Türkiye’de korkunç şeyler oluyor…

*Güneydoğu’nun bazı şehirleri abluka altında. Sokağa çıkma yasağından sonra yeniden özgürlüğüne kavuşan Cizre’den gelen haberler bir facia. İnsanların neler çektiğini ancak duyabiliyor, onların acılarına dokunabiliyoruz. Öte yandan, Kürtlere yönelik siyasetin giderek sertleşeceğinin emareleri göze çarpıyor. HDP’lilerin bazılarının dokunulmazlıklarının kaldırılması gündemde.

*Zaman gazetesi gasp edildi; Cihan Haber Ajansı da… Bin bir emekle inşa edilen kuruluşlar, bir gecede havuzlaştırıldı: Kayyımın Zaman’ı, Erdoğan’a alkış tutan başlıklarla çıktı. Kısacası sadece hukuksuzluk değil, arsızlık, yüzsüzlük, pervasızlık da var. Bir gazeteye el koyunca, okurlarını da gasp edebileceğinizi mi sandınız? BUGÜN gibi, Zaman’ı da sıfırlayacaklar!

*Kayseri’nin ve Türkiye’nin ünlü işadamları Hacı ve Memduh Boydak tutuklandı. Diyelim ki Cemaat’in birçok hayır kuruluşuna yardım ettiler, okul açtılar, bağışta bulundular, kurban kestirdiler… Bunlar teröre yardım ve yataklık mı sayılıyor? AK Parti’nin bütün hükümet üyeleri, Başbakan ve Cumhurbaşkanı da dâhil, zamanında, Cemaat’in her olayını öve öve göklere çıkarmamış mıydı?

*Tayyip Erdoğan, “Anayasa beni bağlamaz” diye konuşuyor, AK Parti, Yüksek Mahkeme’nin kararlarına karşı, yerel mahkemelere direnme hakkı verme hazırlığı yapıyor. Anayasaya aykırı bir adım daha atılacak.

*Can Dündar ve Erdem Gül’ü yeniden cezaevine gönderme çabaları göze çarpıyor.

HÂLÂ CEMAAT…

Türkiye’de faşizm tamtamları çalarken, hâlâ Cemaat ile uğraşanlara rastlıyoruz. Hele bazıları var ki, zaten ilk günden beri onlar, Ergenekon’un kanatları altında böyle bir görev ifa ediyordu. Şimdi iyice açığa çıktılar.

Zaman’ın gasp edilmesi üzerine, bunlardan biri şöyle yazdı: “Cemaat mağdur değil, mağluptur.”

Diğeri, haydi onun adını verelim, Doğu Perinçek, gelişmeleri aynı istikamette yorumladı: “Bu bir basın özgürlüğü meselesi değil, bu bir vatan ve cumhuriyet meselesidir. Bu örgüt, TSK’nın en yetenekli, birikimli, Atatürkçü, vatana bağlı komutanlarını hapse attırmıştır.”

Oysa, Ergenekon da, Balyoz da, bir kumpas değil, gerçeğin taa kendisidir. İzinsiz düzenlenen Plan Semineri‘ndeki konuşmalar, hükümet aleyhine dönen dolapları anlamaya yeter de artar bile.

Ergenekon davalarında ise, maalesef arzu edilen derinliğe inilememiş, mücadele, suça bulaşan unsurlarla sınırlı kalmıştır. Ama bu dahi, önemli bir adımdı. İlk ipuçlarına, Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet gazetesine atılan bombalarla ulaşıldı. Alparslan Arslan’ın, Muzaffer Tekin ve Veli Küçük irtibatı tespit edildi. Bir ihbar üzerine Ümraniye’de ele geçirilen bombaların sahibi Osman Yıldırım ile Muzaffer Tekin’in münasebeti de ortaya çıktı. Her birinde Ergenekon belgeleri bulundu…

İstanbul’daki Askeri Casusluk ve Fuhuş operasyonunun dokümanları, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın tarafından, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a sunulmadı mı? Aynı adı taşıyan İzmir’deki operasyonda da, milli güvenliği tehdit edebilecek nitelikte, casusluk, şantaj ve terör hazırlıklarına dair çok sayıda bilgiye ulaşılmadı mı?

2009’da hız kazanan, hükümete karşı kumpas faaliyetleri sırasında, kara propaganda siteleri kurulmadı mı? Kafes Eylem Planı ve İrtica ile Mücadele Eylem Planı da o tarihte hazırlanmadı mı? Gayrimüslimlere yönelik bu plan ciddi olmasa, neden İlker Başbuğ, Genelkurmay Adli Müşaviri Hıfzı Çubuklu’yu İstanbul Emniyet’ine gönderip, konunun adalete intikal ettirilmemesini talep etti?

‘VESAYET’İN İŞBİRLİKÇİLERİ

O tarihte Türkiye’nin gerçek demokratları, bunlarla mücadele etmiş ve meşru hükümetin yanında yer almıştı. Buna mukabil, askeri vesayete angajmanlı gazeteci ya da siyasi kılıklı kişiler, “Cemaat’e, ya da hükümete muhalefet ediyoruz” görünümde, aslında vesayet odaklarıyla işbirliği yapıyor, demeçler veriyor, kitaplar yazıyordu.

Ergenekon, Balyoz vs. gibi operasyonların Cemaat tarafından düzenlendiğine dair hiçbir somut belge bulunmamaktadır. Sadece Cemaat’e yakın yayın kuruluşları, tıpkı Türkiye’nin diğer demokratları gibi, hükümeti bu haklı mücadelesinde desteklemiştir. Yargı safhasında, bazı haksızlıkların ya da usulsüzlüklerin ortaya çıkması, temelde yürütülen mücadelenin haksızlığını değil, ancak, mahkemelerin, bugün olduğu gibi dün de ağır aksak ve zaman zaman da adil yargılamaya ters düşecek bir şekilde işlediğini gösterebilir.

KAÇIRILAN FIRSAT

17-25 Aralık’tan sonra, hükümet büyük bir U dönüşü yaparak, Ergenekon tayfasıyla el ele tutuşmuştur. Ve şimdi hepsi bir arada “Milli orduya, Cemaat kumpas kurdu” diye bağırmaktadır. Bu, suça bulaşanları kurtarmaya yönelik kirli bir işbirliğidir. Cadı avı, suçluların telâşı içinde başlatılmıştır. Bir gün,“kumpas” diye adlandırılanın, aslında Türkiye’nin demokratikleşmesi için ele geçirilen önemli bir fırsat olduğu anlaşılacaktır. Maalesef bu fırsat, -icap eden anayasal reformlar gerçekleştirilip, kalıcı hale getirilmediği ve yargılama safahatında gerekli özen gösterilmediği için- heba edilmiştir.

KAYYIM’IN ZAMAN’I

Almanya’da Heute isimli bir şov programı, kayyım atanmasından sonra Zaman gazetesinin nasıl olacağına dair bir sayı hazırladı. Gazetenin sürmanşetinde,“Galatasaray, Bayern Münih’i 12-0 yendi; tüm golleri Erdoğan attı”denilirken, manşetinde, “Deha Erdoğan, Nobel Fizik Ödülü’nü aldı” ifadesi kullanılıyor. Sayfanın bir başka yerinde Rabia işareti yapan Erdoğan resminin altında, “Erdoğan’ın dev elleri” yazıyor. Diğer tarafta ise, “Erdoğan, AB’nin Türkiye’ye katılmasına izin verdi” deniliyor. Anket sonuçlarında ise, “Tüm zamanların en iyi politikacısı” dalında, Erdoğan, Hitler ile Gandi’yi de geçerek birinci oluyor. Hava durumu da var. Orada, “Erdoğan, Avrupa’ya sevinç ve güneş getiriyor” diye yazıyor.

 

Kaynak: Nazlı ılıcak – Özgür Düşünce