YENİ HAYAT yazarı Celil Sağır 17 Aralık dosyasında kimsenin sormadığı soruyu sordu. Reza Zarrab davasından dolayı ABD Türk bankalarına ceza keserse faturayı kim ödeyecek?
İran asıllı iş adamı Reza Zarrab’ın 19 Mart’ta ABD’de gözaltına alındıktan sonra ön alıp “Bizimle ilgisi yok.” açıklaması yapan hükümet cenahı, dosyanın Türkiye boyutunun ortaya saçılması üzerine büründüğü derin sessizliği sürdürüyor.
Oysa, “Bakın, biz ‘17 Aralık bir Amerikan darbesidir’ demiştik. Bu da ispatı!” diyebilirlerdi. Hatırlarsanız, 17 Aralık yolsuzluk operasyonunun patlak verdiği günlerde Türkiye enteresan gelişmelere şahitlik etmişti.

17 Aralık sabahından itibaren yapılan para taşıma hamleleri ve emniyeti, yargıyı altüst etme operasyonları herkesin malumu. Algı yönetimi faslına ise 21 Aralık’ta geçilmişti. O sabah 4 havuz gazetesi ortak manşetle çıktı. Manşette ortak bir isim dikkati çekiyordu: ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone. Yeni Şafak “Çek git bu ülkeden”, Star “Elçiden operasyon itirafı” Akşam, “Derin operasyonun intikam ortağı”, Akit ise “Emir Amerika’dan” manşetini attı.

Dikkat çeken nokta hiçbirinde böylesine önemli haberi yazan muhabirin imzasının bulunmamasıydı. Aynı merkezden servis edildiği anlaşılan haberlerde, “Operasyonun başlamasının ardından 17 Aralık’ta bazı AB temsilcileriyle bir araya gelen Ricciardone’ın ‘Halkbank’ın İran’la ilişkilerinin kesilmesini istedik. Dinlemediler. Bir imparatorluğun çöküşünü izliyorsunuz.’ dediği” yazılıydı.

Operasyon günü Konya’da yaptığı konuşmayı bir kenara koyacak olursak kamuoyu, ortaya saçılanların ardından Erdoğan’ın ne diyeceğine kilitlenmişti. Söz konusu manşetler Erdoğan’ın Samsun programının sabahına denk geldi.

Erken saatlerde yazılı bir açıklama yapan Ricciardone, “Böyle bir toplantı yapılmadığı gibi, haberlerde ortaya atılan iddiaların tümü tamamen yalan ve iftiradır.” dese de Erdoğan yapılan ortayı gole çevirip herkesin dört gözle beklediği konuşmasında, Amerikan elçisine yüklenerek, “Büyükelçiler bazı provokatif eylemlerin içine giriyorlar. Onlara sesleniyorum: İşinizi yapın. Biz sizleri ülkemizde tutmaya da mecbur değiliz.” ifadelerini kullandı.
Birkaç saat içinde ne yaşandığını şimdilik bilmiyoruz; ancak hükümet sözcüsü Hüseyin Çelik, öğlenden sonra Twitter üzerinden “ABD Elçisi ile ilgili bazı gazetelerde çıkan haberleri, Elçilik yalanladı. Beyana itibar etmek durumundayız.” açıklamasında bulundu. Ankara-Washington hattında takip eden günlerde nelerin olup bittiği bir gün ortaya çıkacaktır elbet, ancak hükümet istediğini almış ve ortadaki onca delile rağmen “Bu bir yolsuzluk operasyonu değil, Amerikan darbesidir!” algısını satmayı başarmıştı.
Peki, şimdi bu sessizlik neden? Neden “Bakın haklı çıktık…” diyemiyorlar?

Nazif Apak’ın 31 Mayıs’ta Yeni Hayat’ta yayınlanan yazısında paylaştığı bir detay önemli. Amerikalılar, hükümetteki bazı isimlerin Reza Zarrab ile birlikte İran’ın kara parasını bir kamu bankası üzerinden aklama çarkını daha kurarken durumdan haberdarmış.
Şimdiye kadar yazılanlardan, Amerikalıların gerekli uyarıları yaptığını da anlıyoruz. Sanırım birilerine aldıkları rüşvet/komisyon tatlı gelmiş olmalı ki oralı olmamışlar. Yaptıklarının Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre de suç olduğunu öğrenmeleri içinse 17 Aralık sabahını beklemeleri gerekmiş.

17 Aralık soruşturmasını hukuksuzca kapatanların karşısında şimdi Amerikalıların 17 Aralık dosyasını da aşan daha kapsamlı dosyaları var. İran’a ambargo bağlamında kara para aklamadan teröre desteğe kadar bir dizi suçlama gündemde.

Biliyorsunuz ABD, İran ambargosunun delinmesine yardımcı olan bankaların gözünün yaşına bakmıyor. Geçtiğimiz yıl Fransız bankası BNP Paribas’a 8,9 milyar dolar ceza kesti. İran’ı da kapsayan sorunlu işlemleri nedeniyle 2009’dan beri ING 619 milyon dolar, Commerzbank 1,45 milyar dolar, Credit Suisse 536 milyon dolar, HSBC 1,3 milyar dolar, Lloyds TSB Bank 350 milyon dolar, Barclays 298 milyon dolar, Standard Chartered 227 milyon dolar cezaya çarptırıldı.

Görüldüğü gibi mesele sadece devletlûlarımızın rüşvet için 29 yaşındaki İranlı bir iş adamının önüne yatmasının utancından ibaret değil. İran işine bulaştırılan kamu bankası ya da bankalarına kesilmesi muhtemel cezaları kim ödeyecek? Ayakkabı kutularında, evlerinde para istifleyenler ödemeyecek elbet. Hepimiz cebimizden ödeyeceğiz. Asıl ‘17 Aralık darbesi’ bu olacak sanırım…

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...