“Gömlek değiştirdik; artık İslamcı değiliz; bize oy vermeyene kafir demeyeceğiz; herkesin yaşam tarzına saygılı olacağız; çoğulculuk, demokrasi ve insan haklarını en iyiye yakın şekilde yaşayan AB’nin bir parçası olacağız” diyerek iktidara talip olan İslamcılar, verdikleri tüm sözlerin tersini yapıyorlar. İktidara sadece bu sözleri sebebi ile değil, yolsuzluğa bulaşmış seküler partilerin ve bürokrasinin rağmına, belediyelerde temiz ve dürüst imajı verdikleri için de gelmişlerdi. Şimdi, tüm bunlardan arda kalan, kendi seçmenlerinin bile “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” demeleri.
AKP kurulduğunda, bana “Oy versem mi?” diye soranlara, “Bu İslamcılara güven olmaz, yine kışkırtıcı, İslamı istismar edici, başkalarını aşağılayıcı söylemlere dönerler; darbecilere koz verirler ve ceremesini tüm dindarlar çeker; oy verme” dediğimi çok iyi hatırlıyorum. Ancak, iktidara geldikten sonra AB ve demokratikleşme yolunda attıkları adımlar ve demokratik söylemleri, bende “Galiba gerçekten de değişmişler” hissine yol açmıştı. Ayrıca, ulusalcıların, beyaz Türklerin önemli bir kısmının ve darbe heveslisi bürokratların tüm yapıp ettikleri, ondan şüphe duyan beni bile AKP’ye yanaştırmıştı. 367 rezaleti ve ANAP ile DYP’nin kendisini bitirmesi ile birlikte, AB düşmanı CHP ve MHP’ye karşı, demokratlar için, AKP’den başka alternatif kalmamıştı.
Peki nerede yanlış yaptık? Geriye dönüp baktığımda şunu tespit edebiliyorum: 28 Şubat darbecilerinden ve onların laiklik bahanesi ile memleketi soymasından o kadar bunalmıştık ki, eski İslamcıların, “Muhafazakar demokrat olduk, değiştik” diyerek kurdukları yeni partilerinde, tüm önemli pozisyonları neredeyse tekellerinde tuttuklarını görmedik; belki de görmek işimize gelmedi. AKP’nin 4’lüsü (Erdoğan, Gül, Arınç, Şener) denildiğinde, “Muhafazakar demokrat bir partideki kurucu babaların neden hepsi eski Milli Görüşçü?” diye sormak aklımıza bile gelmedi. Uzun lafın kısası, (eski) İslamcılar, demokratları, liberalleri, solcuları, sağcıları vs. birer vitrin süsü gibi kullanmışlar ve asla partiyi “eski İslamcılar” dışındakilere teslim etmemişlerdi. Aziz Babuşcu’nun daha sonra itiraf ettiği üzere, 3. dönemde onlarla yollarını ayıracaklardı. Tüm bunları, Gül, Arınç, Davutoğlu vs. gibi “eski” (?) İslamcılara bir daha asla destek vermeyeceğimi deklare etmek için yazıyorum.
Moğol istilasından beter bir şekilde, özgürlüklere, düşünceye, eleştiriye, kitaba, yazıya düşman olan ve onları yok etmeye çalışan eski, yeni, Kemalist vs. her türden İslamcı, zannediyor ki bizler ele geçirdikleri binalarımıza, kurumlarımıza üzülüyor, onlar için dertleniyoruz. Hayır! Üzüntümüz, bir öğün yemeği kaçıranın üzüntüsü kadardır, bir sonraki öğünde telafi ederiz, hatta daha iyisini buluruz. Ayrıca, 30 yıldır, pek çoğumuzun test edilmediği bir şeyle test edilerek, kristalize oluyoruz, elmaslaşıyoruz.
Bunca zulme rağmen üç beş lüzumsuz istisna hariç, hiç birimize, kendinizin 28 Şubat’ta yaptığı gibi, “Bu hoca da yanlış yapıyor, artık bize bıraksın, biz gömlek değiştirdik” dedirtemediniz. Hocaefendi’nin, sizlerle yolunu ta Mavi Marmara’da, çoğumuzu şok ederek ayırmasının, Gezi’de, pek çoğumuzun ve medyamızın aksine, siz zalimlerin karşısında yer almasının ne muhteşem bir tavır, ne alkışlanası bir feraset ve cesaret olduğunu pek çoğumuz daha yeni yeni idrak ediyor.
Peki neye üzülüyoruz? Sizin gibi İslam’ı siyasete, menfaate, dünyevi zenginliklere, makam odalarına, business class uçmalara, kibirli hallerle gezmelere, bal tutan parmağını yalar dedirten durumlara gelmeye, güçlü ve büyük görünme sevdasına alet edenlerin yüzünden İslam’ın yüzlerce yıldır kirlerden görünmeyen aydınlık çehresi daha da karardı. Artık insanlar, bir sakallı ya da başörtülü görse (Neredeyse tüm ailem böyle ve ne hırsızlar ne de bu süreçte hırsızlara gönülleri kaydı), “Lanet olası hırsız geliyor” diye içlerinden geçiriyor.
Moğollar, böyle bir şeye sebep olmamıştı; İslam’a ve Müslümanın imajina bu kadar zarar vermemişti.
Kaynak: İhsan Yılmaz – Meydan Gazetesi





