‘O fotoğraf unutulmaz’ diyeceğim ama son dönemde tarihe not düşülen fotoğraf karesi o kadar çok ki.
Ülke olağanüstü bir dönemin içinde. Normal seyrinde giden neredeyse hiçbir şey yok. Fotoğraf Sur’dan. Bir kaçış. Kalabalık bir grup. Ama özellikle biri dikkat çekici. 70 yaşlarında nur yüzlü bir hacı amca. Elinde büyük bir bavul. İçine neyi varsa koymuş. Evini, hayatını sığdırmış. Boynunda beyaz süslemeli kılıf içinde Kur’an-ı Kerim. Bavula koymaması hürmetinden olmalı. Yürüyor ama nereye belli değil. Menzili yok. Yaşaması için evini barkını terk etmekten başka seçeneği kalmadığı için yollara düştü. Aylardır yanı başındaki yangının farkında. Ateş mahallesine sıçradı. Bir alarm bu. Bir SOS.
Sur, Diyarbakır’ın kalbi. Devlet iki aydır kontrol altına alamadı. Bugünlerde ‘Tamam, Sur teröristlerden temizlendi’ haberlerini bekliyorduk fakat tersi oldu. İçişleri Bakanı Ala ‘Çok az kaldı’ demişti. Problemli saha büyüdü. Sur’un 5 mahallesinde daha sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Neden mi? Oralarda da hendekler kazıldı. Barikatlar kuruldu.
Nasıl olabildiğinin izahı yok. Kırsaldan inerek şehirlere yerleşen terör unsurlarını güvenlik güçlerinin neden seyrettiğinin açıklaması olmadığı gibi. AKP iktidarı ‘Nereden çıktı bu hendekler, tüneller!’ şaşkınlığı içinde ama öyle değil. PKK’nın şehirleri terör üssü haline getirdiğini her bakan göz gördü. Yakılan okullar, kesilen yollar, kurulan mahkemeler medyaya yansıdı.
PKK elinde silahla göz göre göre geldi şehir merkezlerine. Şehrin en büyük mülki amiri valiler görmezden geldi. Operasyon yapmak isteyen askere izin vermedi. Koltukta oturan aynı İçişleri Bakanı. Dünkü hatalarının bedelini bugün herkes ödüyor. Kimi canıyla, kimi malıyla… Ne bir özeleştiri var ne de hesap.
Sur, Cizre, Silopi… Bu kaotik hal ne kadar sürecek? MGK ‘master planı’ görüştü. Terörle mücadelede 303 maddelik paketten söz edilmekte. Amaç yaraları sarmak. Sahaya nasıl yansıyacağı ve ateşi düşürüp düşüremeyeceği önemli. Başbakan Davutoğlu ‘Diyarbakır’da Bakanlar Kurulu toplayacaklarını’ açıklamıştı. Aylar geçti şu ana kadar gerçekleşmedi. Söylemle, kağıt üzerinde plan yapmak kolay.
Kim istemez akan kanın durmasını. Acı haberlerin ardı arkası da kesilmiyor. Hemen her gün şehit. Yara kanıyor. Pansuman yetersiz. Daha ciddi tedavi yöntemleri şart. Önceki gün 5 güvenlik görevlisi çatışmada yaşamını yitirdi. 7 Haziran’dan bu yana şehit sayısı 300’e yakın. Rakamlar bile durumun vahametini anlatmaya kafi.
Bu manzara karşısında dayanamadı AK Parti’nin önemli isimlerinden Hüseyin Çelik de ses verdi. Kapalı kapılar arkasında söylediklerini kamuoyuyla paylaştı. Çelik bölge insanı. Süreçlerin yakından tanığı. Çelik ‘Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın huzurunda olanları ve olabilecekleri bütün açıklığı ve netliğiyle ortaya koyduk’ diye yazdı. Ve kendisini çözüm sürecinin romantizmine kaptıranların gördükleri tepkilere dikkat çekti.
Bunların kimler olduğunu bilmeyen yok. En başta Bakan Ala… Bölge fotoğrafını kendi baktıkları yerden değerlendirdiler. Açıyı geniş tutamadılar. Büyük fotoğrafı göremediler. O miyop bakışın ve politikanın acısı şimdi çıkıyor. AKP’lilerin dışarıdan gelen seslere kulakları kapalı. İçeriden biri olarak Hüseyin Çelik’in söyledikleri veya yazdıklarının AKP’nin tepelerinde makes bulması beklenir.
Çelik’in şu uyarısı yerinde: ‘Aklımız duygularımızı idare ederse milletçe kazanırız. Tersi olursa hep birlikte kaybederiz. Ben bu ülkede toprak bölünmesi olmayacağına inananlardanım. Ne var ki gönüller ve beyinler bölündükten sonra toprak bütünleşik kalmış neye yarar.’ Biraz geç kalındı. Çünkü sadece Güneydoğu’da değil ülkenin dört bir yanında gönüller ve beyinler çoktan bölündü. Anadolu beylikler dönemi gibi, parça parça.