Şiddetli baskı sonucu AK Parti ile “uyumlu” hâle getirilen medya, PYD’nin Cenevre toplantısına katılıp katılmayacağını tartışırken, Türkiye’de vahim olaylar yaşanıyor. Can Dündar ve Erdem Gül hakkında, Savcı İrfan Fidan, her biri için bir kez müebbet, bir kez ağırlaştırılmış müebbet ve 30 yıl hapis cezası istedi. Suçları, cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti devletini ortadan kaldırmaya, görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek, üye olmaksızın, silahlı terör örgütüne, bilerek ve isteyerek yardım etmek, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasi ve askeri casusluk amacıyla temin etmek.

Sözün bittiği yerdeyiz. İddianameyi okuduğunuzda, suçlamaların ne kadar mesnetsiz olduğunu görüyorsunuz.

CASUSLUK

– Mesela MİT TIR’larındaki silahlar… Cumhuriyet gazetesi, silâh dolu TIR’ların fotoğrafını yayınlamıştı (29 Mayıs 2015). Ondan bir yıl kadar önce, aynı fotoğraflar Aydınlık gazetesinde çıktı (21 Ocak 2014). Kaldı ki, TIR’lardaki konteynır içinde bulunan silahların dökümünü, CHP milletvekili Bülent Tezcan da vermişti (6 Şubat 2014). Bu bilgiler ilk defa Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmıyor. Kaldı ki casusluk, benim bildiğim, gizlice bir başka devlete bilgi sızdırmak anlamında kullanılır. Yayın yoluyla casusluğa ilk defa şahit oluyoruz.

DARBECİLİK

– Dündar ve Gül, darbecilikle de suçlanıyor. Zira 17 ve 25 Aralık’ı meşrulaştırmaya çalışmışlar!!! 17 Aralık yolsuzluk operasyonu öncesinde, Dündar, 3 Aralık 2013’te, “Siyasette nasıl geldiysen öyle gidersin” başlıklı bir yazı yazmış. Savcı Fidan, Dündar’ın, bu yazıyı yazdığına göre, 17 Aralık operasyonundan, önceden haberdar olduğunu ileri sürüyor. Demek ona göre, “Hükümet gidici” derseniz, darbe teşvikçisi olacaksınız. “Bindiği dalı kesiyor” diye bir yorum yaparsanız, işin içine testere ve kesmek gibi şiddet çağrıştıran unsurlar girdiği için, “silahlı terör örgütü üyesi” sayılmanız işten bile değil.

– Can Dündar, 25 Aralık tarihli ikinci yolsuzluk operasyonundan bir gün önce de, “Piyonlar devrildi, sıra şahta” başlıklı bir yazı kaleme almış, böylece kamuoyunu FETÖ/PDY terör örgütünün amaçları doğrultusunda ve örgütle iş birliği içerisinde, yönlendirmeye çalışmış.

Muazzam yolsuzlukları “darbe” diye takdim edeceksiniz. “Hayır böyle darbe olmaz. Bal gibi yolsuzluk. Yolsuzluk yapan da bunun sonuçlarını yaşar, yargılanır; iktidarda kalamaz” diye yazanlar ise darbeci sayılacak!

TERÖR ÖRGÜTÜ?

– Savcı İrfan Fidan, sık sık “FETÖ” kelimesini kullanıyor ama henüz böyle bir terör örgütü olduğuna dair mahkeme kararı yok. Gülen Cemaati’nin terör faaliyetlerine de rastlamış değiliz. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporu yeni yayınlandı. Onlar da, Gülen Cemaati’nin terör örgütü olduğunu kanıtlayan hiçbir delilin kendilerine sunulmadığını belirtiyorlar. Bu durumda, Can ve Erdem, mevcut olmayan bir terör örgütüne yardım ve yataklık etmiş oluyorlar.

REYHANLI’DAKİ PATLAMA

– Can Dündar, Savcı Özcan Şişman’ın kendisine gönderdiği ve Cumhuriyet’te yayınlanan bir yazı sebebiyle de, FETÖ/PDY terör örgütünün iş birlikçisi ilan ediliyor. Özcan Şişman, MİT’in uyarısına rağmen operasyon yapmayıp, 11 Mayıs 2013’teki Hatay/Reyhanlı patlamasına sebep olduğu isnatlarıyla karşı karşıya kalmıştı. Can Dündar’a durumu açıklayan ve iddiaların aksine, MİT’in, gelişmelerden haberdar olmasına rağmen savcılığı bilgilendirmediğini, hatta yanlış yönlendirdiğini belirten bir yazıyı, Can Dündar’a göndermişti. Dündar da, her namuslu gazetecinin yapması gerekeni yapmış, Savcı Şişman’ın sözlerine Cumhuriyet’te yer vermişti. Bundan dolayı, iddianamede, Dündar için, “MİT’in terör örgütleriyle iş birliğine giriştiği ve bu suretle Reyhanlı patlamasına yol açtığı yönünde kamuoyu oluşturmaya çalışmıştır” deniliyor.

Siz, Savcı Şişman’ı “Görevini yapmadı, MİT’in uyarılarına kulak vermedi” diye suçlayacaksınız. O, “İşin esası böyle değil… Asıl MİT, savcılığı farklı bir operasyona yönlendirdi. Hatay Emniyeti’nden Ankara ve Konya’da patlama olacağı duyumunu aldığımızı öğrenince de, hedefi değiştirip patlamanın Reyhanlı’da gerçekleşmesine sebebiyet verdi” diye kendisini savununca, olaya, “FETÖ örgütünün bir kumpası”, Can Dündar ile Erdem Gül’e de o örgütün “iş birlikçisi” diyeceksiniz.

Zaten bu hadiseyle, Cemaat’in ne ilgisi var? O da anlaşılmıyor. Zira, Savcı Özcan Şişman’ın Cemaat’le nasıl bir yakınlığı mevcut, henüz bunun somut bir delilini göremedim. Aksine Özcan Şişman’ın anlattıkları araştırmaya değer bilgiler. MİT’e yönelik çok vahim iddiaları dile getiriyor.

***

Türkiye’nin üzerinden er geç bu deli gömleği çıkacak. Ama o güne gelinceye kadar, maalesef, adaletsizlikler, haksızlıklar ve acılar yoğun bir biçimde yaşanacak.

“YOK KANUN, YAP KANUN”

Tayyip Erdoğan, AKSaray’da topladığı kaymakamlara, mevzuata uymamayı telkin etti. Demokratik ülkenin bir cumhurbaşkanından ziyade, Enver Paşa’ya yakışan sözlerdi bunlar. Kanun, bir icraatı engellediği takdirde, Enver Paşa, duraksamamak gerektiğini, “Yok kanun, yap kanun” cümlesiyle ifade ederdi. Erdoğan, açıkça keyfiliği savundu: “Sizden ricam bu. Mevzuat şöyledir, böyledir. Yeri geldiği zaman koyun mevzuatı bir tarafa, siz zihinsel inkılâbınızı devreye sokun ‘Ben bunu bu şekilde yaparım’ deyin ve yapın.”

Kaymakamlardan, Efkan Ala gibi davranmalarını istiyordu aslında. Ne yapmıştı Efkan Ala… 17 Aralık 2013 operasyonundan iki gün sonra, savcılıkta alınan ifadeleri yayınlayan Mehmet Baransu’ya baskın düzenlenmesini İstanbul Valisi’nden istemişti: “Derhal bu adamı al. Savcı bir şey diyorsa, savcıyı da alın. Bir ekip kurun, gidin ve bunun canına okuyun. Kapıyı kırın, burada mahkeme kararına gerek yok. Suçüstü yapacaksınız, adam sitesinden suç işliyor.”

Ayrıca, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Başkanlığı’ndan da, savcılık ifadelerini yayınlayan sitenin kapatılmasını talep etmişti. TİB Başkanı Tayfun Acarer, yasal dayanak bulunmadığı gerekçesiyle karşı çıkınca da onu şöyle teşvik etmişti: “Korkma! Gerekirse yaptığın şeyi suç olmaktan çıkarırız.”

Enver Paşa’nın kulakları çınlasın: “Yok kanun, yap kanun…” Hatta kanuna bile gerek yok! Bugün örneğini gördüğümüz gibi fiili bir durum yaratırsınız. Nasıl olsa kimsenin itiraz etmeye mecali kalmadı.

KEŞKE ÇAYCI OLSAYDI

Numan Kurtulmuş şöyle diyordu:

“AKP’ye geçeceğime Saadet’te çaycı olurum.” (26 Ekim 2008)

Çaycı değil, AKP’de Genel Başkan yardımcısı oldu. (Allah kimseyi bu durumlara düşürmesin.)