Medyada, sessiz sedasız iki gelişme yaşandı. Bunlardan biri Fehmi Koru’nun Habertürk’ten diğeri Gülay Göktürk’ün Akşam’dan uzaklaştırılması. Anlaşılıyor ki, AK medya/Havuz medyası, aklı başında son adamlarını da kaybediyor.

Fehmi Koru, her zaman dengeli davranmaya özen göstermiş, değerli bir gazeteci. Ama herhalde, çıta giderek yükseldiği için, tayin edilen biat seviyesine ulaşamadı. Tabii bu işte Hüseyin Gülerce’nin bazı iddiaları da rol oynamış olabilir. Gülerce, Aralık 2015’te Akit’e verdiği röportajda, 25 Aralık yolsuzluk operasyonu öncesinde, Fethullah Gülen’in Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’ı oyalamak maksadıyla Fehmi Koru’yu kullandığını, Gül’e hitaben yazılan mektubun, bir kandırmacadan ibaret olduğunu söylemişti.

Koru, Gülerce’nin iddialarına cevap verdi ve “18 Aralık’ta Gül ile görüştüm, benim Pensilvanya’ya gitmem düşüncesi o görüşmede oluştu; ardından 19 Aralık’ta dönemin Başbakanı olan Tayyip Erdoğan ile buluştum. Görüşmeler sırasında konunun aciliyeti sebebiyle devletin uçağının tahsisi teklif edildi; reddettim” dedi.

Fehmi Koru’nun Tayyip Erdoğan ile gizli buluşması ve onun özel uçak teklifini açıklaması AKSaray’ı rahatsız etmiş olabilir. Zira, 17 Aralık sonrası ortaya atılan iddialarla bu girişim ters düşüyor. Bir yandan “Pensilvanya bana darbe yaptı” diyeceksiniz, bir yandan onu yumuşatmaya çalışacaksınız… Belli ki, yolsuzluğu ortaya çıkaran polislerden bazılarının ya da savcıların Fethullah Gülen’e yakın olabileceği düşünüldü. Tıpkı Savcı Zekeriya Öz’e, eski Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu kanalıyla ulaşıldığı gibi burada da Fehmi Koru’ya arabuluculuk teklif edildi.

Bence Tayyip Erdoğan’ı rahatsız eden, Fehmi Koru’nun yazıları değil, onun bildiklerini ortaya dökmesi. Aslında dolaylı bir şekilde Hüseyin Gülerce, Fehmi Koru’nun başını yemiş oldu. O, konuyu açmasaydı mesele gündeme gelmeyecekti.

GÜLAY GÖKTÜRK

Gülay Göktürk ise Yiğit Bulut’un kurbanı… Yiğit Bulut, AKSaray’da giderek güç kazanıyor. Çünkü, biadın yükselen çıtasına büyük bir hızla uyum sağlamayı başardı. Bir zamanlar Erdoğan’ın en hızlı ve acımasız muhalifiydi. Sonra gözüne girdi. Bulut, nabza göre iyi şerbet veriyor. Başkanlık sisteminin adanmış bir taraftarı. Ayrıca, Merkez Bankası’nın da Başkan’ın kontrolü altına geçmesini istiyor.

Etyen Mahçupyan’la tartışmaları bu yüzden başladı. Mahçupyan’ın, faizin baskı altına alınmasına karşı çıkması ve üstelik başkanlık sistemi tartışmalarının ekonomiye endeksli hâle getirilmesini eleştirmesi, Yiğit Bulut’u kızdırdı. Mahçupyan eleştirilerinde nazikti, ama Bulut tam bir AKSaray üslubunu benimsemişti; öfkeli ve saldırgan: “Bu adam mahcup olmaz, çünkü yüzsüz. Faiz lobisinin yerleştirdiği, sızdırılmış bir köşe yazarı. Bunlar küresel us tarafından beslenmiyor, küresel cep tarafından besleniyor. Küresel cebin besleyip, görevlendirdiği kişi… Boşuna kim olduğunuzu iyice deşifre edip ortalara çıkmayın. Birileri sizi besliyor, köşenizde duruyorsunuz. Besleme konumunda yolunuza devam edin.”

Gülay Göktürk’ün en büyük hatası, bu münakaşaya girmek oldu. Oysa, yolsuzluğa darbe deyip, hukuksuzluğa karşı bir gözünü açıp bir gözünü kapatıp, pekâlâ yıllarca Akşam’da yazabilirdi. Ama vicdanı demek isyan etti. Yiğit Bulut’u ağır bir dille eleştirirken, başkanlık sistemi için de “Her derde deva kocakarı ilacı gibi kullanıyorsunuz” demez mi! Bindiği dalı kesti. Çünkü Başkanlık sistemi, artık dokunulmaz oldu. Tayyip Erdoğan, “Tartışmaya açıyoruz” diye konuşsa da, onun bu tavrına kanmamak gerekirdi. AKSaray’ın başlattığı tartışma, Evren döneminin Anayasa oylaması sırasındaki tartışma gibiydi. Aleyhte değil, sadece lehte konuşmak serbestti.

Gülay Göktürk, Akşam gazetesinden iş akdinin feshi üzerine “Bu kadar hoşgörüsüz olabileceklerini tahmin etmemiştim” demiş. Herkesin “Cemaatçi” diye yaftalanması, hâkimlerin verdikleri karar münasebetiyle cezaevine gönderilmesi, birçok gazetecinin kovulması ya da hapse girmesi, bütün televizyon kanallarının havuzlaştırılması da mı Gülay Göktürk’ü uyandırmamıştı? Demek derin bir kış uykusundaymış! Çok şükür uyandı. Buna en çok ben sevindim. Zira kaliteli, bilgili bir köşe yazarıdır. Cesur; müdanası olmayan. Hep “Nasıl oldu da cadı avının bir unsuru haline geldi?” diye düşünüp üzülüyordum.

Her şerde bir hayır vardır. Bence faşizan bir yönetimle arasına giren bu kopukluk Gülay Göktürk için hayırlı olmuştur; aynı şeyi Fehmi Koru için de söylüyorum.

Hoş geldiniz bizim özgür dünyamıza.

YASAKLI KELİMELER

Abdülhamit döneminde yasak kelimeler listesi mevcuttu: Suikast, anarşi, dinamit, dinamo, infilak, kargaşa, kanun-i esasi, müsavat (eşitlik), istibdat, beynelmilel, cumhuriyet, mebus, yıldız ve padişahın büyük burnunu akla getireceği için burun gibi kelimeler gazeteciler tarafından kullanılamazdı.

Hüseyin Cahit Yalçın, edebiyat anılarında şunları yazıyor: “Acaba burun sözünün basında yasaklandığı Abdülhamit’e söylense, sebebini hangi yolla açıklayacaklardı. Yeryüzü halifesine, ‘Şevketli efendimiz, sizin pek çirkin burnunuz var da, o yüzden bu sözü yasak ettik’ mi diyeceklerdi? Onların ne diyeceklerini bilmem. Ama ben İzlanda Balıkçısı’nı çevirirken coğrafyayla ilgili burun sözü geldikçe ‘karaların denizlere doğru ilerlemiş bölümleri’ diye yazıyordum.”

Herhalde Türkiye’de de yakında böyle bir liste çıkar. Hiç değilse, herkes önünü görebilir ve TRT FM’de işine son verilen Cem Ceminay’ın düştüğü duruma düşmez.

Cem Ceminay, Günaydın Türkiye’m programında şunları söylemişti (18 Aralık 2015): “Bir kıraathanede fiş çalıyorlarmış fiş! Bunun üzerine bizim buradaki kıraathane ‘Müşterilerimize duyurulur’ diye bir yazı yazıp kapıya asmış: 17- 25 Aralık hırsızlık haftasından dolayı, kıraathanemizde hırsızlık yarışması yapılacaktır. Ödüllerimiz: Okeyde en çok taş çalan bir kişiye kol saati! En iyi taş çalan iki kişiye Adidas marka, işte ne bileyim içinde ayakkabı olan bir ayakkabı kutusu. Üçüncü ödül… Taşı çalıp, ‘Yok vallah billah çalmadım’ diye yemin ederek okey arkadaşlarını kandıranlar için de sürpriz bir çikolata kutusu.”

“Medyanın Gerçekleri” isimli Twitter hesabından, o sırada TRT’nin başında olan Nasuhi Güngör ve TRT’den sorumlu Numan Kurtulmuş hemen uyarıldı. Bunun üzerine TRT Radyo Daire Başkanı Amber Türkmen, kendisini uyaran Twitter kullanıcısına “Değerli dinleyen, Cem Ceminay’ın programı o dakika kaldırılmıştır” diye bir açıklama cümlesi attı.

Demem o ki, eğer elimizde Abdülhamit dönemi gibi bir liste bulunsaydı, Cem Ceminay da 17-25 Aralık haftasını, ayakkabı kutusunu, çikolata kutusunu, kol saatini hiç ağzına alır mıydı! Numan Kurtulmuş’a, derhal böyle bir liste hazırlamak görevi düşüyor.

Cem Ceminay, işinin sonlandırıldığını selfi fotoğrafıyla birlikte bir tweet atarak takipçilerine duyurdu: “Beyaz gene şanslı sayılır. Yayına çıkıp, açıklama yapma fırsatını buldu. Bulamayanlar da var… Sabah trafiği meğer ne ıstırapmış! Radyo da bensiz çekilecek gibi bir şey değil. Herkese kolay gelsin.”

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...