İslamofobya, batıda İslam korkusu demek.

Özellikle 11 Eylül 2001 Amerika’daki ikiz kulelerin vurmasından sonraki süreçte Batı ülkelerinde daha net ortaya çıktı. New York’a yapılan bu saldırılar Amerika’da ve Avrupa’da islamofobyayı oldukça genişletti ve kuvvetlendirdi.
Yakın geçmişte yaşanılan Paris’teki kanlı terör saldırısı gibi eylemler, Batı toplumunda büyük bir travmaya yol açtı ve islâmiyet iyiden iyiye barbarca şiddet ve fundamentalist terörizm ile birlikte anılmaya başladı.

Diğer taraftan Amerika ve Avrupa’nın değişik ülkelerinde düzenlenen bu canice eylemler karşısında toplumda oluşan korku ve paniği kendi siyasi amelleri/propagandaları için fırsat bilenler çıkmaya başladı.

ABD’de gelecek yıl yapılacak başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi başkan aday adayı Donald Trump, çoğunlukta olmasa da bir çok batılının söylemek isteyip de dillendirmekten çekindiği ifadeler kullandı.
Kutuplaştırıcı ve popülist söylemeleri ile tanınan Donald Trump, Müslümanların önemli bir kısmının Amerikalılara karşı nefret beslediğini iddia ederek, Müslümanların ABD’ye alınmamasını istedi.
Trump’un bu açıklamaları üzerine ABD’de birçok siyasiden, Beyaz Saray’dan, kendi partisinden, BM’den, hatta hiç alışık olunmadığı şekilde Pentagon’dan dahi büyük tepki gelse de, başkanlık yarışında olan Cumhuriyetçi adaylardan en çok oy oranına sahip olması dikkat çekici.

Diğer taraftan Avrupa:
Fransa’da, Paris katliamından yaklaşık 3 hafta sonra gerçekleşen bölgesel seçimlerin ilk turunda Marine Le Pen liderliğinde aşırı sağcı Front National (Ulusal Cephe) yüzde 30’a yakın oy alarak birinci parti çıktı. Daha önce Fransa’da seçim barajını geçmeyi bırakın, Fransız medyasında 2 dakika görünebilmek için yalvaran aşırı sağcı, islam karşıtı ve ırkçı söylemleri ile tanınan partinin, terör saldırılarından sonra birinci parti çıkması Fransa’da şok etkisi yaptı.

Irkçı grupları ile tanınan Almanya’da islam ve göçmen karşıtı PEGİDA (Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) hareketi her geçen gün sesini daha çok duyuruyor. Ekim 2014’te ilk kurulduğunda 350 üyesi olan hareketin 2015 itibariyle üye sayısı onbinleri buluyor. İslam karşıtı olan ve özellikle Alman hükumetinin göçmen politikasını sert sekilde eleştiren PEGİDA hemen hemen her gün bir protesto gösterisi gerçekleştiriyor. Bu gösteriler Almanya ile sınırlı kalmıyor.

Hollanda’da ırkçı söylemeleri ile tanınan PVV (Özgürlük Partisi) lideri Geert Wilders islam karşıtı söylemlerinin dozunu her geçen gün arttırıyor. Özellikle Peygamber Efendimizin (SAV) hakkında provokatif söylemleri ile tanınan Wilders islâmın,  Hollanda’da ekonomik krizden daha büyük bir sorun olduğunu savunuyor. Wilders islâmı tehlikeli, totaliter ve faşist bir ideoloji bulduğu gerekçesi ile islamsız bir Hollanda için çaba sarf ettiğini her koşulda açıklıyor.

Peki Trump, Le Pen gibi karakterlerin ülkelerinin başına lider olarak geçebilirler mi?
Bence hayır.
Son dönemde sesleri ne kadar da yüksek çıkmaya başlasa da Batıda böyle bir senaryonun gerçekleşeceği kanaatinde değilim. Popülist söylemlerle halkın duyguları sömürülerek panik reaksiyonundan faydalanmaya çalışıyor.
Yukarıda saydığım örneklerde yürütülen kampanyalar, korkunun ve paniğin hakim olduğu ve olağan üstü bir dönemden geçilmesinden kaynaklanıyor.

Batı dünyası daha önce Bush gibi hastalıklı karakterlerin peşinden sürüklenerek, panik siyaseti sonucunda dünyada oluşan dengesizliğin cezasını hala çekiyor. Batı ülkeleri (güçleri) böyle bir çılgınlığın bir daha yaşanmasına müsade edeceğini zannetmiyorum. En azından böyle umuyorum.

Son olarak, İslamofobya’ya karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğini birçok akademisyen, entellektüel, düşünce kuruluşları ortaya koydu ve hala bunun üzerinden calışma yapmakta. Bu konu hakkında yorumu onlara bırakıyorum.

Fakat Avrupa’dan bakarak tek bir noktaya değinmek istiyorum. Avrupa’da yaşayan Müslümanlar yarım asırdır Avrupalılara İslamiyeti anlatıyorlar. Avrupalılara islam dinini anlatmaktan ziyade, İslamiyet’i sadece yaşasalardı bugün dünyada çok daha farklı ve olumlu şeyler konuşuyor olurduk.

Teorik olarak veya anlatmaya geldiğinde haram’a haram, helal’a helal diyebilen insanların pratikte veya bu kuralları uygulamada falsolar çizmesi, hak ve hukuku ayaklar altına alması, insani değerleri hiçe sayması Avrupa toplumunda doğal olarak “böyle müslüman olmaktansa olmamak daha iyi” dercesine getiren müslümanlar da masum değil.

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...