Hiç tanımam seni Ramazan amca. Antalya’da sırf hayır yaptın çocuklara yardım ettin diye iki polisisin arasında başın dik görünce seni babam geldi aklıma….

Süleymancılar gelir “yurttan geliyoruz bir teneke buğday” der, babam iki teneke verirdi. Nurcular patates diye gelir, babam istediklerinden fazlasını verirdi. Milli görüşçüsünden cemaatçisine, Kur’an kursundan Cami derneğine kim ne istediyse elinden gelenin de fazlasını verirdi babam. Babam istenenden bile çok verince annem “çocuklarının rızkını veriyorsun” diye itiraz edecek olur, babam “onlar da çocukların rızkı” diye sustururdu annemi….

O buğdaylar, bulgurlar, fasulyeler, patatesler nereye gitti, kim yedi, kim içti, hiç haberi olmazdı. Ama babam vefat edince hepsi ayaklandı geldi Ramazan amca. Bir köy yerinde olabilecek en kalabalık cenaze namazıyla kaldırdılar babamın cenazesini. Sanki yardım edip yedirdiği öğrenciler gelip saf tutmuştu cenazesinde. Cenazeye katılanların çoğunu tanımıyorduk. Muhtemelen babam da tanımıyordu…

Avustralya’dan Almanya’ya, Kanada’dan Güney Amerika’ya, Sibirya’dan Güney Afrika’ya binlerce insanın, hiç tanımadıkları babam için Fatiha ve Yasin okuduğunu biliyorum Ramazan amca…

Bana email atıp “ben agnostik biriyim ama baban için yazdığın yazıyı okudum. Babam geldi aklıma baban için bir Fatiha okudum diyen” akademisyenin mesajını okuduğumda “ömrü boyunca tanıdığı tanımadığı kim varsa elinden geldiğince yardım etti, arkasından inanan inanmayan herkes dua ediyor”” diye düşünmüştüm Ramazan amca…

Babam ebediyete ulaşalı üç yıl oldu Ramazan amca. O gittiği günden bu yana, ne zaman aklıma o gelse bir Fatiha okurum. Çok dindar değilim ama babam için okuduğum Fatihalar dine bağlar oldu Ramazan amca…

Üç yıl sonra internette karşıma çıkıp hayır yaptığın için gözaltına alındığını görünce babam geldi aklıma Ramazan amca. İnan bana babamı görmüş gibi oldum. 1980’lerde Kur’an Kursuna yardım ettiği için endişelenip “ya tutuklarlarsa seni” diyen anama senin gibi demişti hiç unutamam “bunlar bizim için şereftir” Ramazan amca…

Ak saçın ve sakalın, heybetli cüssenle nerden çıktın karşımıza Ramazan amca. Neden hatırlattın iyiliği. Oysa biz hep kötüleri, hep kötülüğü görmeye o kadar alışmış, onlarla kavga etmeye o kadar şartlanmıştık ki, pamuk yüreğinle karşımıza çıkıp, “çekin yavrum bunlar bizim için şereftir” diyerek tüm sertliğimiz neden dağıttın Ramazan amca?

Oysa biz bilenmiş, oysa biz kinlenmiş, oysa biz kızmış, oysa biz delirmiş şekilde haksızdan, zalimden, arsızdan hesap soruyor, avazımız çıktığı kadar bağırıyor, gücümüz yettiği kadar vuruşuyor, hınçla yumrukları sıkıp çelikleşmiş iradelerimizle üstümüze üstümüze gelen Calut’u alnının ortasından vurmak için Davut olmayı hesap ediyorduk. Nerden çıktın ve neden hatırlattın bize iyilik yapmayı Ramazan amca…

Oysa biz Ramazan amca, çocuklara tecavüz edilirken lal kesilen bu toplumu silip atmıştık. Neden çıktın aralarından ve neden tüm ezberlerimizi bozdun Ramazan amca?

Oysa biz, bunca hırsızlığa, bunca yolsuzluğa, bunca arsızlığa rağmen “çalıyorlar ama çalışıyorlar” diye destek veren bu kalabalık sürüsüne küsmüştük. Aralarından çıkıp neden kalbimizi yumuşattın Ramazan amca?

Oysa biz Ramazan amca, bu toplumdan bir daha adam çıkmayacağına inanmıştık. Neden çıktın ve heybetli duruşunla “o cadde çıkmaz sokak” diye haykırıp, bizi yine yeniden Anadolu insanına aşık ettin Ramazan amca…

Ben küçükken biz çok fakirdik, evimiz yol üzerindeydi. Kışın kar yolları kaplayınca, trenden inip çevre köylere gidemeyip yolda kalanlar için bizim ev mecburiyet oteli olurdu. O fakir halimizle babam eve gelen hiç bir misafiri reddetmedi. Bu yazıyı okuyan bir çok kişi inanmaz belki ama sen beni anlarsın Ramazan amca; evimizde misafirde yatacak yer kalmadığı için babamın biz çocukları ahırda koyunların içine yatırıp, odalara misafirlerini yatırdığı günleri bilirim.

İşte o günlerden bir gün, daha önce hiç görmediği ak sakallı bir ihtiyarın evimize geldiğini anlatır babam. Kapıyı açıp “Cuma sen misin oğlum?” diye sorar. “Evet benim buyur amca gel çay iç” diye içeri davet edince babam. Ak saçlı amca “yok oğlum gideceğim, gelip bir göreyim dedim” der ve ayrılır.

Babam, “kısa bir süre bu yabancının kim olduğunu düşündüm, sonra acaba bir ihtiyacı mı vardı söyleyemedi diye hızla arkasına koştum ama ne yana koştuysam bir daha göremedim” der.

Babam yıllarda o ak saçlı ihtiyarın Hz. Hızır olduğuna inandı Ramazan amca. “O ihtiyar geldikten sonra evimize bir bereket geldi, ne borcumuz kaldı, ne de ekonomik sıkıntımız” der…

Ve seni görünce Ramazan amca, babamın tarif ettiği Hızır’ı gördüm ben. Öğrendim ki seni tutuklamışlar, Hızır mahpus olur mu Ramazan amca?

Emre Uslu

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...