Başbakan Erdoğan jet krizine ilişkin beklenen açılmasını yaptı. Gereksiz ve boş tartışma kısımlarını çıkarırsak Erdoğan özetle Türkiye’nin eylem planının işaretlerini verdi. Erdoğan öncelikle Suriye’yi “bölgesel güvenliğe risk oluşturan bir devlet” olarak tanımladı. Bu çok önemli bir ayrıntı. Artık Suriye’ye yapılacak bir uluslararası müdahale için uluslararası hukukun bu noktadan hareketle işletileceğini düşünebiliriz. Özellikle NATO toplantısının arkasında Türkiye’ye destek verilmesi de bir aşamada Türkiye’nin talebiyle NATO’nun Suriye’ye “bölgesel güvenliğe risk oluşturduğu için” müdahale edeceğini söylemek yanlış olmaz.

Bu noktada hemen hatırlatmakta yarar olan bir husus NATO’nun Kosova müdahalesiydi. NATO Kosova’daki durumu “bölgesel istikrara risk oluşturuyor” şeklinde tanımlayıp çevredeki ülkelerin talebiyle Kosova’ya müdahalede bulunmuştu.

Tıpkı Türkiye-Suriye krizinde olduğu gibi Kosova krizinde de yine NATO sözleşmesinin 4. maddesi işletilmişti. Kosova krizinde işletilen 4. Madde’de bir NATO üyesinin güvenliği tehdit altında sayılarak müdahale edilmişti. Kosova müdahalesinde 5. Madde’nin işletilmemesinin nedeni, bir NATO ülkesine yönelik doğrudan bir saldırının olmamasıydı.

Erdoğan’ın açıklamaları, NATO’daki toplantının 4. Madde üzerinden konuşulması birlikte düşünüldüğünde Suriye’ye müdahalenin uluslararası hukuki temelinin Kosova örneğindeki gibi olacağını söylemek mümkün. 5. Madde işletilemez çünkü sadece bir uçağın düşürülmesini bir NATO üyesi ülkeye saldırı olarak yorumlamak daha zordur. Oysa Erdoğan’ın tanımladığı “Suriye bölgesel güvenlik riski” oluşturuyor argümanı üzerinden Suriye’ye müdahale etmek daha kolay. Kosova örneği bunu daha da kolaylaştırıyor.

Erdoğan’ın yaptığı açıklamanın en kritik kısımlarından biri de şu: “TSK’nın angajman kuralları artık yeni aşamaya göre değişmiştir. Suriye’den Türkiye sınırına yaklaşan her askerî unsur bir tehdit olarak değerlendirilecek ve askerî hedef olarak görülecektir.”

Bu değerlendirmeden hareketle Türkiye’nin, “Suriye bölgesel güvenlik riski” oluşturuyor argümanına katkı sunmak için gerilimi kontrollü bir şekilde tırmandıracağını söyleyebiliriz. Bir yandan gerilimi tırmandırırken diğer yandan da Suriye sınırı içinde fiilî bir tampon bölge kurma girişiminde bulunabileceğini söylemek de yanlış olmaz.

Sanırım bu stratejinin arkasında yatan temel düşünce şu: Suriye toprakları içinde bir güvenli bölge oluşturulursa Esad rejiminden kaçan çok sayıda muhalif buraya sığınacaktır. Böylece Esad rejiminin savaşmadan devrileceği hesap edilmekte. Bu planın arkasındaki aklın Suriye Ulusal Konseyi olduğunu görmek gerekiyor.

Bu durumda Türkiye’nin şimdilik Suriye’ye yönelik iki aşamalı bir planı devreye soktuğunu söyleyebiliriz. Öncelikle gerilimi arttırarak bir güvenlik bölgesi oluşturulacak. Paralel bir şekilde Suriye’nin bölgesel güvenlik riski oluşturduğu argümanını yükselterek zaman kazanıp Amerikan seçimi sonrasına kadar müdahalenin “hukuksal” zeminini oluşturacak.

Bu stratejiye karşı Suriye “Türkiye toprak bütünlüğüme saygı duymuyor” diyerek konuyu Uluslararası hukuk alanına taşıyabilir ama Suriye’nin mevcut şartlar altında çok şansı yok.

Bu stratejinin riski şu: Suriye yönetimi Türkiye’nin Kosova modeli bir müdahale zemini oluşturmak için altyapı çalışmasını görüp olası müdahaleyi erkene çekmek için daha fazla kışkırtıcı yaklaşımlar sergileyebilir. Böylece Suriye ABD seçimlerinden önce müdahale sürecini başlatarak, çatışmaya Rusya ve İran’ı da katıp NATO’yu zayıf ânında yakalamak isteyebilir.

Suriye’nin böylesi bir hamlesine karşı NATO toplantısından sonra verilen mesajları iyi okumak gerek. NATO Genel Sekreteri “Suriye’nin bir daha böylesi bir davranış içine girmesini görmek istemiyoruz” diyerek Suriye’nin olası hamlesinin önlemeye çalışıyor.

Unutmamak gerekir ki Suriye bir daha benzer bir saldırgan tutum takınabilir. Zira bu zaten yapılacak müdahaleyi Türkiye ve NATO’nun istediği yer, zaman ve biçimde değil Suriye’nin istediği zaman ve biçimde öncelemek demektir. Eğer Suriye yönetimi böylesi bir hamleyle kendileri açısından daha fazla bir kazanım elde edeceklerini düşünürse yapabilir. Erdoğan’da sınıra yaklaşan unsurları tehdit olarak algılayacaklarını açıklamışken Erdoğan’ın görmek istemediğinin tersini yaparak Türkiye’nin kararlılığını test edebilir.

Özet olarak Erdoğan’ın konuşmasıyla Suriye’ye karşı Kosova modeli bir müdahalenin startı verilmiştir. Ya oluşturulacak fiilî bir tampon bölge sonrası Suriye’den kopuşlarla Esad rejimi gider, ya da bu müdahalenin hukuksal ve siyasal altyapısı oluşturulduktan sonra NATO müdahalesi kaçınılmaz olur…


Dışişleri yetkilileri
yle yaptığım görüşmede Suriye sürecinin Kosova sürecinden farklı olduğunu, Suriye’nin Türkiye’ye karşı bir hamle yaptığını, bunun cevabını Türkiye’nin, belirleyeceği bir yer, zaman ve şekilde vereceğini ifade ettiler. Kaynağım iki süreç arasında benzerliklerin olduğunu kabul etse de Suriye krizinin ve karşılığında yapılacakların Kosova krizi ve sürecinden çok farklı olduğunun altını ısrarla çizdi.


[email protected]

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...