Geçen hafta “Kürt sorunu çözülür, Kürtler demokratik haklarını alırsa PKK biter” argümanına karşı, hayır Kürt sorununun çözülmesi ve demokrasinin gelişmesi PKK’yı bitirmez, güçlendirir argümanını savunmuştum. Bu argümana beklediğim gibi değişik kesimlerden tepkiler geldi.

Örneğin Vahap Coşkun ile twitter üzerinden yaptığımız tartışmadan Coşkun şu argümanları ileri sürdü: “PKK ile ancak demokrasiyle mücadele edebilirsiniz. 2002-2004 yılları arasında yapılan demokratikleşme reformları PKK’yi rahatsız etmişti. İkincisi, her örgütle ve bu arada PKK ile de müzakere yapılabilir. Barışı inşa etmek bir ortam meselesidir; iktidara düşen bu ortamı yaratmaktır. Demokratikleşme adımları atan, Kürtlerin hakkını teslim eden bir anayasa yapan, Kürt meselesini çözme iradesini gösteren bir siyasi ortamda PKK savaş etse bile toplumsal desteğini yitirir.”


Bunun dışında geçen yazıda örnek verdiğim Avrupa ülkelerinde doğmuş büyümüş Kürtlerin PKK’ya neden katıldığı soruma da itirazlar geldi. Türkiye’deki sorunu Avrupa’daki diaspora tartışması içinden örneklemek yanlış diyenler oldu.


Elbette ne yaptığımı ve ne söylediğimi iyi biliyorum ve örneklerimin de argümanlarımın da arkasındayım. Önce temel duruşumu bir kez daha hatırlatayım.
Demokratikleşme PKK’ya yarsın veya yaramasın önemli değil sistemimizi demokratikleştirmek zorundayız.


Benim demokratikleşme PKK’yı küçültmez, marjinalleştirmez büyütür argümanımın temelinde demokratik katılım sürecindeki network’ların rolü üzerine daha yakından çalışıyor olmam var.


Durum şu: İnsanlar sabah uyandıkları zaman demokratik duruş sergilemiyorlar. Demokratik duruş sergilemek de demokratik katılım da bir network ile ne kadar yakından ilişkinizin olduğuyla ilgilidir. Örneğin bir kilise network’u, bir cami yapılanması, cemaat örgütlenmesi, milliyetçi yapı, sosyalist örgüt, gazete grubu veya sivil toplum örgütü her ne derseniz deyin bir network’un içinde var olduğunuz sürece politik katılımın bir parçası oluyorsunuz.


Kürt sorununda en büyük network ve yapılanma da kuşkusuz PKK ve Hizbullah’a ait. PKK’nın elinde silah olduğu için en avantajlı network PKK’nın network’udur. Bunun dışında Kürtlerin PKK’ya alternatif olabileceği başka bir network’u yoktur. Buna AKP de bölgedeki cemaat network’u da dâhildir.


Demokrasilerle network’lar arasındaki ilişki de fırsat alanlarıyla ilgilidir. Demokratik ülkelerde network’ların operasyonları, faaliyetleri için fırsat alanları alabildiğine genişken demokratik olmayan ülkelerde fırsat alanları alabildiğine dardır. Tam da bu nedenle network’ların faaliyet alanlarını neredeyse sınırsız kullandığı Batılı ülkelerde PKK daha etkin çalışıp daha güçlü konuma gelirken demokrasi açısından fırsat alanları daha dar olan ülkelerde PKK faaliyetleri daha sınırlıdır. Bunun bir tek istisnası antidemokratik ülkelerde PKK’nın veya herhangi bir örgütün rejimden doğrudan destek alması durumudur ki bunu zaten biliyoruz tartışmaya gerek yok.


Bu temel gerçeklikten hareketle siz demokratik alanı, PKK’ya alternatif hiçbir network’un olmadığı yerde, açarsanız ki bunu PKK güçlensin veya güçlenmesin açmalıyız bu PKK’yı güçlendirir. Çünkü PKK elindeki silahıyla diğer network’ları sindiriyor. Ayrıca kendisine alternatif oluşturabilecek ve sindiremeyeceğini düşündüğü kişi ve kurumlar da DTK veya HDK gibi çatı yapılarının altına alıp kendi hegemonyasının altında tutmaya çalışıyor.


Mevcut koşullar altında, PKK’nın diğer network’lara tehdit olarak varlığına son verilmeden, demokratikleşmenin PKK’nın toplumsal desteğini eriteceği argümanı sadece bir fantezidir. Buna ilişkin verilen 2002-2004 arasındaki AB sürecindeki demokratikleşme örneği de benim argümanımı destekler. Doğru, o dönemde demokratikleşmeden PKK rahatsız olmuştu, çünkü PKK bu dönemde ateşkes dönemindeydi ve PKK’ya alternatif network’lar ve oluşumlar baş göstermeye başlamıştı. Tam da bu nedenledir ki PKK şiddeti yeniden başlattı ve kendisine alternatif tüm yapıları hedefe koydu. Süreç içinde de sindirdi. Yani PKK elinde silah dağda dolaştığı sürece PKK’ya alternatif network’lar çıkmaz, bu da PKK’nın işine yarar. PKK Avrupa’da da bu nedenle güçlenmiştir.


Ayrıca demokratikleşmenin PKK’nın toplumsal desteğini eritip PKK’yı marjinalleştireceğini iddia edenlere ETA örneğini de hatırlatmak isterim. İspanya’nın demokratik anayasası 1978 yılında kabul edildi. Otonom bölge de dâhil olmak üzere Bask bölgesinin halkına yönelik demokratik hakları aldıktan sonra da yaşamaya devam etti. Hatta ETA’nın şiddeti arttırdığı en yoğun dönem 1986-1998 dönemiydi. ETA şiddete 2006’da son verdiğini duyurdu.


ETA’nın bu süre içinde ölümüne neden olduğu kişi toplam 832 kişiydi. Toplam ETA üyesi de 1500’den fazla değildi. Yanı ETA network’u PKK’ya bakarak çok küçük ve zayıftı. Ayrıca ETA’ya alternatif yapılar da mevcuttu ve ETA bunları bastırmıyordu. Oysa PKK için durum tam tersi.


Bu durumda soru şu: ETA kadar küçük bir örgüt bile İspanya’da demokratik anayasa kabul edildikten sonra 25 yıl varlığını sürdürdüyse siz hangi veriye dayanarak “demokratikleşme PKK’yı bitirir” görüşünü savunuyorsunuz? Bir de bu bitiş için kaç yıl öngörüyorsunuz. ETA’nın bitişi 25 yıl sürdüğüne göre PKK için kaç yıl ömür biçiyorsunuz?


Unutmayın ki ETA’yı bitiren şey demokratikleşme değil AB sürecinde ortaya çıkan alternatif network’lardı. PKK’yı bitirmenin yolu da demokratik şiddet karşıtı alternatif network’ları canlandırmaktan geçiyor. Tabii ki PKK buna izin verirse…

twitter/emreuslu
[email protected]

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...