Rüya meselesi dinimizde önemli bir yere sahiptir. Bizzat Peybamber Efendimiz tarafından rüyalara değer verildiği herkesçe malumdur ve bu konuda bir çok hadis nakledilmiştir. Kendisinin zaman zaman sahabe efendilerimizi etrafına toplayıp onlara rüya gören olup olmadığını sorduğu, cevap alamadığında da ‘’ben gördüm’’ diyerek kendi rüyasını anlattığı rivayet edilmiştir. Yine bazı hadislerde geçtiği şekliyle Efendimizin, mü’minin rüyasının, nübüvvetin kırk altı cüzünden bir cüz olduğunu ifade ettiği, ayrıca kendisinden sonra, nübüvvetten sadece mübeşşiratın (müjdeciler) kalacağını söylediği ve takip eden açıklamasında da ‘’mübeşşirat’’ ile ‘’salih rüyaları” kastettiği bizlere aktarılmıştır. Son olarak; rüyaları tanımlayan başka bir sözünde Efendimiz, rüyaların üç kısım olduğunu belirtmiş; bunları da Allah’tan bir müjde, nefsin bir konuşması veya şeytanın bir korkutması olarak açıklamıştır.

Rüya konusu Kur’an’da 14 ayette geçmektedir. Bizzat Kur’an’da geçen ‘’Andolsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı’’ ifadesi belki de bizzat Allah (c.c.) tarafından rüyaların ehemmiyetine, varlığına dair yapılmış bir tasdik, bir tebcildir. Zaten, bir çok peygambere olduğu gibi Efendimiz’e de bazı vahiylerin rüya yoluyla geldiği kabul edilmektedir. Vahyin Allah’tan geldiğine iman etmiş bir ümmetin bu nedenle bu vahiylerin geliş vasıtalarından birisi olan rüyalara karşı bakışı da o nedenle hep olumlu ve bir saygı çerçevesinde olmuştur. İslam alimleri ve bilim insanları, bazı rüyaları anlık psikolojik ruh haletlerine bağlarlar. Bu, yukarıda ifadesi geçen ‘nefsani rüyalara’ işaret eder. Bir de dini çevçevede ele alınan şeytani ve salih rüyalar konusu vardır ki onlara yukarıdaki hadisler bağlamında değindik zaten.

Elbette rüyalar dinin şer’i sınırlarının içine sokulamayacak, onların önüne geçirilemeyecek bir dairede değerlendirilirler ve öyle de olmaları gerekir. Fethullah Gülen Hocaefendi de 2001 yılında yazdığı ‘’Rüya ile amel edilir mi?’’ başlıklı yazısında [salih] rüyaların Allah’tan bir müjde olduğunu yineledikten sonra rüyalarla yine de amel edilemeyeceğini belirtmiş ve bunun da ötesinde rüyaları ‘’başkalarını ilzam etmede’’ kullanmanın ‘’çok büyük bir hata ve açıkça dinin nasslarıyla savaş’’ demek olduğunu belirtmiştir.

Gelelim günümüze ve beni bu başlığı attıran gündeme…

Malumuz olduğu üzere daha geçenlerde Erdoğan, her zaman yaptığı gibi, Hizmet Hareketi üyelerine karşı yürüttüğü soykırıma yeni bir propaganda malzemelesi sağlamak adına ‘’rüya seansları yapıyorlar’’ şeklinde bir ifade kullandı. Zaten elindeki Havuz medyası da mütemadiyen kara propaganda üretmek ve onu canlı tutmak vazifesi gördüklerinden dolayı bir süredir bu rüyalar konusu üzerinden iftiralarına devam ediyorlardı. Yaptıkları kara propaganda ile Cemaat üyelerinin ‘’rüya seansları’’ ile takip edenlerini kandırdıklarını, yalan rüyalar uydurduklarını, dağılmayı önlemeye çalıştıklarını ve hatta ‘’rüya timleri’’ kurduklarını söylüyorlardı. Bizler bu kadar alçakça iftiraları yazan insanlar hiç mi utanmazlar acaba diye düşünürken aynı ifadeleri Erdoğan da kendi medyası üzerinden halkın zihinlerine kazınmaya devam etti. Medyaları, bir iki rüya üzerinden hareket ederek ve onların içinden bir kaç cümle ayıklayarak yönlendirmeli bir şahsiyetsizleştirme operasyonu yürüttüler hep.

İstihbrarat masalarında veya Saray odalarında kurgulanan ve cılız psikolojik savaş taktiklerine dayalı bu tür kurmaca yalanların hiç bir inandırıcılıkları olmadığı gibi, ‘keşke karşımızdaki düşman bari biraz akıllı olsa idi’ mukabilinde bizlere saç-baş da yolduruyorlar. Zaten bu yazıyı süreç boyunca gördüğü rüyaları okurlarıyla paylaşmış olan birisi olarak yazdığımı da kayda geçmiş olayım.

Uzun bir girişle anlattığım rüyaların dini çerçevesi bu tezviratları yapan İslamcı çevrelerin de aslında çok iyi bildikleri ve kabul ettikleri hakikatler. Beni şaşırtan, İslamcı AKP’li çevrelerin sırf düşmanlık uğruna saygı görmeleri gereken dini değerler üzerinden muhataplarına saldırma ve onları aşağılama çabaları. Ne yazıkki; ‘’rüya timleri’’ ve ‘’rüya seansları’’ gibi algı içeren ifadelerle uzun süredir yaptıkları gibi masum Müslümanları terörist olarak gösterme gayretlerine devam ediyorlar. Bu yalan propagandalarla saf AKP’li zihinleri dini değerler üzerinden diğer Müslümanlara karşı kışkırtıyorlar. Elbette bunlar Hizmet mensuplarını ‘din dışı’ göstermeye çalışan bir anlayışa da hizmet ediyorlar.

Öncelikle, Müslüman bir grubun veya şahısların gördükleri rüyalar hakkında yalan ithamında bulunmak, onlara negatif anlamlar yüklemek ve onları ‘seans’ gibi dinimizde yeri olmayan, büyücü ve falcıların kullandıkları tarzda, sanki din dışı bir eylem yapılıyormuş havasında aşağılamak, ‘rüya timi’ gibi saçma sapan bir ifade ile de şahısları sanki bir terörist grup, bir sekt gibi göstermeye çalışmak son derece saygısızca, terbiyesizce ve Müslümanlığa asla yakıştırılamayacak davranış biçimleridir. Bunların devlet adamları nezdinde temsil edilen boyutlarda yaşanabildiği bir ülke zaten sefil bir konuma düşmüş demektir. Düşmana ihtiyacı yoktur!

Ayrıca bu tür büyük yalanlar, iftiralar ve ithamlar çok büyük bir suizan ve kul hakkıdır. Kamu hakkı, din hakkı ve Allah hakkı gibi boyutları da bulunduğundan bu tür eylem biçimleri münafıkane hareketlerdir ve çok tehlikelidirler. İnsanların bu tür yanlışlık girdaplarında debelenerek insanlıklarını nasıl bu kadar kolayca ve ucuz bir şekilde harcadıklarını görmek beni çok derinden üzüyor!

Bu aşamada, az önce alıntıladığım, Hocaefendi’nin sözüne geri dönelim. Görülen (salih) rüyalarla başkalarını ilzam etmeye çalışmanın bile dinin nasslarına karşı bir savaş, bir eylem olduğunu belirten bir insanı ve sevenlerini kastederek onların ‘’rüya timleri’’ kurmak suretiyle, uydurulmuş rüyalar vasıtasıyla ve din dışı (rüya) seansları yapar bir tarzda Müslüman insanları kandırdıklarını söylemek, iddia ediyorum ki, dinin nasslarına karşı gerçekleştirlen ve dinin özünden çok kopuk eylemlerdir. Bunları, terörist olarak göstermeye çalıştıkları insanlara karşı, o algıyı toplumda iyice yerleştirmek maksadıyla da yaptıklarından ötürü ve terörist ithamı da bir tekfir olduğundan dolayı, bu zavallıların imanlarını bile kaybetme noktasına geldiklerini düşünüyorum. Yani kim bu çerçevede ve bu tür niyetleri taşıyarak ‘’rüya seansı yapıyorlar’’ diyorsa tüm bu yanlışlıklar zincirini de desteklemiş olduğundan, kim bilir belki de imanını bile tehlikeye atıyordur.

Dinin nasslarıyla savaşın sonu hüsrandır, saldıran kişiyi yer bitirir. Ayrıca atılan iftira ve suizanların bir başka boyutu daha var. Eğer o Müslümanlar o rüyaları gerçekten görüyorlarsa ve o rüyalar gerçekten Peygamberimizin işaret ettiği ve Allah’ın hediyesi sayılan mübeşşirattan (müjdeler) sayılan salih rüyalar zümresinden iseler, siz bu tür saldırılarla neyin tarafı olmuş olursunuz? Peygamberin sözlerine karşı sırf onun imajını sarsmak ve ‘şahsiyetsizleştirmek’ adına ‘bu sözler sihir’ diyen, ‘yalan söylüyor’ diyen insanlarla salih rüya gören bir müslümana ‘rüya seansı’ yapıyor, ‘yalan rüya üretiyor’ diyen insan arasında sadece renk tonu farkı vardır. Zavallılık noktasında eş değerdedirler.

Tarih boyunca zalimler zulmettikleri masum insanların veya tehdit olarak algıladıkları salih toplulukların fikirlerinden, varlıklarından ve temsil ettikleri değerlerden hep korkmuşlardır. Öyle bir devirde yaşıyoruz ki, artık insanların rüyalarından ve salih rüya görme ihtimallerinden bile korkulur konuma gelinmiş ve onlar üzerinden aleyhte karalama kampanyaları tertip ediliyor. Onların sadece kişiliklerini değil, dinin salih rüya olarak gördüğü rüyalarını bile şahsiyetsizleştirme telaşına düşmüşler. Fikirlerin zehirli olduğunu düşünen bu zalimler, artık rüyaların da zehirli olduğunu düşünme noktasına devrilmiş olmalılar ki, böyle bir zihni çöküş de İslamcı zalimlere nasip oldu! Bu İslamcı zalimler uzun süredir yolsuzluklarını unutturma adına halkın zihnini bulandırıp dikkat dağıtmaya çalışıyorlar ve kara propagandalar yapıyorlardı. Onları, salih rüyaların halkın bakış açısını etkileyip, yaptıkları büyüyü dağıtma ihtimalinden bile titretecek bir kin, nefret ve korku sarmalına itecek ne tür suçlar işlediler acaba?

Allah’ım! Yok mu bu zihin ve vicdan sefaletinin bir dibi!

Tüm yazılar için blog: http://akliselim.blogspot.com veya http://www.yeniyon.tv/author/ugur-tezcan/

Twitter: https://twitter.com/ugur_tezcan

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...