Türkiye gariplikler ülkesi diyebiliriz. Seçimlerden sonra Meclis Başkanlığı ve koalisyon görüşmeleri gündemi varken, nasıl olduysa birden Suriye’ye askeri müdahale Türkiye’nin bir numaralı gündemi oldu.

Tayyip Erdoğan, “Suriye’nin kuzeyinde, güneyimizde bir devletin kurulmasını asla müsaade etmeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun bu konudaki mücadelemizi sürdüreceğiz” diyerek Suriye’ye müdahale sinyali verdi. Ardından Davutoğlu, “Türkiye her türlü ihtimale karşı hazırlıklıdır. Ve bu hazırlık konusunda da gerekli çalışmaların hepsi yapılmıştır” açıklamasında bulundu.

Şu ana kadar hem asker, hem muhalefet sınır ötesi harekate karşı direniyor.

Muhalefet, yeni hükumet kurulmadan böyle bir maceraya girilmesini doğru bulmadığını, hükümetin böyle bir yetkisinin bulunmadığını ve müdahaleye destek olmadığını açıkça belirtti.

Asker müdahale konusunda temkinli ve daha aklı selim davranıyor. TSK Suriye ile ilgili kararı koalisyon Hükümeti’nin vermesini istiyor. Türkiye’ye karşı henüz somut bir saldırı olmaması da genelkurmayın çekinceleri arasında. Saldırı olmadan Suriye topraklarına yapılacak olası bir müdahalenin dünya kamuoyuna TSK’yı ve Türkiye’yi zor durumda bırakacağı düşüncesinde.

Analistler Türkiye’nin Suriye’ye müdahalede bulunmasını çılgınlık ve durdurulması gereken bir macera olduğunu, Türkiye’nin hiç olmadığı kadar zayıf ve fragil durumda olduğundan, müdahale sonrası içerideki olası bir karışıklığı engelleyemeyeceğinden, ülkenin bölünme eşiğine geleceği kanaatini taşımakta.

Yurtdışında ise Suriye’ye bir müdahalenin Türkiye için intihar olacağız yorumlar yapılıyor.

Peki, Türkiye her şeye rağmen Suriye’ye askeri müdahalede bulunursa ne olur?

Bunun için Türkiye’nin yakın geçmişinde yaşadığı iki olaya/harekâta ışık tutup hatırlatmak istiyorum.

1- Musul konsolosluğunun basılması ve rehine olayı: Bu öyle bir rezillik ki “stratejik derinler” kapısına kadar dayanmış IŞİD teröristlerini fark edememiş, konsolosluk çalışanlarının tahliye edememiş, konsolosluğu basılmış, bayrağı indirilmiş ve 49 personeli rehin alınmıştı. Aylarca rehineler kurtarılamadı. Sonrasında (artık ne yaşandıysa) IŞİD teröristleri rehineleri teslim etmek için Türkiye sınırına kadar getirdi. Fakat Türk istihbaratının teslimattan haberi olmadıgından rehineler teslim edilmeleri için saatlerce bekletilmişti. Rehinelerin teslim alınmasından sonra “başarılı bir MİT operasyonu” açıklaması ile milletin aklıyla adeta alay edilmişti. Rehine olayında yaşanan rezilliklerin ortaya çıkmaması için malum bir de yayın yasağı getirmişlerdi.

2- Süleyman Şah türbesi: Türkiye topraklarının dışında tek vatan toprağı olan Süleyman Şah türbesini ve orada bulunan Türk askerini IŞİD teröristlerinden korumaktan aciz olduğu için PYD yardımı ile gece yarısı “operasyonla” gidip oradan bayrağını indirdi, türbeyi yıktı, vatan toprağını terk edip kaçtı. Başarısızlığı gizlemek için de: “türbeyi boşaltıp kaçmadık, sadece taşıdık. Yine Suriye topraklarında” dendi. Ardından da klasik olarak “Ordu büyük caydırıcı gücünü gösterdi. Son derece başarılı operasyon oldu” deyip algı oluşturulmaya çalışıldı. Ordunun caydırıcı gücü olsaydı zaten o vatan toprağını korur, PYD himayesinde operasyon ile vatan toprağını üçbeş teröriste terkedip kaçmazdı!

Bu olaylar ışığında Suriye’ye bir askeri müdahale gerçekleşirse, müdahaleden sonra hükümet tarafından yapılacak olan muhtemel açıklama: “Evet, ülkemiz ikiye bölündü. Son derece başarılı bir operasyondu. Zira üçe de bölünebilirdi…” olabilir.

Allah muhafaza…

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...