Bugünlerde yapilabilecek en iyi şey sanirim. Yaşananlar karşisinda sessiz çığlıklarin en güzel şekli. Gecenin koyu aninda yine uykusuz ve huzursuz anlarda “Şimdi gelirler mi?” endişesiyle uyku tutmayan gözlerle yazmak. Meydanlara çıkıp bağıramasak da sesimizi duyurabildiğimiz satirlarla olmak…

İşte böyle bir gecenin sabaha karşi vaktinde geldi ” misafirler”. Sabah 5.10 idi. Çocuklarim uyuyor ve eşim evde yoktu. Zil çalinca eşim geldi sandim ama gelenler polisti. “Polis” ifadesini duyunca endişeyle kapiyi açamayacağimi söyledim. “Eşim evde değil.” dedim. Güvenlik görevlisi yanlarındaydi ve kapiyi açmam söylendi. Ben de kapiyi açtım. Ömründe sadece trafikte karşi karşiya geldiğim polisler sabahin bu saatinde kapimdaydi. Ve ben yıllarca öğrencilerime vatan ve milletten bahsetmiş bu değerler için gözyaşi dökmüştüm. Allah’tan şansıma kibar ve nezaketli olanlar denk gelmişti. Arama izinleri vardi ama eve girmemişlerdi. Kısık sesle konuşup eşimi ifadeye çağırdıklarini söylediler. Tutanak tutup gittiler.

Çocuklarimin bunlari görmemesine sevinmiştim. O vakte kadar uyuyamamış olan ben pazar günü girdiğim (yaklaşık on saat) dersin etkisiyle kendimi bir yerlere bıraktım. Ama korku ve tedirginlik geçmemişti. Ve beni neyin beklediğini bilmiyordum. Çocuklarim (bu arada biri polis diğeri asker olmak istiyorlardi o zamanlarda) uyaninca hemen kahvaltilarini yaptirip okula bıraktim. Eve dönünce biraz dalmıştım ama düşünmekten bir şeyler atıştırmak aklima gelmemişti taki dengem sarılana kadar. O gün öylece geçti . Eşimi niçin çağırdıklarini bilmiyor, ne olacağini kestiremiyordum. Ve en kötüsü eşimden haber yoktu. O gün yüzlece insani toplamışlar (bir ifade için) bir hafta göz altinda tutmuşlardi. Hiçbir doğru düzgün suçlama yokken. On gün sonra eşim avukatıyla (avukat bir nimetmiş geçen zaman onu öğretti) ifadesini verip serbest bırakılmışti. Ama bizim için süreç yeni başlıyordu ve bunun farkında bile değildik. Komşularımla aram gayet iyiydi. En azından ben öyle sanıyordum. Sonuçta öğretmendim ve kimseye bir zararım dokunmamışti. O geceden sonra sessiz bir şeyler döndüğünü anlıyor ama anlamlandıramıyordum. Meğerse ismimiz çoktan duyulmuş “kaçacaklar” “taşınacaklar” “polis gelmiş” ve daha neler neler kulaktan kulağa yayılmış. Eşim eve döndükten sonra ev sahibi telaşla bizi aradi. “Taşınıyor musunuz?” diye bir soru. Çünkü hiç böyle bir şey söylememiş, kira ödemelerimizde aksatma yapmamıştık. Şehirdışındaki ev sahibimizin bile kulağına kar suyu kaçırılmışti. Tabi bu sıkıntılar içinde KPSS sıkıntı, iş bulma kaygısı gibi kaygıların içinde patlamaya az kalmış bir pandisit ameliyatı. Ama diyorum ya bunlar hiçbir şey değildi.
Ramazan Bayramıni memlekette geçirip çocuklarimizi babaanneye emanet edip evimize geldik. Çünkü sınavımız vardı ve çalışmalıydık. Büyük ihtimalle almazlardı ama olsundu bir taraftan da iş bakiyorduk. Taki o geceye kadar. 15 Temmuz doğum günümdü ve öğrencilerim ariyor kutluyor ,mesajlar,selamlar…Akşam oldu ve yatsı namazı. Namazı kılıyorduk ve dışarıdan sesler geliyordu. Evimiz olaylara yakın sayılabilecek yerde olduğundan her şeyi göremesek de duyulan sesler yaşananları anlatıyordu. O gece korktuğum kadar başka zaman bu kadar korktuğumu bilmiyorum. Havadan alçak uçan uçaklar ,silah sesleri,bağrışlar ve bitmeyen selalar… En çok da apartmandaki kişilerden çok korktum. “Şimdi kapıyı kırıp gelecekler ve bizi alıp götürecekler.” diye söylenip durdum. Sonuçta biz onlara göre         …  cüydük. Güvensizliğin korkusunu o gece iliklerime kadar yaşadım. Ve ardindan kapanan okullar ve kurumlar… Biz zaten iş arayışı olan kişilerdik ama bütün herkesin işsiz kalacağı hiç aklımiza gelmemişti. Ve lisans problemi… O günden sonra gittiğim her kurumdan eli boş döndüm çünkü kurumlara yazılar gönderilmişti ve “Kapatılan kurumlarda çalışmış öğretmenleri almanız kurumunuz hakkında soruşturma sebebidir.” diyordu.         On yıllık öğretmen olmam onlar için hiçbir şey ifade  etmiyordu. Akil verip 2013 te ayrılmalıydın diyenler.Hatta çalıştığım kurumun kapatilan kurumlar içinde olmadığını kurumun kendi kendine kapandığını söylemem bile onlar için anlamsızdı.(Size komik gelecek ama) marketler kasiyerlik için bile almıyordu.  Tabi uykusuz gecelere devam ediyorduk çünkü piyangodan çıkmamamız için hiçbir sebep yoktu. Memlekete çocuklari almak için gittiğimde abim(kaynım) siyonizmin etkisinde olduğumuzu ve bu etkinin kolay kolay geçmediğini söyleyince artık dilim lâl kesildi. Zaten bu meseleler için konuşamaz olmuşken duyduğum şeyler büyük şok yaşattı. Çocuklarımıza  pasaport almak ve benim pasaportumu uzatmak için randevu aldık. Eşimin pasaportu vardi ve on yıllıktı. Biraz paramız olsa yurtdışına çıkariz diyorduk ama ona da cesaret edemiyorduk. Ama yine de pasaportumuz bir tarafta hazır olsundu bizce. Pasaportun randevusunun olduğu gün (Allah’tan o gün yatırmışız) harçları ve defter paralarını yatırıp belgelerimizle (eşim de yanımda) ilgili birime gittik. İki bayan çalışıyordu. Biri kapalıydı diğeri açıktı. Evrakları verdim ” Hanımefendi işlemizi yapamayız yurtdışı yasağınız var.” dedi kapalı bayan. Ben medyada gördüğüm ama bana denk gelmez dediğim (çünkü hakkımızda herhangi bir soruşturma yoktu) olayla  karşı karşiyaydım. Meğersem  eşimin pasarportu çoktan iptal edilmiş benim de eşi olmam durumu ile yurtdışı yasaği konulmuştu. Bize göre soruşturmamız bitmiş ve aklanmıştık. Aklanmamız yetmemişti onlara . Daha fazla ne yapabilir diye düşünmüşlerdi. Hiçbir şey dokunmamıştı da pasaport işlemindeki kapalı bayanın bakışları incitmişti. Ne olsa onlara göre biz … cüydük. Açık bayan  nazik bir şekilde anlatiyordu ama o…. Allah’ tan orda başka bir şey yaşamadık . Bir polis memuru  geldi ( tabii ben şimdi tutuklayacaklar iç sesimle kavga halindeyken) durumu izah etti. Tutuklanmadığımıza dua ederek, gönül kırıklığımızı sineye çekerek ve en acısı hiçbir adli hak arayamaya cesaret edemeden oradan ayrıldık.
Ve korkular ,endişeler devam ediyor.
Gece, dua ve yazmak … Bitmek bilmeyen 2016 yazı hatırlanmak istemeyen bir doğum günü kâbusu. SELAMETLE… Bir dershane öğretmeni

NEVAL TEPE

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...