Hüseyin Çelik eleştiri yapmaya cesaret eden nadir AK Partililerden. Aslında, konuşanların hiçbiri, problemin köküne inmiyor. Ülkede esen istibdat rüzgârlarını, yolsuzlukları, kifayetsiz muhterisleri, keyfi uygulamaları, taşı gediğine koyarak anlatmıyor. Ama çölün ortasında bir su damlası da makbul olur ya, o misal… “Acaba derde deva olabilirler mi?” diye, onlara kulak kabartıyoruz.
Hüseyin Çelik, sorunları şöyle sıralıyor:
  1. Kutuplaşma
  2. Dış politikada allak bullak oluş
  3. Ekonomi iyi değil
  4. Kürt meselesi ve terörle mücadelede gelinen son nokta
  5. Paralelle mücadelenin bir paranoyaya dönüşmesi
Bu 5 soruna bir de, “Davutoğlu ile Erdoğan arasında yağlı ballı bir durum yok” ifadesini de ilâve edebiliriz: “6) İki başlılık”
Gelin bu sözleri tercüme edelim:
1) İnsanlar birbirinden nefret ediyor. İktidar tarafından beslenen trol ve troliçeler ağzını açan herkesi ihanetle suçluyor. En ufak bir muhalefet, casusluk ya da terör örgütü üyeliği diye nitelendiriliyor. Susan bir Türkiye yarattık.
2) “Komşularımızla sıfır sorun” diye başladık; herkes düşmanımız oldu. 2-3 ay içinde, Şam’da Emevi camiinde namaz kılacaktık… Oysa, Rusya ve İran’ın desteğiyle Esed yerini sağlamlaştırdı. PYD, Kuzey Suriye’de Irak benzeri bir devlet kurmak üzere. 2.5 milyon Suriyeli mültecinin ağır yükünü taşıyoruz; Kuzey Halep’in düşmesinden sonra, yeni sığınmacılar sınırlarımızda birikti. Uluslararası camiada hiçbir özgül ağırlığımız kalmadı.
3) Dolar 3 liraya fırladı… Fukaralık arttı. İktidar yandaşı işadamları haraç ödeyerek gemilerini yürütüyor. Yabancı sermaye Türkiye’den kaçıyor.
4) Başkanlık uğruna barış sürecinden vazgeçtik. Oy hesabı sebebiyle, ülkede kan akmasına göz yumduk; hatta teşvik ettik. Dün ne dediysek, bugün 180 derece tersini söylüyoruz. 7 Haziran 2015’ten beri 200’ü aşkın şehit verdik.
5) “Paralel” diyerek, tam bir cadı avı başlattık. Talimatla hareket eden Sulh Ceza Hâkimlikleri kurduk. İnsanların can ve mal güvenliği kalmadı. Kayyım atayarak, özel mülkiyetin üzerine çöktük. Yolsuzluk yapanları kurtarmak için, Ergenekoncuların argümanlarına sığındık. Hatta onlarla el ele tutuştuk. Dün düşmanımız olan Doğu Perinçek’in yanında saf tuttuk. Bizim tabanımızı oluşturan dindar insanları rencide ettik; üzdük; süründürdük, küstürdük.
İşte Hüseyin Çelik’in nispeten ılımlı cümlelerle sarıp sarmaladığı düşünceleri bunlar. Bugün, bu sözler, Hürriyet’te yer bulabildi. Ama yarın, o konuşsa bile, Cumhuriyet, Özgür Düşünce, Zaman, Meydan, Taraf ve Sözcü haricinde kimse korkudan yayınlayamayacak. Giderek çember daralıyor. CNN Türk, Bülent Arınç’ı çıkarttı diye, trollerin hakaretinden onlar da pay aldı. Zaten baskı böyle kuruluyor. Bülent Arınç ve Hüseyin Çelik’in “paralel” ilân edilmesi yakındır. Ersoy Dede, 24 TV’de işareti verdi: “FETÖ operasyonları, aralarında Bülent Arınç ve Arınç’a destek veren eski emekliye ayrılmış siyasetçilerin de olduğu isimlere de gidecek mi? Bunu göreceğiz. FETÖ operasyonları oraya gidecektir” dedi.
Cadı avı zaten işte böyle bir şey. Önce hukuk askıya alınıyor. Tahliye kararı veren hâkimler ya da yolsuzluğu takip eden savcılar ve polisler“paralel” olmakla suçlanıyor.
Sonra giderek, halka halka bu mesnetsiz iddialar yayılıyor. İlk günden itibaren, “Devletteki paralel yapılanma temizleniyor” savıyla,hiçbir somut veriye dayanmadan, hiçbir müşahhas irtibat ortaya konmadan gerçekleştirilen operasyonlara karşı çıktım. Çünkü, cadı avı başlayınca, sonunun nereye varacağı belliydi.
Doğrusu, bizde bu kadarı yaşanmamıştı. Ama, ABD’de McCarthycilikten ya da Hitler Almanyası’ndan örnekler önümüzde duruyordu.
Eleştirilerin lâfta kalmamasını umut ediyorum. Bugünkü kötü gidişatı görüp, konuşan politikacıların memlekete borcu var. Tabii, hiç konuşmayıp köşesinde seyreden Abdullah Gül’ün de borcu var. Eğer Celal Bayar, Menderes ve arkadaşları harekete geçmeseydi, Milli Şef düzeni kolay kolay yıkılır mıydı? Bakalım bu konuşmaların arkası gelecek mi? Gelmesi gerekir… Aksi takdirde, yapılan eleştiriler “lâf olsun torba dolsun” kabilinden sözler olarak değerlendirilir.
PERİNÇEK ÇİZGİSİ
Bakın Tayyip Erdoğan, Kızılcahamam toplantısında (Nisan 2013’te) Doğu Perinçek için ne demişti: “CHP, MHP, Türkiye Komünist Partisi, sandığa gömülüp oradan çıkamayan siyasetçiler, İşçi Parti’sinin önderliğinde yeniden kucaklaştılar. Dün lâkabı çoban olanlar, şimdi İşçi Partisi’nin koyunu oldular. Güya ulusalcı CHP, İşçi Partisi’nin piyonu oldu; güya milliyetçi MHP, İşçi Partisi’nin yedeği haline geldi… MHP, edepsizlik yapınca İşçi Partisi ile ittifaklarının görünmeyeceğini zannediyor. MHP’nin, terör örgütüne akıldanelik yapan İşçi Partisi ile nasıl kucak kucak olduğunu benim MHP’li kardeşim net olarak aslında görüyor…”
Benim AK Partili kardeşim, acaba Tayyip Erdoğan’ın Doğu Perinçek ile el ele tutuştuğunu göremiyor mu?
Kızılcahamam toplantısında, Erdoğan, barış sürecine karşı çıkanları,“Doğu Perinçek’in koyunu” olmakla eleştirirken, dağa giden gençlerin de, şehit olan güvenlik güçlerimizin de, birlikte hakkını arıyordu: “Yoksul, gariban ailelerin çocukları dağa çıkıyor, ölüyor, cenazeleri geliyordu. Benim gariban Mehmet’im davul zurna ile askere gidiyor, şehit oluyor naaş’ı geliyordu. Bu kan ticareti içinde, iş bu beyefendiler al gülüm ver gülüm geçinip gidiyorlardı. Şimdi tuzak bozuldu, tezgâh alt üst oldu, takke şimdi bir kez daha düştü.”
Selahattin Demirtaş, Erdoğan’ı, evvelki gün işte bu sözlerle vurdu. Dün barış sürecine karşı çıkanlar ihanet içinde, bugün “Barış süreci sürsün” diyenler terör destekçisi. Erdoğan’ın cümlelerini bugünkü tabloyu izah etmek için kullanmak gerekirse: “Kurulan tezgâh ortada. Kan ticaretinden nemalanmaya çalışanlar da.”

Haber Kaynağı: Nazlı Ilıcak / Özgür Düşünce