak, fildişi kuleden kariyerist steril analizlerle seslenmemek…

Zulümlere, kim kime yapıyor olursa olsun heyecanla karşı çıkıp haykırmak… Hiçbir  işe yaramasa, hatta ters tepse de yerimizi, tarafımızı belli etmek… Mazluma sahip çıkmak, zalime sessiz kalmamak…

Stratejik ya da taktiksel hesapları bir yana bırakıp vicdan neyi emrediyorsa onu yapmak… Ses çıkaranı zalimlerin her tür metotla ezdiği bir zamanda, gür bir ses çıkarabilmenin onuruna sahip çıkmak… Maksat, torunlarımızın suratımıza tükürmesine engel olmak… Belki de bencilce, ama derdim bu.

İşte, tüm bu düşüncelerle, PKK’ya sempati ile bakan Kürtlerin vicdanına haykırmak istiyorum. İki yanlış bir doğru etmez. Sizlere devletin başındaki bazılarının yaptığı ve çoğumuzun sustuğu zulümlere başka zulümlerle cevap veren PKK, kanlı ve lanetli bir işin içindedir. Dindarların, dinci AKP’ye yönelik sahip olduğu “Faydası zararından çok, hatası var ama sevabı da çok” hesapçı ama vicdansız yaklaşımından uzak durun.
Kim yaparsa yapsın, en yüksek ve gür sada ile eğriye eğri, doğruya doğru demek insanlığın temel şartıdır. PKK, intihar saldırıları ile masum insanları yok etmektedir. Bunu yapan bir örgüte sempati duymak da lanetlik bir iştir.
Aynen Araplar gibi, Arnavutlar gibi, sizin de yarın belki bir değil iki değil üç, dört tane bağımsız Kürt devletiniz olacak. Ama geri dönüp baktığınızda, “Değer miydi?” diyeceğiniz kalbi ve vicdani hatalar yapmamanız lazım.
Nasıl ki Türkler, belki de aralarından bazılarının “ötekilere” yaptıkları zulümler yüzünden bugün rahat edemiyor; eğer varsa öyle bir şey “toprağın laneti” onların peşini bırakmıyor; aynı şey Kürtlere de olacaktır. Sokaklarda bombalarla, silahla işi olmamış gencecik fidanların gülücüklerini yok ederek elde edilecek bağımsız devlet, lanetli bir devlettir.
İleri olmak, güçlü olmak, en önde olmak, bağımsız olmak, zulmedilmiyor olmak vs. belki de en iyi, en adil, en güzel, ne faziletli, en Allah’ı hoşnut eden şeyler değildir. Sadece 12 havari bulabilen ve onları arkada bırakıp bu âlemi terk etmek zorunda kalan Hz. İsa mağlup muydu gerçekten, ya da fazileti az bir işe mi imza atmıştı?
Toplumun suyuna gidip taktiksel davranmaktansa, susmaktansa, hakkı hakikati haykıran ama sadece bir gemideki üç beş insanla baş başa kalan Hz. Nuh, gerçekten mağlup muydu? Neye göre, hangi kritere göre?
Tüm bunları, hepimizin tekrar tekrar düşünmesi gerekiyor; PKK’ya sempati ile bakan Kürtlerin de, kanlı katliamlara bakıp, düşünmesi gerekiyor.
Kaynak: ihsan Yılmaz – Meydan Gazetesi