15 Temmuz darbe girişimi karma ideolojilerin aktör olduğu bir kalkışmaydı. Darbe girişimini, 15 Temmuz gecesi saat 22:30 gibi Twitter’dan öğrenmiştim. Öğrenince “Cemaat darbe yapıyor” şeklindeki bir Tweet ile hükümetin “Her olayı cemaati yıkma” politikasını iğnelemek istemiştim.

Ancak o gece, ülkenin büyük çoğunluğu, ne olup bittiğini henüz anlamamışken, yandaş medya hep bir ağızdan “FETÖ’nün darbe girişimi” haberleri geçmişti. Hatta AKP’li bir vekil, “FETÖ, Hava ve Deniz Kuvvetleri ile darbe yapıyor” gibi detaylarına kadar kalkışmayı duyurduğunda saat 22:30 civarıydı. Hala birçok karanlık noktası olan kalkışma, hükümet tarafından ilk saatlerinden itibaren cemaate yıkıldı.

Hükümet, bunu bahane ederek, darbe girişimi gecesi komada olan komutandan, darbe girişiminden 3 ay önce ölmüş savcıya, çok önceden hazırlandığı açık olan listeler ile devleti felç edecek tasfiyelere girişti. Türkiye kamuoyu, devletin tek elden empoze ettiği “cemaat yaptı” hükmünü kabullendi. Her ne kadar MİT’in darbe girişiminden haberi olmasa da(!), Erdoğan’ın “Güçlü devletler dinler.” dediği devletlerin istihbarat birimleri, 15 Temmuz hakkında acaba ne gibi bilgilere sahipti?

AB, ABD ve Almanya istihbaratlarından arka arkaya, darbe girişiminin cemaatten kişilerin de içinde bulunduğu karma bir girişim olduğu açıklamaları geldi. Ancak benim en çok merak ettiğim İngiltere’ydi. İngiltere, darbe girişiminden sonra en hızlı tepki veren ve Türkiye’nin yanında olduğunu açıklayan ülkeydi. Öyle ki, geçtiğimiz hafta Tatlı Dil Forumu’nda konuşan Erdoğan, bunu hatırlatarak bir kere daha İngiltere’ye teşekkür etti.

Bununla sınırlı değildi. Darbe girişiminden iki hafta sonra, 30 Temmuz’da İngiltere Büyükelçisi Richard Moore, hükümetin “Darbe girişimini cemaat yaptı” iddiasına katıldığını ifade etmişti. Moore’un açıklamasından bir hafta önce, 23 Temmuz’da, Focus dergisi İngiliz istihbaratının, Türk hükümetinin e-mail ve telefon trafiğini izlediğini ve darbe girişimi gecesi “Gülen cemaatine yıkılsın ve tasfiyeler başlasın” emirlerinin izlemeye takıldığını yazmıştı. İngiltere Dışişleri Bakanlığı Avrupa ve ABD’den Sorumlu Devlet Bakanı Alan Duncan ise 28 Ocak’ta darbe girişiminin arkasında cemaat olduğunu iddia etmişti. Duncan’ın bu iddiayı dile getirdiği gün İngiltere, Türkiye ile 125 milyon dolarlık savunma anlaşması imzalamıştı. Bunun gibi nedenlerden dolayı İngiltere’nin raporu diğer açıklamalardan daha fazla önem arz ediyor. Peki, rapor ne diyor?

Raporda tarafsızlığını vurgulamak için Gülen cemaatinden ne hükümetin kullandığı “FETÖ, Paralel Yapı” ne de cemaatin kendisini ifade için kullandığı “Cemaat, Hizmet” olarak bahsetmiyor. Gülen cemaatini ifade etmek için “Gülenist” ismini kullanıyor. Darbe girişiminin arkasında cemaat olduğunu iddia eden Alan Duncan raporda, “anlamak” üzerinde durarak, şu anda Türkiye halkının tek gündeminin darbe olduğunu ve bunun anlaşılmadan, Türkiye ile doğru ilişkilerin kurulamayacağını ifade ediyor.

Raporda, Gülen cemaatinin “paralel devlet” olduğu kabul edilmek ile birlikte, AKP ve Kemalistlerin de “paralel devlet” olduğu ve Türkiye toplumunun farklı güç odakları arasında derin bir bölünmeye gittiği belirtilmektedir. Türkiye’de sıkça dile getirilen “AKP kendi derin devletini kurmaya çalışıyor.” İddiası İngiliz raporu ile destekleniyor. Bu iddianın en önemli ayağı ise hiç şüphesiz, AKP’nin silahlı milis gücü olduğu iddia edilen SADAT.

İngilizlerin, konuyu yakından takip ettiği raporda görülmektedir. Erdoğan’ın darbeden hemen sonra ifade ettiği “Bu darbe bizim için Allah’ın lütfudur” ifadesi raporda yer almış. Erdoğan, darbe girişimini bahane ederek, cemaat hakkında “terör örgütü” propagandası yapsa da, aslında darbeden önce, Erdoğan’ın cemaati “terör örgütü” ilan ettiği de rapora girmiş. Gülen Cemaatinin, ilk kez Nisan 2015’te “terör örgütü” olarak tanımlandığı, 28 Ekim 2015’te Fethullah Gülen’nin en çok aranan teröristlerden biri olarak ilan edildiği, darbeden 2 ay önce Milli Güvenlik Kurulu’nda Gülen Cemaati’nin “FETÖ” olarak tanımlandığı raporda ayrı bir paragraf olarak yer almış. Erdoğan’ın paranoyası üzerinde de durulmuş ve Erdoğan’ın ülkedeki her olumsuz gelişmeden cemaati sorumlu tuttuğu belirtilmiş.

Hulusi Akar’ın, Hakan Evrim’in kendisine “Biz Gülenciyiz. Sizi Gülen’le görüştürelim” dediği iddiasına da değinilmiş. Bu iddiaya karşı, “Devleti ve ekonomiyi gizlice ele geçirebilen bir yapı, Genelkurmay Başkanı’na “Biz Gülenciyiz. Sizi Gülen’le görüştürelim.” diyecek kadar aptal olabilir mi? ” sorusu yöneltilerek, Hulusi Akar’ın iddiasının mantıksızlığı ifade edilmiş. Cemaatçi olduğunu ve darbenin cemaat tarafından yapıldığını itiraf(!) eden Levent Türkkan’ın gözaltına alındıktan sonra işkence görmüş olması da gözlerden kaçmamış. FETÖ denilerek yapılan tasfiyelerden duyulan endişe dile getirilmiş.

İngiltere’nin, Erdoğan veya AKP ile değil Türkiye ile ilişki kurması gerektiği belirtilmiş. Erdoğan ve AKP cihetinden konuya bakınca, bunu “Siz olmasanız da olur” tehdidi olarak algılıyorum. Erdoğan’ın 21. yüzyılda Atatürk olmak istediği belirtilirken, doğru olanın doğu ve batı arasında köprü olacak demokrat, liberal bir ülke olmak olduğunun altı çizilmiş. Türkiye’de mevcut yönetim sistemi “De Facto Başkanlık” olarak tanımlanmış ve referandumun “De Facto” olan durumu yasallaştırma çabası olduğu belirtilmiş.

Rapor 15 Temmuz hakkında sonuç olarak, darbe girişimine Gülen Cemaati’nden bireylerin katılmış olabileceği, ancak cemaatin tamamının ve lideri Fethullah Gülen’in bu girişime katılımı konusunda bir delil olmadığını ifade ediyor. FCO’nun elinde cemaati “terör örgütü” ilan etmek için delil olmadığı belirtiliyor.

15 Temmuz’dan hemen sonra darbe girişimine karşı çıkan ve hükümetin yanında olduğunu açıklayan ilk devlet olan İngiltere, görünen o ki, elindekilerle Erdoğan’ı ve AKP hükümetini tehdit ediyor. Hedeflediği sonuç ne ise elde ettiğinde ve Erdoğan’a ihtiyaç duymadığında, elindekileri ifşa edecektir. Devletin başındakiler, devlet için iç tehdit haline gelmiş durumda. Ülke olarak nasıl bir batış ile batacağız veya nasıl bir mucize ile kurtulacağız hep beraber göreceğiz.

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...