Ahmet Davutoğlu’nun yolsuzluk yapmadığını, yapana da müsamaha etmek istemediğini biliyoruz. Nitekim, bakanlara ait dosyayı da, Yüce Divan’a sevk etmek niyetindeydi. Başaramadı…

Şimdi yeni bir çıkış yaptı. Hürriyet’in haberine göre, hakkında yolsuzluk iddiaları olan bazı AK Partili belediye başkanları ve il yönetimlerinin hesapları Genel Merkez tarafından inceleniyor. Başbakan Davutoğlu da, belediye başkanlarını “Evini, işini, eşini değiştirenden şüphe ederim” diye uyarmış.

Lakin balık baştan kokar… Ya da böyle başa böyle tıraş… Yolsuzluk iddialarının “darbe” diye üzerinin örtüldüğü bir Türkiye’de, 3-5 kelimeyle ya da birkaç uyarı ve göstermelik soruşturmayla temiz Türkiye yaratamazsınız. Siyasetteki kiri sabun köpüğüyle temizleyemezsiniz.

Çok daha kökten bir arınmanın gerektiğini bir hikâyeyle anlatmak gerekirse…

Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman dervişi hemen huzuruna çağırtır ve ona sorar:

-Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın? 

Derviş kendini şöyle savunur:

-Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı; o esnada kanadı kırıldı. 

Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve şöyle der:

-Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun. 

Kuş kendini savunur:

-Onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım. 

Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister. “Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder. Ancak bu emre kuş itiraz eder:

“Efendim, sakın böyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.

“Neden” diye sorar Hz. Süleyman.

Kuş sebebini şöyle açıklar: “Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş elbisesini çıkartın. Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.

***

Evet insanlar sizlerin dindar görünüşünüze kandılar. “Alnı secde görenlerden zarar gelmez” diye düşündüler.“Beytülmale dokunmazlar, hak yemezler, adaletsizlik yapmazlar” kanaatini taşıyorlardı. Ama yanıldılar… Bugünkü iklim bir gün dağılacak. Çok daha fazla kişi, nasıl bir zihin tuzağına düşürüldüğünü idrak edecek.“Selamünaleyküm/Aleykümselâm” diyerek pazarlıkların nasıl bağlandığını daha açık seçik görecek. Hiç değilse, şu derviş kıyafetini üzerinizden çıkarın. “AK” sıfatının bu kirli siyasete yakışmadığını söyleyerek bir de özeleştiri yapın.

NEDEN YAŞATMAYI SEÇMİYORUZ? 

Güneydoğumuzda, birçok ilçede ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının yasal dayanağı yok. Kanuni yol takip edilmek istense, TBMM tarafından olağanüstü hal kararı alınır ve bu çerçevede bir uygulama yapılır. Daha ilk adımda, yasa ve mevzuata aykırı davranıldığı için, sonuçları da çok ağır bir biçimde yaşanıyor.

Bir kere her gün şehit veriyoruz… Sivil halk çatışma bölgelerinde barınamıyor, göç etmek zorunda kalıyor. Çarpıcı rakamlar var. AK Parti’nin Afyon’da toplanan kampında, Efkan Ala’nın açıklamalarına göre, Cizre, Nusaybin, Sur ve Silopi’de yaşayan 439 bin vatandaştan 220 bini çatışmalardan etkilendi; yani yarısı. Bu 4 ilçeden 93 bin vatandaş göç etti. 10 bin 300 esnaf zarar gördü; 61 belediye başkanı ve Meclis üyesi görevden alındı; 23’ü tutuklandı.

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde durum, daha vahim. Sokağa çıkma yasağı uygulanan bölgeden 22 bin kişi göç etti; zaten nüfus 24 bindi. Şimdi, yasak kapsamı genişletildi, 5 mahalle daha ilave edildi. Bütün bu önlemlerin sonuç vermediği, gelen şehit haberlerinden belli. Son olarak, Sur’da, 5 güvenlik görevlisini kaybettik. 5 güzide vatan evladı dün toprağa verildi.

Şırnak’ın Cizre ilçesinde sokağa çıkma yasağı sürüyor. Gene başka bir facia… Bir binanın alt katında 2’si ağır, 23 yaralı ve 5 cenaze kaldırılmayı bekliyor. Nihayet, HDP’li heyetin girişimiyle, İçişleri Bakanlığı’ndan izin çıktı. Fakat ambulanslar şu ana kadar yaralılara ulaşamadı.

Çarşamba günü Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmada, Şanlıurfa milletvekili Osman Baydemir gözyaşlarına boğuldu; “Öldürmeyi değil, yaşatmayı seçelim” dedi. Sadece PKK’yı suçlayarak yaşatmayı seçemeyiz. Bunun için, siyasi iradenin yeniden barışa yönelmesi gerekiyor. Maalesef, şu anda, öldürmeyi tercih eden bir zihniyetle karşı karşıyayız.

TEK DERDİMİZ BAŞKANLIK 

Ankara’da sular kaynıyor. Bu durum, Tayyip Erdoğan’ın ve Ahmet Davutoğlu’nun konuşmalarına da yansıyor. Mesela, Davutoğlu, “Erken seçimi telâffuz etmek ihanettir” dedi. Oysa hepimiz, Erdoğan’ın hesabını biliyoruz. TBMM’den anayasa değişikliğini geçiremediği takdirde, HDP ve MHP’nin baraj altına düştüğü inancıyla, bir erken seçimi zorlamak; AK Parti’nin milletvekili sayısını arttırarak, kendisine Başkanlık yolunu açacak anayasa değişikliğini gerçekleştirmek.

Ama, Davutoğlu şimdiden erken seçime karşı direncini ortaya koydu. Diyeceksiniz ki, “Biz Davutoğlu’nun nice kırmızı çizgilerinin yeşile dönüştüğünü, her itirazının sönüp gittiğini görmedik mi?”

Evet bu defa da öyle olabilir. Lakin bu sözleri sarf etmesi bile, AK Parti içindeki rahatsızlığı belli ediyor. Sanki bir düdüklü tencere… Kaynar kaynar, en ufak bir ihmalde, hatada patlayıverir.

Tayyip Erdoğan da Başkanlık sistemi talebini tekrarlarken, “Seçilmiş cumhurbaşkanıyla, seçilmiş başbakan bir arada yürümüyor” diye konuştu. Aslında, Portekiz, Finlandiya ve Avusturya örneklerinde gördüğümüz gibi, Cumhurbaşkanı, yetkilerini anayasal sınırlar içinde tuttuğu takdirde, pekâlâ yürür. Ama Cumhurbaşkanı fiili bir durum yaratırsa, o zaman, bugün Türkiye’de şahit olduğumuz keyfi uygulamalar meydana gelir. Deve kuşu gibi, ne kuştur, ne deve… Kurumları aşındırır, devlet ciddiyetini yok eder, yetkisini kullanamayan Başbakanları, Bakanları ve TBMM’yi itibarsızlaştırır.

Devlet çözülmüş, Güneydoğu’da büyük acılar yaşanıyor; peş peşe şehit cenazeleri geliyor; Tayyip Erdoğan hâlâ Başkanlık derdinde. Ahmet Davutoğlu’nun itirazlarının ise sonuç vermeyeceğinin herkes farkında.

Haber Kaynağı: Özgür Düşünce