HDP heyeti ile Abdullah Öcalan’ın görüşmeleri, “İmralı Notları” adı altında Avrupa’da yayınlandı.

Bu konuşmaların bir bölümünün içeriğinden, ilk defa, Milliyet, “İmralı zabıtlarını” neşredince haberdar olmuştuk. Öcalan’ın “Tayyip Bey’in Başkanlığı’nı destekliyoruz” sözleri, en fazla aklımızda kalan cümlelerden biriydi. Zira Başbakan’ın amacının, Öcalan’a verilen vaatler karşılığında Başkanlık’ı almak olduğu bu suretle ortaya çıkmıştı. 

“İmralı Notları” kitabında, birçok yeni şey öğreniyoruz. Mesela 18 Mart 2013 tarihli görüşmede, Öcalan, “Benim için infaz erteleme olabilir. Cumhurbaşkanı’nın da yetkisi var. Sağlık sorunları gerekçesiyle mesela… Bunun olabileceğini sanmıyorum ama siz gene de AKP ile konuşmalısınız” diyor.

Demek pazarlık bu! Tayyip Erdoğan’a Başkanlık, Öcalan’a özgürlük… Barışın sağlanması çerçevesinde, Öcalan’ın serbest bırakılmasına şahsen bir diyeceğim yok. Benim karşı çıktığım, şahsi menfaate dayalı pazarlık. 

– Zabıtlarda Öcalan’ın İmralı’daki yaşantısına ilişkin de ipuçlarına rastlıyoruz: “Bu yaz adada bazı mekân değişiklikleri olabilir. Daha geniş bir mekâna geçebilirim. Misafirlerimle toplantı yapabileceğim daha geniş bir yer olabilir. Belki de inşaatına başlanmıştır burada; bilmiyorum. O zaman Kandil’dekiler de bu yaz buraya gidip gelebilirler belki. Hatta en son silah bırakma gibi şeyler de bir kongreyle olur. Benim bizzat kongreye katılmam gerekebilir.”

Öcalan’ın, 2013 yazına ilişkin beklentileri yüksek. Zaten bu yüzden HDP, Gezi’ye mesafeli yaklaşmıştı. Görülüyor ki, İmralı-Kandil irtibatı sadece, mektup göndermekle sınırlı kalmayacaktı; bizzat Kandil’den İmralı’ya heyetlerin gelip gitmesi planlanıyordu. Sonunda da, PKK’nın, silahların bırakıldığını, Öcalan’ın da katıldığı bir kongreyle açıklaması düşünülüyordu. Kısmen bu adımlar atıldı. 28 Şubat 2015 Dolmabahçe Mutabakatı buna ilişkindi. Ama, ilk başta sözünü ettiğim pazarlık tıkandığı için, (Selahattin Demirtaş’ın “Seni Başkan yaptırmayacağız” demesi sebebiyle) masa devrildi. 

– 26 Haziran 2014’te, TBMM’ye sunulan yasa tasarısının da önce Öcalan’la paylaşıldığı ve onun onayının alındığı “İmralı Notları” kitabından anlaşılıyor. Malûm bu yasa, hükümete, terörün sona erdirilmesi için siyasi, hukuki, sosyo-ekonomik, psikolojik, kültürel, insan hakları ve güvenlik bağlamında atılacak adımları belirleme yetkisini veriyordu. Silâah bırakan PKK’lıların eve dönüşünün sağlanmasını öngörüyordu. Bu kanun kapsamında ifa edilecek görevleri yerine getiren kişiler açısından, hukuki, idari veya cezai bir sorumluluk doğmamasını teminat altına alıyordu.

Konu, 18 Mart 2013 tarihli HDP heyeti ile Öcalan’ın görüşmelerine de yansımıştı. Öcalan şöyle diyordu: “Bizim burada yaptığımız işin bir hukuka ihtiyacı var. Nedir bu? Parlamento bir yasa çıkaracak ve bu yasa dışılığa son verecek. MİT’in 2 müsteşarını niye sorgulamak istediler? Çünkü yaptıkları iş yasa dışıdır, suçtur. Hepimiz vatana ihanetle yargılanabiliriz. Bu görüşmelerin hukuki bir güvencesi olmalıdır.”

İşte bu hukuki güvence, tasarının yasalaşmasıyla sağlandı. 

– Kitapta, Sırrı Süreyya Önder ile Tayyip Erdoğan’ın, Gezi olaylarından bir süre sonra, ikili görüşmesine ait ilginç bölümler de var. Önder, Öcalan’a, Erdoğan’la neler konuştuklarını aktarıyor.

Erdoğan şöyle demiş: “Bana ne yapacağımı soruyorsun, söyleyeyim. Her şeyi yapacağım. Bir zamanı var. Bu konuda Apo ile anlaşmışım. Tek kırmızı çizgim Suriye. Orada, Kuzey Irak’taki gibi yapılanmaya asla izin vermem.”

Yukarıdaki satırlar, Öcalan ve arkadaşlarına “af” vaat edildiğini de ortaya koyuyor.

Bu arada Erdoğan, Sırrı Süreyya Önder’den bir de ricada bulunuyor: “Kandil’e gittiğinde, Cemil’e (Bayık) söyle, bana meydan okumasın.”

Öcalan bu sözleri Önder’den duyunca şu cevabı veriyor: “Türk işi kabadayılık… Cemil’i ben uyaracağım. Başbakan’ı da siz uyarın. Bu işler böyle yürümez.”

***

Şu anda Güneydoğu’da yaşananları düşünün. Türkiye nereden nereye savruldu. Tabii ki bunun sorumlusu hükümet. Hatta Tayyip Erdoğan. Zira barış masasını deviren hükümet değil, cumhurbaşkanıdır. Ahmet Davutoğlu’nu, ancak, “Neden her konuda Cumhurbaşkanı’na boyun eğiyorsun?” diye suçlamak mümkün.

DEMOKRASİ, DİKTATÖRLÜK, İSTİKRAR

Demokrasilerde insan, “Ne Musaddık gibi, bir Divan-ı Harp Savcısı’nın hakaretleri karşısında ayılıp bayılmak ne Mussolini gibi baş aşağı asılmak tehlikesine maruzdur. Ne iktidarda iken dilediğine hain damgasını yapıştırmak imtiyazına mâliktir ne de Beria ve Demirperde gerisindeki nice emsali gibi, bir sabah asıl ‘Vatan haininin’ kendisi olduğunu öğrenerek uyanmasına imkân vardır. İkbal devrinde lüzumsuz göklere çıkarılmadığı gibi, düştüğü zaman da dünkü dalkavuklarının sövmelerine muhatap olmaz. Ne iktidarda iken ağzından çıkan her söz irşat ve keramettir, ne muhalefette iken yaptığı her tenkid, tahrik ve ihanet.”

Bu sözlerin yazarı Turan Feyzioğlu… Gerçek istikrarın ancak demokrasilerde bulunabileceğini anlatıyor. Hakikaten öyle.

Diktatörlerin sonlarına hepimiz şahidiz. Peron metreslerini, dolarlarını, gardırop dolusu elbiselerini bırakıp pijama ile yabancı bir gemiye sığınmıştı. Hitler bir sığınakta canına kıymıştı… Mussolini bir sokak fenerine baş aşağı asılmıştı. Çavuşesku da muhteşem sarayını karısıyla birlikte terk etmek zorunda kalmış, kaçarken yakalanıp alelusul bir askeri mahkemede yargılanmış ve kurşuna dizilmişti.

En şanslılardan biri, Filipinlilerin diktatörü Marcos’tu. Seçimlere hile karıştırdığı anlaşılınca, halk ayaklanması sonucunda, askerin de halkın yanına geçmesiyle devrilmiş, Manila’daki Başkanlık sarayının damına inen 4 ABD helikopteri ile karı koca Hawaii’ye gitmişti. Marcos sürgünde hayatını kaybetti.

O kadar geriye dönmeyelim… Saddam’ın, Kaddafi’nin, Hüsnü Mübarek’in sonları da malûm.

Turan Feyzioğlu çok haklı. İstikrarı, ancak, hukukun üstünlüğünde, adalette ve insan haklarına saygılı bir demokraside bulabiliriz.

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...