4 yaşındaydım. MEB’de hademe olarak çalışan babamın tayini İzmir’in Tire ilçesine çıkmış ve oraya taşınmıştık. İki katlı ahşap eski bir eve yerleşmiştik.

Evin tek çocuğuydum, ve tek kelime Türkçe bilmiyordum. Sokakta çocuklarla oynuyordum. Çocuklar konuşuyordu ama anlamıyordum ne dediklerini, sadece oynuyorduk.

Çocuktuk.

Bir keresinde, arkadaşlarım, ‘herkes karton getirsin’ demişlerdi. Bunu anlamış gibi eve gitmiş ve annemden kartol (Kürtçe patates demek)  istemiştim. Annem, ‘ne yapacaksın’ diye sormuş ve ‘oynayacaz’ demiştim. Evden 2-3 tane patates almış ve sevinçle arkadaşlarımın yanına gitmiştim. Herkes ellerinde kartonlarla gelmişti, bense elimde patateslerle gelince, herkes gülmüştü.

Türkçe bilmediğim için arkadaşlarım tarafından dalga geçilmem, sonra çocuk safiyetiyle yine gülerek oynamaya devam etmem, Türkçe bilmediğim zamanlardan kalma en hatırda kalan anımdı.

Sonra .Kürtçe’yi unuttum zamanla. Annem babam, evde kendi aralarında Kürtçe konuşuyorlardı ama, genellikle Türkçe konuşulduğu için  ev de, unutmuştum Kürtçe konuşmayı.

Bir gün evimize, çok farklı giyimli bir kadın ile bir çocuk ve adam gelmişti. Anneme “bunlar kim “diye sormuştum. Annem ; “bu senin ninen, bu ikiside amcan” demişti. Amcamın biri benden büyük, birisi benden küçüktü. İşte rahmetli ninemi ilk olarak en net olarak hatırladığım zaman o gündü.

Sonra babamın tayini Gaziantep’e çıktı. Babam, annem ve 2 kız kardeşim Gaziantep’e geldik. Gaziantep’e gelince ikinci bir şok yaşadım. Ailemdeki tüm çocuklar ve büyükler, Kürtçe konuşuyordu ama ben, tek kelime Kürtçe bilmiyordum. Yine millet kendi arasında konuşuyordu ve benim İzmir ağzıyla konuştuğum Türkçe ile dalga geçiyorlardı.

O günlerden kalma en güzel anım, dedemlerin ev sahibi bir Türk’tü. Bir gün ev sahibimiz ,dedemlere öğle yemeği vakti gelmişti, sofrada oturan ninem, ev sahibinin hanımını sofraya davet ederken, gel otur yemek yiyelim diyeceğine, “gel otur yeme ” demiş ve hepimiz gülmüştük rahmetli nineme.

Ninem yıllarca anlamadığı dilde televizyonu bizimle oturup seyretti. Ne kadar anlıyordu bilemiyorum, ama, onun neler yaşadığını yıllar sonra Amerika’ya gelince ve ingilizce kanalları seyredince az biraz anlamıştım.

İlk Kürtçe kanal açıldığında,  televizyonu seyrederkenki halini hiç unutamam. Şaşırmış ve, ” bunlar Kürtçe konuşuyorlar ” demişti. Biz de “evet” deyince, acayip şaşırmış ve bir o kadar da mutlu olmuştu.

Amcam askere Kıbrıs’a gitmişti, topçuydu. Biraz şairlik tarafı vardı hep ama, askerde hasretten mi, gurbetten mi bilinmez, bu yönü daha bir ortaya çıkmış ve askeriyedeki topçu birlikleri üzerine bir marş  yazmıştı. Komutanları marşı çok beğenmiş ve birliğin girişine bir levhaya yazdırıp asmışlar.

Urfa’daki ninem bugün hala yaşıyor ve hala Türkçe bilmez. Biraz anlar ama hiç konuşmayı bilmez. Kızkardeşi de aynı kendisi gibi, Türkçe konuşmayı bilmez ama az da olsa anlar. Oğlu uzman çavuş ve Aktütün’deydi en son. Ne zaman bir çatışma haberi olsa oralarda hep yüreğim ağzıma gelir ve aklıma o annemin teyzesi gelir.

Nede mi anlatıyorum bunları.

Biz Kürd’üyle Türk’üyle, bugün birbirize düşman edilmeye çalışılıyoruz.

Yıllarca aynı askeriyede silah arkadaşlığı yapmış, yıllarca aynı sınır boylarında beraber nöbet tutmuş, yıllarca aynı sokaklarda beraber oynamış bu ülke de, et ve tırnak olmanın ötesinde, tek vucüd olmuş insanları, her iki taraftada bulunan bölücüler ve hainler tarafından birbirimize düşman edilmeye çalışılıyoruz.

Acılarımız aynı, ve hepimiz bedel ödedik bu ülke için. Bayramlarda beraber sevindik, cenazelerde beraber ağladık. Urfa’nın acı çiğ köftesini beraber yedikten sonra, Anteb’in baklavasını yine beraber yedik. Beraber içtik, Rize’nin çayını , farklı dillerde ve mekanlarda muhabbet ederken.

Bugün, nenem gibi giyinmiş kadınlar yurtlarından edilirken, benim gibi Türkçe bilmeyen çocuklar, okullarından ve onlara hayatı ve Türkçe’yi öğretecek öğretmenlerinden koparılırken. Günlerce evlerinde hapis hayatı yaşadıktan sonra , yerini yurdunu bırakıp, yaşadığı yerleri terkeden anaları, babaları, nineleri, dedeleri, çocukları görürken içim kan ağlıyor.

Bugün, kahpece kurulmuş pusularla, yola döşenen mayınlarla, sıkılan kurşunlarla şehit olan, Kürt olan amcamın silah arkadaşlarını,Türk olan ev sahibimiz olan teyzemin evlatlarını görünce kahroluyorum. Şehitlerin geride kalan yetim çocuklarını, gözü yaşlı analarını babalarını, dul kalan eşlerini görünce kahroluyorum.

Bugün, kardeşin kardeşe kırdırılmasını gördükçe kahroluyorum.

Kahroluyorum, şehirlerin boşaltıldığını görünce.

Kahroluyorum. yüzlerce yıllık camilerin, evlerin kurşunların hedefi olmasını ve yakılmasını görünce.

Kahroluyorum, Türkler’in de , Kürtler’in de bu olan olaylara karşı suskunluklarını görünce.

Kahroluyorum, insanların ülkenin adım adım bir bölünmeye doğru giderken, vurdumduymazlıklarını görünce.

Kahroluyorum ve uykularım kaçıyor.

Kahroluyorum, beraber acıları yaşamış, beraber mutluluklar yaşamış ülkemin insanlarının birbirine düşman edilmeye çalışılmasını görünce.

Kahroluyorum, dostlarım kahroluyorum.

Ve kahroluyorum bişey yapamadığıma.

 

Rabbe dua ediyorum.

Ya rab, canımı al ama böldürme bu ülkeyi.

Ya rab, canımı al ama düşman etme bu kardeşleri.

 

Rabbim, sen ol dersin olur herşey.

Bitir bu kavgayı, yok et, kardeşi kardeşe kırdırıp bu ülkeyi bölmek isteyenleri.