17-25 Aralık soruşturması aslında siyasetçilerin, bakan çocuklarının, Reza ve müteahhitlerle olan kirli ilişkilerini ortaya çıkarmak için yapılmış polis soruşturmalarıydı. Soruşturmalar sıfırlanamayan dolarları ve Euroları, kasaları, parsel parsel pazarlanan kupon arazileri ve daha bir çok hukuksuzluğu gündemimize soktu. Milyonlarca dolarlık kirli para trafiğini, 29 yaşında bir İranlının önüne yatan bakanları, Ankara’nın salyalarını akıta akıta paranın peşinde koşan siyasetçi ve bürokratlarını, onlara uşaklık eden hukukçu ve din adamlarını gösterdi. Kısaca 17-25 Aralık Türkiye’de kötülüğün ve ilkesizliğin, din kisvesi altında paraya tapan bir güruhun MRını çekip önümüze koydu…

Siyasetçiler 17-25 aralıkta önümüze konan ruhlarının MRını, ağızdan ishal vakası demeç ve yorumlarıyla örtmeye çalışıyorlar. 17 Aralık soruşturması bir hologram gibi siyasetçilerin ruhunun fotoğrafını çekip önümüze koydu. Siyasetçiler ise o hologramın etrafına kusarak, hologramı gören ve konuşan herkese iftira ve pislik atarak, hologramın etrafını siyasi kusmuk, iftira ve pislikle doldurup ruhlarının hologramını oraya gömme telaşındalar. Yani ruhlarının görüntülendiği o pislik hologramını bir çöplüğe gömmeye çalışıyorlar…

İşte bu noktada o pislik hologramını sarıp sarmalayıp halkın gözünden kaçırmaya çalışan bir entelektüel çöp yığını oluşmaya başladı. 17-25 Aralık soruşturması siyasetçilerin ruh hologramını ortaya çıkardığı için değil, halkın düşünce dünyasının mimarlığına soyunmuş o entelektüelleri bir çöp yığınına dönüştürdüğü için çok daha anlamlı, çok daha değerli bir hale dönüştü.

Bundan 30 yıl sonra muhafazakarların ruh dünyasının mimarları olarak anılacak bazı aydınların 17-25 aralıktan sonra siyasetçi pisliğine perdadarlık yapmaya çalışan perdelere dönüştükleri konuşulacak.  17-25 aralık soruşturması gazetecilerin ve gazeteleri siyasetçi pencerelerini kapatan işlevsel birer kağıt yığınına dönüştürdü…

İşte 17-25 Aralık soruşturmalar her şeyden çok bunun için çok ama çok değerli. Bundan 30 yıl sonra insanlar artık Hüseyin Gülerce’yi muhafazakarlarının ruhlarını yontan heykeltraş, bir kanaat önderi olarak değil, siyasetçilerin, yolsuz belediye başkanlarının pisliklerini örten bir gazete tomarı olarak hatırlayacak…

Bundan 30 yıl sonra muhafazakarlar Ahmet Taşgetiren’i bir vicdan heykeltraşı değil, siyasetçi ruhlarının sığındığı alçaklık mağarasının önünde taşlaşmış bir kötülük bekçisi olarak hatırlayacak…

Muhafazakar kızlar ve kadınlar, Elif Çakır’ı Hilal Kaplan’ı, Nihal Bengisu Karaca’yı, Halime Kökçe ve diğer başörtülü yazarları, başörtüsü ve muhafazakar haklarının savunucusu birer kadın kahramanlar olarak, Kurtuluş savaşının kahraman kadınları Nene Hatunlar ile kıyaslayacaktı. 17-25 aralık sonrasında ise  başörtülerini paranın, makamın ve menfaatin önüne kırmızı halı olarak serip, siyasetçi sofralarına marka peçeteler olarak sunmaktan çekinmeyen garsonlar olarak hatırlayacaklar.

17-25 Aralık sonrasında bir çok başörtülü yazar o başörtülerini siyasetçi sofralarını marka peçeteler olarak sundu. Tarih onları ilkesizlik abidesi olarak hatırlayacak…

Elif Çakır, Halime Kökçe, Nihal Bengisu Karaca, Hilal Kaplan ve diğer muhafazakar kadın yazarlar birer öncü ruh mimarları olarak hatırlanacakken artık Kabataş yalancısı Zehra gelinin önünde dondurulmuş balmumu heykelleri yapılarak, gelecek nesillere yalancılığın sembolleri olarak hatırlatılacaklar…

17-25 Aralık öncesinde bir çok kadın yazar, genç kızların rol modeli, ruhlarının mimarı olarak hatırlanacakken 17-25 aralık sonrasında artık onlar sarayın himmetine muhtaç “siyasi cariyeler” olarak hatırlanacak…

17-25 Aralık öncesinde bir çok erkek yazar demokrat kalem savaşçıları olarak hatırlanacakken, 17-25 aralık sonrasında onlar sarayın Kapıkulu, padişah dalkavuğu olarak hatırlanacak…

17-25 Aralık soruşturması Türkiye’de siyaseti enkaza dönüştürdü. Bu yönüyle hırsızlık yaparken yakalanan siyasetçilerin o soruşturmaları “darbe” diye nitelendirmeleri doğru. “Dürüst Müslüman” kılığında hırsızlık yaparken yakalanan hırsızlar için 17-25 aralık soruşturması gerçekten büyük bir darbe. Çünkü onlar artık bir siyasi önder değil, siyasi enkaz yığını…

17-25 Aralık soruşturması, durdukça büyüyen, tarihin derinliğine gittikçe parlayan bir kilometre taşı olarak parlayacak.

Bundan otuz yıl sonra ressamlar bugünlerin geçit resmini çizmeye başlayınca, düşünceleriyle birlikte ruhları ve duruşlarıyla da da çöp yığınına dönmüş muhafazakar enkaz yığınlarının resmini çizecekler.

Muhafazakar yapıların resmini çizen bir ressam bu çöp yığınları arasında parıldayan bir kaç Kaşıkçı elması da çizecek. Onlar tüm baskılara rağmen direnen, düşüncelerini siyasetçilerin önüne paspas yapan, saray soytarıları ile başörtülerini onlara kırmızı halı olarak sunan “siyasi cariyelere” gülen aydınlar olarak resmedilecektir…

17-25 aralık yalancıları, yırsızları, saray soytarılarını, kabin memurlarını, siyasi cariyeleri, kapı kullarını, namuslu aydınlar ve dik duran muhafazakarlardan ayrıştıran tarihi bir darbedir. Değeri 30 yıl sonra çok daha iyi anlaşılacak bir darbe…

Emre Uslu