1 Kasım seçim sonuçlarından sonra şapkayı önümüze koyup yeniden düşünelim;

7 Haziran seçimleri Türk demokrasisi açısından milat olabilirdi. AKP karşısında konumlanmış, otokratik eğilimler karşısında tavır belirlemiş bir seçmen kitlesi vardı. Bu kitle yüzde 59’luk oranla ağırlığını kaldıraçın bir kenarına koymuş ve teamüllerini belli etmişti.

Fakat bu tercih iki politik aktörün hamleleri ile anlamsız hale geldi. Bu aktörlerden ilk ve en önemlisi Erdoğan idi. 7 Haziran sonrasında yazdığım bir yazıda “Türkiye henüz kiminle kaşık attığının farkında değil” mealinde bir cümle kullanmıştım. Meraklıları o yazıyı tekrar gözden geçirebilirler.

Erdoğan siyasi yetenekleri ve stratejileri ile dikkat çeken önemli bir figür. Taktik ustası da denilebilir. Hem karşısındaki rakiplerini hem de kendisine oy veren seçmen kitlesini iyi tanıyor. Anti-Erdoğancı bloğu zayıflatmak için akıl dolu hamleler yaptı. Deniz Baykal’ı görüşmeye davet etmesi CHP’nin dikkatini dağıtmak ve parti içi huzursuzluğu kaşımak açısından önemliydi. Diğer taraftan Tuğrul Türkeş üzerinden MHP’ye indirdiği darbe milliyetçi hareketin kısa sürede olsa balans ayarlarını bozdu.

Onun üçüncü ve en önemli hamlesi Kürt siyasi hareketinin en başarılı seçim sonuçlarını elde eden HDP’ ye yönelikti. Bugünden düne bakıldığında İmralı, Kandil ve Oslo ekseninin dışında kendisine yeni bir demokratik çıkış bulmaya çalışan Demirtaş vizyonlu HDP, bir anda artan terör sarmalının baş sorumlusu ilan edildi. Anti parantez bu sürecin Kandil’i de mutlu ettiğini düşünüyorum. Suruç ve Ankara patlamaları, şehit cenazeleri ve ortalama 400 ölüm milliyetçi seçmenin algı bombardımanına tutularak AKP iktidarına yönlendirilmesi, HDP’nin hain ilan edilmesi,” dizayn edilmiş” kurgunun yapı taşlarıydı.

Bütün bu olup bitenlere bir de “beyaz toros” metaforu üzerinden Kürtlerin bilinç altınındaki korku yumağını ortaya çıkarma denemesini eklediğinizde AKP’nin seçim stratejisinin önemli köşe taşlarını belirlemiş oluyorsunuz.

Sürecin ikinci önemli aktörü Devlet Bahçeli oldu. 7 Haziran seçim gecesi daha baştan Kürt siyaseti ile bütün köprüleri atması bugün gelinen noktanın en önemli sebeplerindendir. Gerçi o köprünün atılması Bahçeli’nin kendi tercihimi yoksa devletin bir kanadının refleksimiydi bilemiyorum. Her ne sebeple olursa olsun, bu ağır taktik hata, Türk milliyetçilerine kaybedilen oy oranı açısından ağır bir bedel ödetti. Eminim meseleyi kendi içlerinde tartışacaklar ve bir sonuca bağlayacaklardır. Ama benim düşüncem şu ki; Kürt vizyonu olmayan milliyetçi hareketin, Türk siyasetinde yön tayin edici bir ağırlığının olması mümkün görünmemektedir.

Sonuç; Türkiye’de mantığın bütün kurallarını alt üst edecek şekilde 5,5 milyon seçmen yer değiştirdi ve oyunu AKP’ye verdi ya da vermek zorunda bırakıldı.

Bu seçmen kitlesi ayrı bir yazının konusu…

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...