Türkiye 7 Haziran seçimleri ile ilginç bir sürece girdi. Erdoğan her ne kadar da olup bitenleri kabul etmeyip, oyunu kendi kurallarına göre oynamaya çalışsa da işler galiba istediği gibi gitmiyor. Bunun belli başlı belirtileri var.

Mesela;

Dershane yasası anayasa mahkemesi tarafından iptal edildi. Milli Eğitim Bakanlığı kararın etrafından dolaşıp “özel öğretim kursu” gibi garip bir şey ifade etmeye çalışsa bile dershaneciler işin peşini pek bırakacağa benzemiyor. Hatta kayıt almaya başladılar bile. Yusuf Sezgin ve ekibinin önünde tek alternatif var; özel timler ile kreş baskınlarına benzer dershane baskınları yapmak ve üniversiteye hazırlanan öğrencileri terör örgütü üyeliğinden tutuklamak.

Diğer taraftan anti-Amerikancı algılar oluşturmaya çalışan iktidar IŞİD’e karşı İncirlik’in kullanımını ABD’ye açmak zorunda kaldı.

Erdoğan’ın kendisine başkanlık yolunu açmayan Kürtleri cezalandırmak istemesi ise diğer bir hamlesiydi. Böyle yaparak hem Kürt seçmenini şiddet algısı üzerinden kendisine mecbur bırakmaya hem de tasarladığı bir erken seçimde milliyetçi oyları partisine kanalize etmeye çalıştı. Bu denklem içerisinde öngördüğü AKP-MHP koalisyonu işlerini kolaylaştıracak, örgüte başlattığı saldırı milliyetçi hareketin seçmen kitlesini kendisine yaklaştıracak ve muhtemel bir ekonomik krizde sorumluluğu MHP’ye atarak partisinin oylarını yükseltecekti.

Fakat bu planda onun öngördüğü şekilde işlemedi. Özellikle milliyetçi tabandan muhtemel koalisyona gelen tepkiler, bu partinin yapılacak bir erken seçimde barajın altında kalma riski MHP’yi geri adım atmaya zorladı.

Ayrıca uzun süredir genelkurmay içerisinde paralelci ithamı ile yapılması planlanan subay tasfiyelerinin yapılamaması, silahlı kuvvetlerin teamüllerini terk etmeyerek yeni genelkurmay başkanını kendi prensipleri doğrultusunda belirlemesi Erdoğan’ın diğer zayıf halkları arasında.

Kızına suikast iddialarının geldiği nokta ortada. Savcılık düzmece iddialar diyerek meseleyi netleştirdi. Baykal üzerinden CHP’yi bölme planları da etkisiz kalmıştı.

Son olarak AKP ile CHP arasında yapılmakta olan koalisyon görüşmeleri kanaatimce Erdoğan’ın tasarladığı oyun planının bir parçası değil. Koalisyon olur veya olmaz ama görünen o ki süreç onun isteğinin dışında bir gelişme.

Benim kanaatim şu;

Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı da dâhil, gerek IŞİD’e karşı Türkiye-ABD ittifakı ve gerekse de CHP-AKP koalisyonunun gündeme gelmesinde bir başka iradi güç devrede ve Türkiye’nin siyasi kaderi bu gücün kontrolü dâhilinde yeniden yapılandırılıyor.

Erdoğan ise akıbetini gördüğü halde, yeni algı operasyonları ile seçmen kitlesine ayakta olduğunun mesajlarını vermeye çalışıyor ama kaybediyor.

Yenilginin şekline ise ya kara kutusu ya da kendisi karar verecek.

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...