Hayır, oyları düşecek, iktidarı kaybedecek demiyorum. Tahminlerle aram pek iyi değil zaten! Bir de, en yakın seçim 2019’da ve o zamana kadar muhalif medya kalmayacağı için, AKP’nin ekonomik kriz çıksa bile %60’dan aşağı bir oy alması başarısızlık olur. Zira, bu muazzam propaganda gücü ile ülkedeki her tür sorunun sorumlusunun AKP değil uzaylılar olduğuna bile seçmeni ikna etmek mümkün.
Tek taraflı bilgi ve ekonomik istikrarsızlık-terör korkusu ile oy veren seçmene kızmanın da pek bir anlamı yok. AKP’nin yaklaştığı ‘son’, kendi sonu değil belki ama kaçınılmaz olarak içine düşeceği hal. Kısacası şu: AKP, faşistleşmek zorunda! Bunu eğitimli Batılıların sistematik faşizmi ya da Nazizm gibi anlamayın. Onu yapabilecek hesap, kitap, sabır, bilgi ve birikim AKP kadrolarında yok. Bizde her şey yarım yamalak olur. Hapishane duvarının çimentosundan, muhaliflerin organlarına verilecek işkence elektriğinden, adam yakma fırınlarının tesisatından, zehirli gaz odalarının gazından bile çalanlar olur bu tür yolsuz Ortadoğu faşizmlerinde. İşkence bile hakkıyla (!) yapılamaz. Çünkü asli haslet hırsızlıktır. Yarım yamalak, Moğol istilası ile avcılık-toplayıcılık dönemi karışımı barbar bir faşizmden daha fazlasını beceremeyecektir AKP.
Artık, durumun AKP’nin kontrolünden çıktığını düşünüyorum. O da artık kendinden daha büyük bir çarkın parçası olmuş durumda. Kurduğu sistem hiç durmayan, durursa çökecek olan ama durmaması için de daima para ve adam yemesi gereken çok kırılgan bir sistem. Bir TV programına 3 dakikalığına bağlanan titrek sesli bir kadın öğretmen bile bu sistemin ayarını çok fena bozabiliyor. Ya da ellerinde kalemlerinden başka hiçbir güç olmayan akademisyenler, rejimi günlerce meşgul edebiliyor ve olmayan aklını başından alıyor.
Karanlık çok güçlü görünür, her yerdedir, her yeri kaplar ama titrek bir mum ışığı, karanlığı yırtar ve tüm haşmetini yerle bir eder. Bu yüzden, Fehmi Koru gibi, Gülay Göktürk gibi, AKP’nin son 2 yıldır yaptığı hukuksuzluk, adaletsizlik, despotluk ve zulümlere büyük orandaki sessizlikleri ile destek vermiş havuz medyası yazarları bile artık hazmedilemiyor. Halbuki, Mahçupyan gibi onlar da kurdukları sofistike cümleler ile AKP’yi savunmaktan başka bir şey yapmıyorlar ve hatta bunu amigolara göre daha etkin yapıyorlardı. Ama, kullanılan dilin biraz düzeyli olması, daha etkin yandaş olabilmek için daha objektif görünme adına minik rejim eleştirilerinin aralara serpiştirilmesi bile “titrek mum ışığı” etkisi yaptığı için bu yazarlar işten atıldılar.
Banalitenin sıradanlığının sağlanabilmesi için büyük kitlelerin kafasını karıştıran, ezberlerini bozan hiçbir ses olmamalıdır. Bu durumda, rejimin destekçisi gazeteci, akademisyen ve yazarlara düşen, Yiğit Bulut, Nagehan Alçı, Hilal Kaplan ve Cem Küçük tipolojilerine uygun davranmaktır. Ortadoğu Tipi Faşizm’de (ODTİF), rejimin hata, eksik ve kusurlarını dile getirmek hainliktir. Zira, her yer dahili ve harici düşman doludur. Çok kritik zamanlardan geçilmektedir. Vatan-millet-devlet yek vücut olmalı ve bu bütünlüğü şahsında temsil eden El-Duçe, El-Führer ya da daha milli ifadesi ile Es-Sultan’ın etrafında kenetlenmelidir. Bu zor zamanlarda gerekirse kan da dökülecektir. Bunu resmi kurumların yapması uygun değilse ya da bazı kurumlar (ordu gibi), gerekli tasfiye henüz yapılamadığı için buna hazır değillerse, binlerce fedaisi ile mafya grupları emre hazır ve amadedir.
Zavallı Ortadoğu! Aynı filmi kaç kezdir izliyorsun! Bizim Temel gibi, sonu belki bu kez sürpriz olur diye boşuna bekleme, film aynı film. Sonu da kaçınılmaz aynı olacak. ODTİF’in neo-Robespiyer fedaileri, ezecek muhalif kalmayınca birbirlerini yok etmeye başlayacak.





