Bir süredir Cemaat içinde bir tartışma devam ediyor. Daha çok akademik ve felsefik tartışma bu. Tartışmanın bir tarafta İhsan Yılmaz gibi sosyal bilimciler karşı tarafta Ali Ünal Ergun Çapan gibi ilahiyatçılar var var. Sosyal medyaya, emailllere ve yazılara yansıyan bu tartışma ilginç bir yere doğru evriliyor. Tartışmanın ana arterleri cemate yakın medya kuruluşları ile maviyorum.com isimli internet sitesinde yer alan yazılar.

İslam tarihine bakarak şunu söyleyebiliriz: böylesi tartışamlar ya kurumsal yapıların bölünmesiyle sonuçlanır, ya da eğer kurumsal yapı sağlamsa bu tartışmadan çok kalıcı içtihatlar ve fikirler doğar.

İbni Teymiyye’den Seyyid Kutub’a, İmam Gazali’ye, Halid-i Bağdadi’den Mevlana’ya oradan Said Nursi’ye İslam tarihinde içtihatların oluştuğu dönemler genelde çalkantılı dönemlere denk gelir. Hatırlanacağı gibi Fethullah Gülen’in “başörtüsü füruattır” çıkışı da yine böylesi bir çalkantılı döneme gelmiş 28 Şubat’ın o çalkantılı döneminde bu çıkışla birlikte İslam aleminde yeni bir anlayış oluşmuştu.

Ancak bu çalkantılı dönemlerde kurumsal ve düşünsel yapısı güçlü olmayan kurumlar parçalanıp dağılmıştır da.

Cemaat içerisinde ortaya çıkan fikir tartışmasını şöyle özetleyebiliriz:

Sosyal bilimciler “İslam coğrafyasından neden diktatörler çıkıyor, Bunda içtihadın ve tarihselliğin rolü nedir?” sorusundan hareketle İslam dünyasında demokrasiyle bağtaşmayan içtihatların yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini savunuyor. Bunun karşısında İlayiyatçılar, çoğunlukla sosyal bilimcileri “cehalet” ve “fasıklık” ile suçlayıp, yine ilahiyatçılardan beklendiği gibi, muhafazakar bir tutum benimseyerek sosyal bilimcilerin sorduğu soruların önünü “dinin hükümlerini tartışmaya açmayın” tarzı yaklaşımla kapatmaya çalışıyor.

Daha önce de defalarca söyledim ben dindar biri değilim ve dinin hükümlerini çok iyi bilmem. Ancak bir sosyal bilimci olarak, -ve bilinçli olarak bu tartışmadan uzak duran biri olarak- tartışmanın başka bir yönünü yazmak istiyorum; tartışmanın yarattığı cemaat içi gerilim.

Muhtemelen bir çok cemaat mensubu muhafazakar doğalarının gereği, “şu devirde ne gerek var” diyerek özellikkle gerilimden uzak durmak için böylesi bir tartışmayı “zamansız” buluyordur.

Ancak bu istek tartışmanın yarattığı “cemaat içi gerilimi” gidermeye ve bastırmaya yetmiyor, yetmez de. Zira tartışma tabanda değil tavanda giden bir tartışma.

Easesen bilim “kuşkuyu” esas alır din ise “iman ve inancı.” Bu yönüyle dini olanı “kuşku” penceresinden tartışmaya açtığınızda ortada doğal bir çatışma vardır zaten. Ancak Cemaat içindeki tartışma dinin özü “iman” ile bilimin temel metodu “kuşkuculuk” arasında bir tartışma değil.

Bu tartışma dinin sosyal alana değen noktalarında, siyaset, toplum, ekonomi, hukuk alanında mevcut içtihatların yeni şartlara göre nasıl yorumlanacağı tartışması. Bu yönüyle esasen “teknik” bir tartışma. Ancak ilahiyatçılar nedense bu “teknik” tartışmayı “öz” ile ilişkilendirip “iman” hattından savunmaya çalışıyor. Cemaat içindeki gerilimin kaynaklarından biri bu.

Geirilimin ikinci kaynağı ve bence en önemli kaynağı, tartışmanın özünde doğu ile batı tartışmasından kaynaklanıyor olması. Sosyla bilimciler batıda yetişen, batının değerlerini bilen, çoğunluk itibariyle batıda yaşayan ve haliyle batıdan yükselen pozistivist eleştirilere dinin içinden bir cevap bulmaya çalışan kesim.

İlahiyatçılar ise doğuda yetişen, doğuda yaşayan, doğunun görüşünden dünyaya bakan kişiler. Bunlardan birinin diğerinden üstün olduğu anlamına gelmiyor. Sadece iki farklı kültür ve dünya görüşünden bakarak olayları anlayıp yorumlamaya çalışan bu iki kesim arasındaki tartışma haliyle bir tür doğu-batı gerilimi yansıması. Tartışma bir tür Cemaat için “medeniyetler çatışması” yansıması gibi.

İşte tartışmayı bence en heyecanlı kılan ve beni en fazla umutlandıran taraf da burası. Şu anda Cemaatten bağımsız olarak, dünydaki mevcut tartışma da özü itibariyle bir doğu-batı tartışması. Cemaat içindeki yansıması adeta büyük tartışmanın cemaate yansıması gibi.

Tartışmanın beni heyecanlandıran kısmına gelince, en genel anlamda mevcut olan doğu-batı tartışmasına en iyi ve en sağlıklı cevabı verebilecek yapılardan biri Gülen cemaati. Çünkü hem doğuda hem batıda varlar. Hem doğuyu hem batıyı içinde barındırıyorlar. Dolayısıyla eğer cemaat yapısı bu tartışmaya dayanabilir ve cemaat içindeki doğu-batı tartışmasından müsbet bir sonuç çıkarsa bu sonuçe verensel tartışmanın çözümünde bir tür anahatar işlevi görebilir.

Bir sosyal bilimci perspektifiyle baktığımda bu tartışmadan daha çok ilahiyatçıların heyecan duyması gerekitiğini görüyorum. Sosyal bilimcilerin sorularını “cehalet” ile yaftalayıp konuyu kapatmaktan ziyade, Cemaat rahmini bir laboratuvar gibi görüp içerideki doğu-batı tartışmasına dini bir açılım getirmeleri gerekiyor.

Gerilimin bir başka kaynağı ise eski-yeni, ortadoks ve progresif görüş tartışmasından kaynaklanıyor olması. İlahiyatçılar –beklendiği gibi- geleneği ve ortadoks düşünceleri savunurken, sosyal bilimciler progresif ve yenilikçi tartışmayı sürdürüyor.

Gülen Cemaati esasen kendini sürekli yenlieyen, sürekli yeni açılımlar yapan,  muhafazakar bir yapı olmasına rağmen, Türkiye’nin bile önünde progresif adımlar atarak büyüdü ve öteki cemaatlerden farklılaştı.  Şimdi geldiğimiz noktada cemaatin kendi içinde başlayan kabaca “gelenekçi” “yenilikçi” düşüncelerden kaynaklı tartışma diyebileceğimiz tartışmanın yarattığı gerilimi yönetebilecek olgulunukta olduğunu düşünüyorum.

Bunun iki nedeni var, birincisi bu tartışma bir iktidar tartışması, bir koltuk kavgası değil bir fikir tartışması. Elbette iktidara bakan yönleri de var ama tartışmanın özü itibariyle AKP gibi siyasal İlsamcıların içindeki “gelenceki” “yenilikçi” tartışmasından farklı bir tartışma. Bu yönüyle Cemaat yapılanması, Gülen başta olduğu sürece, bu tür tartışamları absorbe edebilir. Bundan dolayı da bellki bireysel küskünlükler kırgınlıklar orabilir ama cemaat içinde bir yarılma beklemiyorum.

İkinci neden ise tartışmanın özü itibariyle bir “iman” “küfür” tartışması olmaması. Aynı netwrokun parçaları farklı dünya görüşüne sahip olsa da aynız eminde tartıştıkları için bu tarıtşmayı olgunlukla yürütebileceklerdir diye düşünüyorum.

Bu konu daha çok su götürür ama gördüğüm şu: Cemaat içinde başlayan bu tartışmanın yarattığı gerilimi bir doğum sancısı gerilimi gibi görüyorum. Eğer cemaat bünyesi kaldırır ve bu tartışma sağlılı bir şekilde gelişirse cemaat özelinde gelişen bu tartışma dünyadaki mevcut doğu-batı tartışmasına orjinal bir katkı sağlayabilir.  

Emre Uslu

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...