Önümüzdeki Pazar günü, Türk siyasi hayatının en önemli seçimlerinden birisi yapılacak. Önemli çünkü; ya ağır aksak da olsa işleyen demokratik sistemimizi devam ettireceğiz ya da son zamanlarda kendisini güçlü bir şekilde hissettiren “totaliter rejim” niyetlerine teslim olacağız.

Ben ikinci ihtimali çok güçlü görmesem de, böyle bir şeyin bahsi bile rahatsız edici.  Buna dur demek ise bizim elimizde.

Peki demokrasiyi korumak ve yeniden inşa etmek için şansımız var mı?

Kesinlikle, evet.

Bunun birinci nedeni; AKP’nin uzun yıllar başarı ile uyguladığı algı yönetimde artık gedikler açılmaya başlaması. İktidar 17-25 Aralık sürecinden sonra işi gücü bıraktı, sürekli aynı şeyi tekrar eden garip bir politik harekete büründü. Akşam yatıyor paralel, sabah kalkıyor paralel. Fakat bunun ne olduğu ile ilgili ikna edici hiçbir kanıt ortaya koyamadı. Tutuklamalar komedi ve hukuk ihlalinin ötesine geçemedi.

Parti tabanı da bu işten bıkmışa benziyor. Çünkü tepedekilerin fark etmediği bir şey var. Onlar, kendilerine oy veren kitleyi “masa başı stratejileri ve soyut metinler” ile bir blok halinde tutmaya çalışsa da aşağıda “yaşanan” sosyoloji buna çok da müsait değil. Akrabalık ilişkileri, iş ortaklıkları, komşuluklar, çay-kahve muhabbetleri, kahvehaneler hatırı sayılır bir etkileşim ortamı. İktidarın teorisyenleri ve kalemşörleri istedikleri kadar paralel diye bağıradursunlar, insanlar yanlarındaki insanların pek de öyle itham edildikleri gibi olmadıklarını bizzat gözlemleyebiliyorlar. Bu da aslında AKP’nin tek başına iktidara gelmesini önleyecek oy kaybına neden oluyor.

İkinci neden ise, benim “mavi ittifak” dediğim şey. İçinde birbirinden farklı pek çok renk barındırıyor. Birbirleri ile dayanışma içinde olurken karşısındakinin Alevi, Sünni, Kürt, Türk, dindar ya da seküler olması çok da önemli değil.

AKP’nin kendilerini dışlayıcı söylemlerinden, yolsuzluklarından ve devletin hazinesini partili yandaşlarına dağıtmasından ciddi oranda rahatsızlar.

Beklentileri ortak; kendi hayat alanları için demokrasi, ekonomik sorunlardan uzak bir Türkiye, sosyal güvence, adil paylaşım ve çocuklarının gelecekleri.

Ve bu sefer gerçekten istiyorlar.

Cemal Meray

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...