Memleket hakkında yorum yapacak bir yaşta değilim belki. Çok yaşlı sayılmam. Yine de görebildiğim kadarıyla, bizim memlekete bir haller oldu. Bugüne kadar canım kadar sevip uğruna ölmeyi göze aldığım bu memleketi artık tanımakta zorlanıyorum. Gördüklerime, duyduklarıma inanamıyorum. Bu kadar kini ve nefreti bünyeler nasıl taşıyabiliyor, şaşıyorum. Ne oldu bizim o naif insanımıza? Son Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden atılan bir komşumun evi taşlandı geçen gün. Çocuklar içerdeyken cam-çerçeve hepsi indirildi. Feryat-figan zor kurtardık çocukları. Bu gözü dönmüşlük, bu şiddete meyil, bu nefret ne hale getirdi bizi?

Yine geçen, basında gördüm; bir erkek noter kadının birine bıçakla saldırmış, zor zapt etmişler adamı. Sebep? Kadının, darbe girişiminde adı geçen eşinin bazı maddi işlerini ayarlamak için noterde işlem yapıyor olması. Noterlerin görevi ne zamandan beri, kendilerine gelen insanların özel işlerine karışıp bir de onlara bıçakla saldırmak oldu? Varsa bir hukuksuzluk yada kafana yatmayan kısım o işlemi yapmazsın, olur biter. Bir kadına bıçakla saldırmak ne demek? Üstelik bu haberin medyada veriliş tarzı ve sonrasında adamın kahraman ilan edilmesi işin daha da ürkütücü tarafı.

Bugün yedi eylül; bundan yaklaşık altmış sene önce de benzer hadiseler olmuş bu memlekette. Şimdi o zulme maruz kalan insanları çok daha iyi anlıyorum. Bugüne kadar bu türden haksızlıklara yeterince duyarlı olmadığımı görüyor ve kendimden utanıyorum. Bildiğimiz, sevdiğimiz, mensubu olmaktan gurur duyduğumuz ve hatta gözümüzde mukaddes bir mevki verdiğimiz insanlardan oluşan bu toplum, nasıl bu kadar düşebildi? Nasıl bu kadar acımasız, hesapsız, gözü nefret ve şiddetle dolu hale geldi?

Ülkede uygulanan ve yıllardır dayatılan nefret söylemleri ve nefret politikaları, artık bu toplumu temelden sarsacak boyuta ulaştı. Yetkililerin bunu gör(e)memesine şaşırmamak mümkün değil. Kamuda açığa almalar, görevden almalar ve tutuklamalar insaf boyutlarını çoktan aştı. İşin tuhaf yanı, son KHK/672 ile görevden alınanlar sanki açık hedef göstermek istenir gibi isim isim Resmi Gazete”de yayınlandı. Bu nasıl bir devlet aklıdır acaba? Bu listelerdeki binlerce insanı topluma deklare etmek, nasıl bir intikam duygusunun eseri acaba? Bu topraklardaki devlet aklının şimdiye kadar asla uygulamadığı bir linç ortamına kapı araladığınızın nasıl farkına varamazsınız? Tek örnek komşumun başına gelenler değil! Üniversitede öğretim üyesi olan, yıllarını akademide geçirmiş bir profesörün odası talan ediliyor. Özel eşyaları, onca yıllık kitapları, duvarları süsleyen onlarca katılım belgeleri paramparça ediliyor. Yazık değil mi bu insanlara? İşten atmanın da bir adabı vardır! Sizde bırakın herhangi bir İslami hassasiyet, en basit insani bir duyarlılık bile yok! Kul hakkına giriyorsunuz. Üstelik de bunu tarihin en kara propaganda yöntemlerini kullanarak, arkanıza dini alarak, o mukaddes değerleri siyaset malzemesi yaparak gerçekleştiriyorsunuz. İşte bu noktada, bu memleketin insanına şaşırıyorum. Bu toprakların insanları; nicedir zulmü alkışlıyor; zalimi delice seviyor!

Eskiler, zulmün uzun müddet devam etmeyeceğini söylerdi. Bence yanılıyorlar. Zulüm, ona alkış tutan kitleler var oldukça sürmeye devam eder. Kaç zamandır bu canım memleketin insanı zulme alkış tutuyor. Mesele demek ki dinle ya da dindarlıkla alakalı değilmiş. Mesele kendi insanına insani duyarlılık kazandırmakla alakalı. Birilerine yapılan zulmü görmeyen, hatta alkışlayan ve bu nedenle de esasında hepsi de zulmediyormuş duruma düşen toplumlar; bana göre, dindar olsunlar yada olmasınlar, zalimdirler. Zalimlik öyle bir boyuta geldi ki imkan olsa mezardakileri bile kaldırıp tutuklayacaklar!

Öte yandan, tahmin ediyorum ki zulme maruz kalanlar bugünlerde derin bir muhasebe içindeler. Zamanında itiraz etmedikleri, yanlış bulup seslerini çıkarmadıkları nice konuyu tekrar tekrar düşünmekteler. Artık şurası kesin ki bir dönem kapandı. Biten her şeyle birlikte başka bir şey başlar. Tıpkı görevden alınan bir kadın doktorun eşine dediği gibi demek lazım belki de. –Yeni bir hayat kurup, yeniden başlamak…

Olay şöyle:

Anadolu”nun bir beldesinde görev yapan bir karı-koca doktor vardır. Belde halkı tarafından çok sevildiklerini düşünmektedirler, kimseciklerle de bir sorunları olmamıştır. Ancak darbe sürecinin hemen ertesinde görevlerinden açığa alınırlar. O gün sağlık müdürlüğü tarafından derhal şehir merkezine çağırılıp, açığa alınma durumları kendilerine tebliğ edilir. Bu sarsıcı duruma elbette hemen adapte olamazlar ve akşama kadar şehir merkezinde oyalanırlar. Ne yapacaklar, kime ne diyecekler? Çocuklar yaz tatili nedeniyle anneannelerindedir; onları nasıl yapacaklar? Hava kararmak üzereyken evlerine dönmek için görev yaptıkları beldeye doğru kendi araçlarıyla yola çıkarlar. Evlerine beş-on kilometre kala kadın doktorun telefonu çalar. Arayan komşusudur; doktor ilk başta telefonu cevaplamak istemez. Ancak komşusu ısrarla tekrar tekrar aramaktadır. Sonunda kadın doktor dayanamayıp açar telefonu. Komşusu gözyaşları, adam bağırtıları ve çığlıklar arasından konuşmaktadır. –Gelmeyin! der. -Ne olur gelmeyin, nerdeyseniz hemen geri dönün!

Karı-koca şaşkındır; ne olmuştur?

Sizin evi, der ağlamaklı komşu. -Millet burada galeyana geldi, kimseye laf dinletemedik, sizin evi ateşe verdiler.

Karı-koca bir şok daha yaşarlar. Nasılı-nedeni olmayan sorular doldurur arabanın içini!

Aman gelmeyin, der komşusu. -Sizi görürlerse bunlar, aman dinlemez canınızı alırlar!

-Kaçın gidin, ne olur!

Erkek, ağlamaya başlar direksiyon başında. Kadın daha vakurdur her zaman olduğu gibi…

Onca sene hizmet ettikleri, sevdikleri ve sevildiklerini umdukları belde halkının yaptıkları inanılmazdır.Nasıl olur? Nasıl kimse engel olmaz?..

Sorular, sorular…

Hayal kırıklıkları, yürek burkuntuları…

Yapacak bir şey yoktur, olan olmuştur.

Kocasının omzuna dokunur kadın:

Sıkma canını, üzülme bitanem, der.

Biz de kendimize yeni bir hayat kurarız.

-Her şeye yeniden başlarız!

 

 

HATİCE KARA

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...