Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Şakir Ercan Gül’ü taaccüple takip ediyorum. Bir haftadır, Bank Asya’da rutin bir fon işlemi tesis edilmiş gibi bir hava estiriyor. “3 ay içinde satarız, yoksa tasfiye ederiz.” diyor.

Hayli atak görünen Şakir Bey, Bank Asya’nın yönetiminin tamamının TMSF’ye geçtiği 29 Mayıs 2015’ten iki gün sonra verdiği 31 Mayıs 2015 tarihli beyanatını unutmuş olmalı. Hafızasını tazeleme sadedinde beyanatından iki cümleyi iktibas ediyorum: “Bankanın özvarlığı artıda. Hem hakim ortakların hem de borsa ortaklarının hisselerine dokunmayacağız.” TMSF Başkanı, yönetimi devr aldıklarında Bank Asya’nın 900 milyon TL ödenmiş sermayesi ve yaklaşık 1,7 milyar TL özkaynağı olduğunu ifade etmek istiyor. Aynı tarihte sermaye yeterliği ise alt limit yüzde 12 olmasına rağmen yüzde 17’nin üzerinde idi.

Bu sözler de ne mânâya geliyor? Madem özvarlıklar artıda, TMSF’nin Bank Asya’da ne işi var? Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) ‘bankacılık tarihine kara bir leke’ olarak geçen 3 Şubat ve 29 Mayıs 2015 kararlarında bu suallerin cevabı yok. Zira yüksek mevkilerde birileri, suç olduğunu bile bile 13 ay boyunca iftira ve karalamalarla batıramadıkları Bank Asya’yı bu kez BDDK marifeti ile gasp etmeye karar verdi. Sıkışınca faiz lobisinden dert yansalar da faizsiz bankacılığın lideri Bank Asya’yı şahsî ihtiraslarına kurban etmekten haz duydular. ‘Anahtarlarını masamda istiyorum.’ talimatına boyun eğildiği için bugün Bank Asya giyotinin altında.

Bank Asya’nın TMSF’den evvel 30 milyar TL’ye yakın aktif büyüklüğü vardı. Rakam, 10 milyar TL’ye geriledi. Banka bu kadar baskıya rağmen kredilerini tahsil ettiği gibi parasını yatıran hiçbir kişiye mağduriyet yaşatmadı. Mevduat 20 milyar TL’den 5 milyar liraya kadar geriledi. Bir kişi bile “Paramı alamadım.” demedi. Hiçbir bankanın başına gelmesini arzu etmem, lakin benzer bir batırma teşebbüsüne bu kadar uzun müddet maruz kalan hangi banka ayakta kalabilir?

Bankaya el konulması için aranan ‘taahhütlerinin yerine getirilememesi’, ‘malî sisteme zarar verme’, ‘sistemik riske sebep olma’ ve ‘mevduat sahiplerinin zarar görmesi’ gibi müşahhas gerekçelerden hiçbiri Bank Asya’da mevcut değildi. Zaten yönetime el koymayı haklı çıkaracak gerekçeleri olsaydı öyle dolaylı yollara sapmazlardı.

TMSF tıpkı Koza İpek Medya gaspında olduğu gibi Bank Asya’da da yönetim fiyaskosuna imza attı. Resmen çuvalladılar. En azından bankanın kârlılığını artıracak adımlar atabilirlerdi. Öyle yapmadılar. Bankanın elini kolunu bağladılar. Fatura tahsilatı gibi gelir artırıcı adımları atmadılar. Banka küçüldükçe TMSF memurlarının yüzlerinde gülücükler açtı. Ne ortakların ne de banka müşteri ve çalışanlarının hakları muhafaza edildi. Şimdi ortaklardan hiçbir hak talep etmeden cebren satışa imza atmaları isteniyor.

Şakir Bey, ileride ağır tazminatlar ödememek için ortakların ‘muvafakatname’ vermesini ima ediyor. Diğer eliyle de tasfiye sopasını gösteriyor. Böylece dosya AİHM’ye gitmeyecek ve gayri hukukî işlemlere imza atanın yanına kâr kalacak! Sadece bilgi işlem altyapısı 100 milyon dolar eden Bank Asya marka değeri, portföyü ve şube ağı hiçe sayılarak Vakıf ya da Ziraat Katılım’a üç kuruşa devredilecek, esas gayeleri bu. Hukuk devleti ile bağdaşmayan yöntemler, Bank Asya ortaklarına reva görülüyor.

Gelirinin tamamını faizden temin eden bankalara devlet imkânları ile katılım bankası kurdurma garabetine imza atan AKP hükûmeti, diğer yandan faizsiz bankacılıkta rüştünü ispat etmiş Bank Asya’yı batırmak için ne lazımsa yapıyor. Her sahada geriye giden Türkiye’de mülkiyet hakkının müdafaası adına Bank Asya kritik bir destek noktasıdır. TMSF Başkanı Şakir Ercan Gül’ün ‘ya satış ya tasfiye’ dayatması ile bu destek kırılırsa hep beraber uçurumdan aşağı düşeceğiz.

Hükûmet, ekonomide güven bunalımını aşmak istemiyor muydu? Buyursunlar, Bank Asya’da ihlal edilen hakların iadesi ile işe başlasınlar.

TURHAN BOZKURT- ZAMAN