Ergenekon davası sonuçlandı; Ahmet Altan’ın deyimiyle hırsızlık yaparken yakalanan AKP ile darbe yapmaya çalışırken yakalanan Ergenekon anlaşıp birbirini akladı.

AKP Cemaat bizi aldatmış dedi, Ergenekon da salağa yatıp kendini kurtarana kadar bu numarayı yemiş gibi yaptı. Oysa herkes buz gibi biliyor ki AKP iktidara geldiğinde derin devlet yapılanması Ergenekon darbe girişimi ile AKP’yi devirmeye çalıştı.

Yine herkes biliyor ki askerin içindeki Ergenekon yapılanması, polisin direnişi sayesinde AKP deviremedi. Bunun üzerine Erdoğan cemaati yanına alıp, kendisini devirmek isteyen Generalleri ve onların yandaşlarını tasfiye etti. Ergenekon davası denilen davanın özeti budur.

Ergenekon davasında Cemaatin Erdoğan’a iki tür desteği oldu. Bürokrasideki Cemaate yakın kişiler Erdoğan için KOLAYLAŞTIRICI bir rol oynadı. Daha açık söyleyelim, Asker öncülüğünde bürokrasinin tüm birimleri, Yargı, Dışişleri, İstihbarat demokratik yöntemle seçilmiş AKP ve Erdoğan’a karşı direnirken, Cemaate yakın bürokratlar, asker yönetimindeki bürokrasiden yanda değil Erdoğan ve AKP’den yana tavır aldı. Böylece bürokrasinin direncini kıran ana damarı oluşturdular.

Normal bir demokratik hukuk devletinde, doğru olan Cemaate yakın bürokratların yaptığıydı. Seçimle gelen bir iktidara karşı direnmeye çalışan askeri ve sivil bürokrasiye değil, sivil iktidara yakın durdular.

2006-2007 yılından sonra asker, İlker Başbuğ ve Yaşar Büyükanıt’ın önderliğinde, bürokratik direnişi bir ileri seviyeye taşıyıp sert mesajlar ve Cumhuriyet Mitingleri üzerinden direnişi sivil direnişe dönüştürünce hem AKP yönetimi hem de Cemaate yakın bürokratlar panikledi. Darbe gelirse ikisi birden tasfiye edilecekti. Bu nedenle ittifak yaptılar, ve darbe planlayan asker/sivil bürokrasiyi tasfiye ettiler. Ergenekon davası dediğimiz davanın özü budur.

Emri hukuki ve siyasi anlamda üstleri olan hükümet ve bizzat Erdoğan’dan aldılar ve uyguladılar. Normalde sıradan bir istihbarat müdürü olan Cemaat bürokratı denilen Ali Fuat Yılmazer’in operasyonları yaparken Fethullah Gülen’le mi görüşüyordu Tayyip Erdoğan’la mı? Emri kimden alıyordu? Tabi ki Tayyip Erdoğan’dan. Bu kadar basit, bu kadar yalın. Bunu en iyi de Tayyip Erdoğan biliyor…

Örneğin 2007 e-muhtıranın olduğu gece Ömer Çelik sabaha kadar Emniyetten bürokratlara ulaşmaya çalıştı. AKP’ye direnin diyen Cemaate yakın bürokratlardı. Onlar da darbeye karşı direnmeye karar vermişlerdi.   Cemaate yakın bürokratlar darbe girişimine karşı Erdoğan’ın yanında yer alırken, bugün paralel avcısı kesilen AKP’nin genel başkan yardımcıları, partideki odasını boşaltmıştı. Ne çabuk unuttunuz…

Buraya kadar Cemaate yakın bürokratların çoğunluğunun yaptığı her şey olması gerekendi. Türkiye’de namuslu her bürokrat seçilmiş iktidara karşı direnen ve darbe yapmaya çalışan iktidarın yanında yer alırdı.

AKP yönetimi Cemaate yakın bürokratların çoğunun direnişini hep yanlış anladı. Sandılar ki Cemaatin içinde organize bir dayanışma var cemaat direnin dediği için direniyorlar. Hayır hiç bir zaman böyle değildi. O bürokratlar, yanlarındaki diğer muhafazakar bürokratlarla birlikte, 28 Şubat’ın tecrübesiyle, AKP’nin yanında yer almazlarsa kendilerine ne olacağını çok iyi biliyorlardı. Tasfiye edileceklerdi. Yani cemaat yapılanmasından değil bizzat kendi tecrübelerinden hareketle o duruşu tercih ettiler.

Nitekim o dönemde Cemaate yakın olup da AKP’nin yanında yer almayan, bunun yanlış olduğunu söyleyen bürokratlar da vardı. Eğer ortada bir cemaat dayanışması olsaydı, onların da AKP’nin yanında yer alması gerekirdi…

 

Özünde Ergenekon davaları denilen davalar bundan ne ileri ne geri bir şeydir. Emri Erdoğan verdi, cemaate yakın bürokratlar da uyguladı. İki yapının da ortak amacı ve ortak korkusu vardı. Asker ve siyasi bürokrasi vites yükseltip darbe girişimini hızlandırınca, (Cumhuriyet mitinglerini, e-muhtırayı, genç subaylar rahatsız manşetlerini hatırlayın) hem AKP iktidarı hem de genelde tüm muhafazakar bürokratlar özelde de Cemaate yakın bürokratlar tasfiye edilecekleri korkusuyla birleşip rakiplerini tasfiye ettiler. Yani demokrasilerde olması gerektiği gibi, siyasi irade emri verdi, bürokratik irade de uyguladı. Ben burada hiç bir sorun görmüyorum…

 Peki sorun nerede başladı?

Sorun şuydu, Cemaat medyası ve cemaatin sivil yapısı, AKP muhafazakar bürokratlar ittifakına mesafeli duramadı. Onların ortak operasyonlarının borazanlığını yaptı. Şu anda havuz medyasını yaptığı görevi Cemaat medyası yaptı. İşte hata buradaydı.

Böylece Cemaat medyası Erdoğan’a müthiş bir alan açtı. Böylece işler iyi giderken Erdoğan kredi topladı. İşler kötüye gitmeye başlayınca ben değil cemaat yapıyor deme fırsatı buldu. Cemaat ve medyası hiç bir zaman Erdoğan’ın bu kirli oyununa karşı direnmedi karşı çıkmadı. İşte sorun buradaydı. Erdoğan suçları cemaatin üstüne yıkarken ses çıkarmadı. Dur bir dakika, sen emrediyorsun, bürokratların yapıyor, neden kötü giden şeylerin sorumlusu biz oluyoruz diye itiraz etmedi. Erdoğan’ın gönüllü vurucu timi gibi davranmayı sürdürdü. Böylece Erdoğan’ın işini kolaylaştırdı. Davulu Cemaatin boynuna taktı, tokmak elinde işine geldiği gibi çaldı…

Şimdi bazı cemaatçi yazar ve gazeteci bile “Ergenekon’da hata yaptık çıkıp özür dileyelim” diye konuşuyor. Çünkü onlar bile Ergenekon operasyonlarını Cemaatin yaptığına inanmış durumdalar. Bürokrasiyi bilmediklerinden söylenen propagandaya inanıp, Ergenekon operasyonlarını tek başına Cemaatçi bürokratların yaptığını sanıyorlar.

Adım kadar eminim ki, Şike, Odatv, Ergenekon, Balyoz, İlker Başbuğ’un tutuklanması dahil bir tek operasyon yoktur ki, Erdoğan’ın bilgisi ve onayı dışında yapılmış olsun. İşte sorun buydu. Polis, hiç bir zaman güvenilmemesi gereken bir siyasi lidere, demokrasinin gereği olarak güvenip, bir dediğini iki etmediği için hata yaptı. Siyasi irade için, yine onun emriyle belki kanunları ileri derecede yorumlayarak, kendini parçalarcasına çalıştığı için hata yaptı.

Doğrusu ben muhafazakar ve cemaate yakın bürokratların yaptığı bu hatayı çok önemsemiyorum. Demokrasinin gereği buydu ve bunu yaptılar. Emri siyasi iradeden aldılar, kanunları uygulayıp, siyasi iradeye direnen, ona karşı darbe yapmaya çalışan askeri sivil vesayete karşı çıktılar. Durum budur.

Asıl hatayı Cemaat medyası yaptı. Tıpkı liberaller gibi, Cemaat ve medyası da Ergenekon’da hata yaptı, ama yaptığı hata, Erdoğan’ın yanında durmak, Ergenekon operasyonlarına destek vermek değildi.

Yaptığı hata Erdoğan’ın, sorumluluk almayan, işler iyi giderken Ergenekon’un savcısıyım derken, işler kötü gidince ben yapmıyorum Cemaat yapıyor diyen kirli siyasetini görmezden gelip, tokmağı Erdoğan’a verip davulun boynuna asılmasına göz yummaktı….

Ergenekon operasyonlarını cemaat yaptı, Erdoğan’ın dahli yoktu diyenlerin tüm argümanlarını çökerten tek soru soracağım: Eğer Ergenekon ve diğer operasyonları Cemaat bürokratları yaptıysa, Dönemin Genelkurmay başkanı dahil tüm etkili yetkili adamları içeri tıkabilen bu Cemaat bürokratları, açık ve bilinen en büyük Cemaat düşmanı, Yaşar Büyükanıt’a neden tek bir şey yapamadı?

Üstelik bu Yaşar Büyükanıt düpedüz darbe girişiminde bulup hükümete yönelik muhtıra yapmışken, yani apaçık suç işlemişken, o Cemaat neden bunu fırsata çevirip en büyük düşmanı Yaşar Büyükanıt’a bir şey yapmadı? Yapamadı çünkü Erdoğan Yaşar Büyükanıt ile anlaştı. Ona operasyon yapın emri vermedi de onun için operasyon yapmadılar. Her konuda Erdoğan’ı “kandırabilen” bu cemaat neden Yaşar Büyükanıt konusunda kandıramadı?

İşte Ergenekon, Cemaat, Erdoğan ilişkisini açıklayan en net soru bu. Ergenekon operasyonlarını cemaat yaptı diyerek kimseyi kendinize güldürmeyin…

Emre Uslu

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...