Dini değerlerimize önem veren bir millet olarak ve dinin emri olarak milliyetçiliği ırkçılıkla karıştırmamaya çalışırız. Dünya üzerinde, bizim gibi farklı kültürlerle yaşamayı yüzyıllar boyu başarmış kim var ki?

Bir milletin değerleri, iyi ve kötüsüyle kendi tarihinin toplamıdır. Ve hiç şüphe yok ki; bu köklü millet dini değerlerine hassaslığı ile meşhur ve ispatlıdır..

Kurtuluş savaşı, vatan toprağının kutsallığına en az dini kadar inanmışların savaşıydı. Ve cumhuriyet dönemi, tek partili ve çok partili dönemlerde dini tehdit olarak gören de, başına taç edenler de olmuştur. Yakın geçmiş tarihimiz, din uğruna ve din adına olaylarla dolu.. Peki şimdi farklı mı?

Bu milletin inancı yüzünden ödediği bedeller ve çektiği çileler bitmiyor. Dış güç diye diye, içimizdekiler dış güç oldu da, hala bize birileri aynı hikayeyi anlatıyor. Çünkü hala işe yarıyor.

İnançlarla siyaset olur mu? Bu şekil bir siyasete müsaade edilmeli mi? Devlet, zaten inananların garantisi değil midir? İnsanın davranış ve düşünce olarak kendini, kendi aile ve sosyal çevresini ilgilendiren en özel konusu olan inancı, devlet büyüklerinin dilinde niye hep malzeme olur ki? Zaten devlet inanan veya inanmayan herkesin hak- hukuk, güvenliğini sağlamak ve savunmak zorunda değil midir?

Artık vatandaşın aklına başına alıp inanç üzerinden kendini suistimal edenlere prim vermemesi gerek. Ancak bu iş o kadar kolay değil. Belli ki, bunu söylemekle kimse bu işin ciddiyetini anlamıyor. Çünkü bu halkın dini inancı, üstü örtülmüş yarası ve sürekli itilip kakıldığı konusu.. Bireylerin öncelikle dini konuların kişinin mahremi, özeli olduğunu anlayıp öncelikle birey olarak kendinin dil uzatmayı bırakması ve artık bilinçlenmesi lazım.

Bunun olabilmesi için inansın veya inanmasın tüm masum vatandaşın iyice canının yanması mı gerek? Ama.. Sanırım gerek!

Kişinin mahremi olan dini inançların siyaset kulvarından çekilmesi için önce bireyin kendi gibi düşünmeyen ve inanmayana saygı duyması, farklı olanı tehdit saymaktan vazgeçmesi şart. Kardeşlik, birlik ve beraberlik bizim gibi düşünmeyen, inanmayanın da hakkını onaylamakla başlar. Aksi takdirde bu millet inancının hassas noktalarıyla kutuplaşarak, her gelenden övülme veya tokat yeme arasında gönüllü gidip gelmeye mahküm olacaktır. İnşallah en az zararla bu bilinci yakalarız.

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...