7 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye’de siyasetin kartları yeniden karılıyor. Fakat masanın başındakiler farklı siyasi parti ve dünya görüşüne sahip kimseler değil. Bizzat AKP içerisinde şimdiye kadar siyaset yapmış tanıdık simalar.

Tayyip Erdoğan bunların başında geliyor. O yerleşik düzenin devamından yana olduğu için kendi liderliğinin sorgulanmadığı, şimdiye kadar altına imza attığı kararların eleştirilmediği ve hatta kendisine başkanlık yolunu açacak bir sistemin devamından yana. Meseleye bu açıdan bakıldığında AKP-MHP koalisyonu olsa bile bu koalisyondan avantajla çıkabileceği bir oyun planı geliştiriyor.

Bu oyun planı karşısında pozisyon alan diğer klik Davutoğlu ve ekibi şeklinde duruyor. Ben şahsen Davutoğlu’nun koalisyon görüşmelerinde Erdoğan’ın taleplerini önceleyen maddeleri masaya sürüyor gibi görünse de elinde sürpriz kartların olduğunu düşünüyorum. Necmettin Erbakan’a karşı Erdoğan’ı parlatan perde arkası oyuncuların Erdoğan’a karşı da Davutoğlu ile yola devam etmeyi tercih edecekleri ihtimalini göz ardı etmemeliyiz. Avrasyacılık kokan bu hamleler Beşir Atalay ve Hakan Fidan’ın tercihleri ile daha belirgin hale gelecektir. Erdoğan’a karşı en büyük sürprizi ise Yalçın Akdoğan’dan bekleyebiliriz.

Masadaki diğer oyuncu Abdullah Gül. AKP’nin kurucusu olması ve Bülent Arınç gibi partinin ağır toplarını yanında bulundurması açısından Davutoğlu’na göre daha şanslı görünüyor. Fakat Cumhurbaşkanlığı döneminde önüne gelen her yasayı onaylaması, Türkiye’de hukukun imha edildiği süreçte en azından anayasal haklarını kullanamaması, kendisine bağlı olan başbakana gerekli uyarıları yapamaması açısından en azından AKP karşıtı muhalif kitleler nezdinde saygınlığının olduğu söylenemez.

Peki, bu süreçte ne olur? sorusuna gelince;

Oyunun mutlak bir kaybedeni olacak ki o Erdoğan’dır. AKP’nin kudretli lideri demokratik iradeyi kendisi ve yakın çevresi için mutlak bir güç arayışına dönüştürmeye çalıştığı andan itibaren aslında kaybetmeye başlamıştı. Partisinde yukarıda bahsettiğim parçalanma onun için son noktasının konulması anlamına gelecek.

Diğer aktörlere açısından bakılacak olunursa;

Davutoğlu ve Gül ister tek başlarında kendi ekipleriyle devam etsinler, isterlerse de Erdoğan’a karşı kuracakları yeni ittifakla AKP’nin kaderinde etkin olmaya çalışsınlar, uzun vadede şanslarının olduğunu düşünmüyorum.

Bunun birinci nedeni; Türkiye’de İslamcı muhafazakâr siyasetin seçmen gözünde aldığı büyük darbedir. İkinci nedeni ise özellikle Gezi ile başlayan süreçte oluşmaya başlayan yeni seçmen profilinin bu iki isme de pek sempati ile bakmayacak olmasıdır.

Türkiye Özal’ını özlüyor…

Cemal Meray

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...