NOKTA dergisi Ankara’da herkesin bildiği sırrı okurlarıyla paylaştı: AKP’nin medya komiserleri

Abdülhamit döneminin hayal edemediği, tek parti iktidarının yaklaşamadığı bir medya düzenine sahibiz. Onlarca gazete ve televizyon cenaze marşını mükemmel uyum içinde çalan bir orkestra gibi ses veriyor. Zannetmeyin ki tek bir orkestra şefi var. Ankara’da üç şef var. Peki üç başlılıkla nasıl oluyor da böylesine bir harmoni sağlanıyor?

Şefler aynı kuşaktan, Ankara hiyerarşisi içinde sıralamada önemli bir yeri olmayan ancak temsil ettikleri kişilerden aldıkları güçle boylarından büyük bir kudrete sahip üç genç adam; Mustafa Varank, Nuh Yılmaz ve Osman Sert.

Üçü de çalıştıkları devlet büyüklerinin basın ve halkla ilişkilerinden sorumlu. Mustafa Varank Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la, Nuh Yılmaz MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la ve Osman Sert de Başbakan Ahmet Davutoğlu’yla çalışıyor.

Bir köşe yazarına “Beyefendi şu konunun üzerine gitmenizden memnun olacak.” dediklerinde yazdıramayacakları yazı yok. Ya da bir medya patronuna “Beyefendi falanca arkadaşın sizin gazetede yazmasını/sizin televizyonda program yapmasını münasip gördü” demeleri yeterli. Her türlü görev yeri değişikliği, terfi, atama ve tabii ki gerekirse “ayırma” onlardan sorulur.

Ödüllendirme mekanizmaları sadece maddi menfaat değil. Cumhurbaşkanı ya Başbakan’ın yurt dışı seyahatine davet edilmek Varank ile Sert’in ellerindeki en leziz havuç. Gezmeyi, önemli insan muamelesi görmeyi, hava atmayı seven gazetecilerin en büyük zaafı o uçaklara binmek ve masa başındaki o fotoğrafta gülümsemek. Nuh Yılmaz’ın havucu ise özel bilgi. Kalifiye gazetecileri cezbetme açısından MİT cephesinin eli daha güçlü.

Üçlü arasında bugüne kadar görünür bir çatışma çıkmamasının başlıca sebebi ortak düşmanlar ve ortak hedefler. Diğer taraftan Türk medyasının talimatla iş yapma potansiyelinin büyüklüğü ve her talebi yerine getirecek genişlikteki yüreği, üçlünün birbirinin ayağına basma risklerini oldukça azaltıyor.

Ancak bolluk günleri sona eriyor. Çıkarlar çatışmaya başlıyor. İktidar medyasının her bir neferine tarafını seçmesi için çok da uzun olmayan bir mühlet tanınmış durumda. Bu kavgada en az yıpranacaklar Nuh Yılmaz’ın himayesinde olanlar. Onlar nispeten kavganın daha dışında kalıyor. Şahsi çıkar için değil vatan-millet davası için gazetecilik yaptıklarına dair bir genel kabul var.

Diğer iki cephede kuponu Davutoğlu’na yatıranları koşunun sonunda sürpriz bekliyor. Yoksa açık ara Erdoğan’ın önde gittiği ortada. Yine de küçük mevziler kazanmıyor değil Osman Sert. Yakın zamanda TRT Haber’in başına Sert’in yakın arkadaşı Yaşar Taşkın koç getirildi. Hem de Nasuhi Güngör’ün boşalttığı yere. Ankaralı gazeteciler için oldukça anlamlı bir görev değişimi. Ancak yine de Gülay Göktürk’ten sonra Etyen Mahçupyan’ı da Saray’a kurban veren Başbakanlık cephesinin yaralarını TRT Haber ile sarması mümkün görünmüyor.

KAYNAK: http://www.noktadergisi.info/dosya/medyaya-yon-veren-uclu-h11222.html

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...