Bu başlığı devletin bekası ve vicdânî-ahlakî boyutları ile de ele almak gerekir. Hattâ bu; meselenin hukûkî, kânûnî ve siyâsî yönlerinden bile çok daha önemlidir. Bazı zamanlar olur ki adâletin tahakkuku ve tecellisi yâni ifâde ettiği mânâ; asıldan yâni onun hükümlerinden ve uygulayıcılarının varlığından daha önemli hâle gelir. Öyle bir dönem; adâletin zulme yenik düştüğü, güçlü ve zâlimlerin elinde bir oyuncak hâline geldiği bir dönemdir. Böyle bir zaman diliminde kendilerinden adâlet dağıtması beklenen kişiler baskı, korku ve çıkar gibi sâiklerle otoritenin hukuksuzluk taleplerinin kuklası olabilirler ve adâlet hükümleri o zümrenin istek ve çıkarları doğrultusunda ya eğilip bükülürler veyâhutta görmezden gelinirler. Adâletin kılıcı, şimdilerde olduğu gibi, sadece zâlimin karşısında tehdit olarak algılanan masum insanları bir terbiye etme ve sindirme aracı olarak kullanılır hâle gelir.

Tarihte böyle dönemlerin yaşandığını hem insanlık tarihinin verilerinden hem de kutsal kaynakların anlatımlarından biliyoruz. Kur’an’da, zâlimleştiği ve adâletten uzaklaştığı için helâk edilen toplumlardan bahsedilir. Zâlimlerin anlatıldığı yerlerde, onların liderlik ettikleri toplumların içinde bulundukları sefil durum ve helâk edilmeyi hak edişleri de resmedilir.

Şu anki Türkiye toplumu da maalesef böyle bir konumda olduğu izlenimi vermektedir. Ergenekon zulmü varken de zâlim, bencil, çıkarcı, adâletsiz ve ötekileştirici olan toplum, AKP ile daha da bir çirkefleşti ve adâletsizlik ve yolsuzluğu bu sefer ‘dindar’ bir ajanda altında kurumsallaştırdı. Kendi idarecilerinin açığa çıkan yolsuzlukları karşısında ‘çalıyor; ama çalışıyor’ diyerek haramı alenîleştirdi. Yezid ve Muaviye dönemlerinden sonra İslâm dininin bu derece siyâsete, kirli politikalara, kişi ve grup çıkarlarına ve ihtirâslarına kurban edildiği başka bir fitne dönemi olmamıştır.

Kur’an’da Yahudilerin helâk edilmeyi hak eden halleri izah edilirken ruhban ve yönetici elit kitlenin suçu ‘fetvâlarla’ kişisel çıkarları uğruna nasıl kurumsallaştırdıklarına da işâret edilir. Hz. İsa’nın ana mücâdelesi o eksende olmuş; ama toplum, şuan ki gidişatın gösterdiği gibi, otoritenin çizdiği ‘din-siyâset-menfaat’ eksenini tercih etmiştir. Bu tarz misaller vererek Kur’an aslında dini hükümlerin politize edilerek yolsuzluğa âlet edilmesinin resmini çekip önümüze koyar.

Bizim saf ve câhil Müslümanlarımız Kur’an’da ki bu âyetlerin hep İsrail oğullarını anlattığını zanneder ve okumalarını ‘nankör Yahudiler’ veya ‘üçkağıtçı Yahudiler’ zanları ile süslerler. Halbuki dinin siyâset eliyle paçavraya çevrildiği ve içinin âdetâ boşaltılıp bir soygun aracı haline getirildiği böyle bir zaman diliminde bu zâlimliklere alkış tutup destekleyen ‘dindar’ nesil de bu âyetlerin pekâlâ muhatabı olabilir ve öyledirde.

Bizim geldiğimiz noktada AKP ve onun bünyesine girmiş olan Ergenekon’un, yolsuzluğu, çalmayı, otokratik elitin çıkarlarına hizmet eden adâlet anlayışını, haksızlık etmeyi ve kan akıtmayı nasıl sistemleştirdiğini hayretle izliyoruz. Bu, alenen dindar muhâfazakar kitleler eliyle yapılıyor. Suç ve hırsızlık; din takkesi giydirilip dini söylemlerle süsleniyor ve elde ‘dâvâ’ tesbihi ile dolaştırılarak ona münâfık bir toplumsal siyâsî hüviyet kazandırılmaya çalışılıyor. Bunu eleştiren diğer dindar insanlar ve iz’ân sahibi insanlar ise hâin ilan edilerek sistem dışı ilan ediliyorlar.

İşte böyle topyekün toplumsal bir vicdânî-ahlâkî çöküntüye sebep olmaları dolayısıyla da AKP ve Ergenekon yargılanmalıdır. Bu, laik bir ülkede direk olarak hukukun alanına girmese de adâletin bu konuda atacağı adımlar toplumsal vicdânın kurtulması adına hayırlı sonuçlar doğuracak, bu yazıda resmedilen vicdânî-ahlâkî çöküntünün önlenmesi veya tedâvisi sağlanacaktır. Toplumsal yıkım en ciddî yıkımdır ve dolaylı da olsa hesabı mutlaka sorulmalıdır. Aksi takdirde devletin bekası zarar göreceği gibi, toplumun hem dinî hem de sosyo-psikolojik tedâvisi asla mümkün olmayacaktır. Böyle giderse daha çok nesiller adâletsizlik, cehâlet ve hamâset bataklığında kaybedilebilir.

Kısmetse devam edeceğiz…

 

İletişim:

Twitter: https://twitter.com/ugur_tezcan

Blog: http://akliselim.blogspot.com

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...