Erdoğan’ın söz yazarı, Aydın Ünal, AKP’den ayrılan ve Saray ile ters düşen Bülent Arınç, Hüseyin Çelik, Suat Kılıç ve Abdullah Gül’e çattı. AKP’nin değil AKP ile ters düşenlerin değiştiğini iddia eden Ünal, Arınç, Çelik ve Gül ekibini darbe ihtimali belirince korkak davranmakla suçladı.

İşte Ünal’ın havuz medyası olarak kategorize edilen medya organlarından Yeni Şafak’ta yer alan yazısı:

AK Parti’yi 14 Ağustos 2001’de kuran kadro, bugün birkaç istisna hariç siyasete yine AK Parti içinde aktif olarak devam ediyor.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Başbakan AK Parti’nin kurucularından. Yine bazı bakanlar, bazı milletvekilleri de o kurucu kadrodan.

AK Parti’nin kurulmasından bugüne kadar binlerce insan çeşitli görevler üstlendiler. Başbakanlık, başbakan yardımcılığı, bakanlık, milletvekilliği yapanlar oldu; Genel Merkez’de, teşkilatta görevler alanlar, 81 vilayette il başkanlığı, ilçe başkanlığı, belediye başkanlığı, meclis üyelikleri görevinde bulunanlar oldu.

AK Parti’de, kuruluşundan başlayarak bugüne kadar kesintisiz hizmet edenler var. Çeşitli sebeplerle bir müddet uzak kalıp geri dönenler var. Bulunduğu makama, mevkie bakmadan; kendisine verilen payeye, rütbeye aldırmadan, dava aşkıyla, millete hizmet şuuruyla işini yapanlar var.

Çeşitli sebeplerle bu hizmet kervanının dışında kalanlar da var.

Vefat edenlere, sağlık nedeniyle, başka geçerli sebeplerle ayrılanlara vefa borçluyuz. Allah onlardan razı olsun.

Bir de, bu 15 yıllık süreçte, AK Parti ile yollarını ayıranlar, ya da AK Parti’nin yollarını ayırdığı isimler var.

Kimileri parti değiştirdiler, kimileri baskılara, tehditlere boyun eğdiler, kimileri yolsuzluğa, usulsüzlüğe, ahlaksızlığa tevessül ettiler.

Kimileri de, altlarından koltuk alınınca, payeleri, rütbeleri sökülünce, çıkarları yok olunca, itibarları zedelenince kendilerini dışarıya attılar.

O kendilerini dışarıya atanlar hep konuşurlar.

Daha ilk yıllardan itibaren, Başbakan yardımcılığı, bakanlık, milletvekilliği ya da diğer payeleri alınınca konuşanları AK Parti teşkilatı da, millet de, hem sabırla, hem de ibretle izlemiştir.

Çoğunun ismini bile hatırlamıyoruz artık. İsimlerini hatırlayanlar da, hiçbirini hayırla yâd etmiyor. Makam sahibiyken sustukları, makamları alınınca konuşmaya başladıkları için millet nezdinde de hiç itibarları yok.

AK Parti ile ilk yolunu ayıran da, son yolunu ayıran da aynı türküyü söylüyor: “AK Parti değişti” diyor; “biz oradayken parti farklıydı, şimdi farklı” diyor.

Sormak lazım: AK Parti’de ne değişti?

14 Ağustos’tan bugüne, AK Parti’nin çizgisinde, politikalarında, felsefesinde, istikametinde hangi değişiklik oldu?

Bir siyasi partinin en büyük, hatta yegane başarı kriteri aldığı oy miktarıdır. AK Parti 2002’de yüzde 34 oy alan bir partiydi, son seçimde ise yüzde 50 oy aldı.

İsimler değişse de, koltukların, makamların sahipleri değişse de, vazifeler değişse de, AK Parti’nin hizmet aşkı, vatan ve millet sevdası değişmiyor. AK Parti’nin milletle kurduğu, ümmetle kurduğu gönül bağı her geçen gün daha da güçleniyor.

Sakın değişen siz olmayasınız?

Darbe senaryolarını duyduğunda tırsan siz olmayasınız?

27 Nisan bildirisinin yayınlandığı gün dizleri titreyen siz olmayasınız?

Gezi olayları başladığında korkan, ürken, boyun eğen siz olmayasınız?

17/25 Aralık darbe girişimi karşısında saklanacak kovuk arayan sakın siz olmayasınız?

Zafer zamanlarında Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında fotoğraf karesine girmek için birbirini ezen; ama zor zamanlarda susan, ortalıktan kaybolan, sinen, gevşeyen, korkan, gizlenen, saklanan siz olmayasınız?

“Makam var” denildiğinde herkesi çiğneyip öne geçen, ama “kavga var” denildiğinde büyük bir maharetle kendini unutturuveren sakın siz olmayasınız?

AK Parti mi, Recep Tayyip Erdoğan mı değişti, yoksa, Allah aşkına, siz mi değiştiniz?

Neden daha önce konuşmadınız? Koca koca makamlarınız, payeleriniz, unvanlarınız varken neden sesinizi çıkartmadınız? Madem AK Parti değişti, madem Recep Tayyip Erdoğan değişti, neden o zaman mertçe ortaya çıkıp istifa mektuplarınızı masanın üzerine koymadınız? Neden cesaretle eleştirilerinizi o günlerde dile getirmediniz?

Partiye zarar vermek mi istemediniz? Peki bugün yaptığınız nedir?

Bugün söylediklerinizi o gün söyleseydiniz, inandırıcı olurdunuz. Cesaretiniz takdir edildiği kadar, genç siyasetçilere de örnek teşkil ederdiniz. Bugün muteber birer muhalif olarak anılırdınız.

Ama yapmadınız. Kusura bakmayın, ne söylerseniz söyleyin, isterseniz hakkı da söyleyin, ama elinden oyuncağı alınmış çocuk mızıldanması kadar bile ilgi göremezsiniz.

Yıllardır kuyunuzu kazan, ailelerinize, yaşam tarzlarınıza, inançlarınıza hakaretler eden medyada pek bir mutebersiniz. Nerede İslam ve millet düşmanı varsa, onların nezdinde pek bir şirinsiniz.

Vicdan kavramını ne de çok seversiniz! Aynaya bakıp vicdanınızla bir yüzleşebilseniz, inanın kendinize en büyük iyiliği edersiniz…

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...