Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanı Ercan Taştekin, Aksiyon dergisi için IŞİD’i analiz eden bir makale yazdı. Makalesinde çarpıcı ifadelere yer veren Taştekin Işid ile mücadelede ki eksikliklere ve hatalara vurgu yapıyor.

İşte o makale;

 

IŞİD’in kökleri nereye dayanıyor? Radikal gruplarla mücadelede yapılan hatalar neler? Pandora’nın kutusu ne zaman açıldı? Emniyetteki görevden almalar mücadeleyi nasıl etkiledi? Bundan sonra ne yapılmalı?

IŞİD, birdenbire ortaya çıkan bir örgüt değil. Kuruluşu ABD’nin 2003’te Irak’a müdahalesine kadar götürülse de kökleri Afganistan, Çeçenistan, Bosna savaşlarında aranmalı. 15-20 Kasım 2003’teki İstanbul patlamalarına kadar hem siyaset organları hem de güvenlik bürokratları, mücahit grupların Türkiye ile bir sorunu olmadığını düşünüyor, en azından Türkiye’de eylem yapacaklarını beklemiyordu. Çünkü bu döneme kadar Hizbullah ve İBDA/C gibi yerel sağ örgütlerle mücadele edilmiş ve başarılı olunmuştu. Küresel çapta faaliyet gösteren El Kaide, Türkiye’nin değil, Batılı güçlerin, özellikle de ABD’nin sorunu olarak görülüyordu. 15-20 Kasım patlamaları güvenlik bürokrasisini kendine getirmiş, El Kaide’nin ve kendini mücahit olarak adlandıran grupların Türkiye’yi hedef ülke olarak gördüklerini anlamasını sağlamıştı. Fakat politikacılar ve kamuoyu hâlen durumun ciddiyetini kavrayamamıştı. Çünkü bu eylemlerde sinagoglar ve yabancı ülke temsilciliği hedef alındığı için eylemin doğrudan Türkiye’ye yönelik olmadığı düşünülüyordu.

Bu dönemden Suriye’deki olayların patlak vermesine kadar güvenlik güçlerince El Kaide’nin yerel unsurlarına, kısmen de yabancı uyruklu militanlara operasyonlar düzenlendi. Fakat yargı mekanizması mücahit grupların ideolojisine ve sosyolojisine hâkim olmadığından militanlar doğru bir şekilde cezalandırılmadı. Birçok militan, El Kaide için değil, Afganistan-Pakistan bölgesinde faaliyet gösteren Taliban için savaştıklarını söylediklerinde bir yaptırıma maruz kalmadan adli süreçten sıyrılabiliyordu. Hatta bu grupların üzerine giden güvenlik güçleri yer yer işgüzar olmakla suçlanıyordu. Mücahit gruplar içerisinde yer alan kişilerin sorunlu cihat ideolojisinden kurtulmaları için rehabilite edilmeleri gerekirken duruma sadece güvenlikçi anlayışla yaklaşılması ve ilgili bakanlık ile kurumların soruna müdahale etmekten kaçınmaları nedeniyle kişiler gittikçe cihat ideolojisine saplanarak bunu yayma imkânı buldu.

Hücre yapılanmasına sahip örgütlerle mücadele etmek için teknik kaynaklardan daha fazla canlı kaynaklar kullanılmalıdır. Hatta canlı kaynağın değerli bilgiler getirebilecek örgütsel statüde olması gerekir. Bir istihbarat tekniği açısından örgütsel ideolojisi oturmuş üst düzey militanların kaynak hâline getirilmesi zor olduğundan, henüz sempatizan düzeyindeki şahısların kaynak hâline getirilmesi hedeflenir. Kaynak hâline getirilen sempatizanın değerli bilgiler getirebilmesi için de statüsünün artmasına, dolayısıyla zamana ihtiyaç vardır.

Bilindiği üzere Türkiye, Suriye’deki olayların başlamasından itibaren Esed’e karşı muhalifleri destekleme tavrını sürdürdü. Bu bağlamda Esed rejimi yıkılsın diye Suriyeli muhaliflerin yararına olabilecek durumlar için toleranslı davrandı. Yabancı savaşçıların Suriye’ye geçişi, muhaliflere yardım ettiğini söyleyen yardım kuruluşlarına ya da kişilere kolaylık sağlanması, Suriye’de yaralanan muhaliflerin Türkiye’deki hastanelerde tedavi edilmesi gibi… El Kaide ve IŞİD, bu tolerans noktalarından faydalanarak bölgede inanılmaz derecede bir güç sahibi oldu. Buna ek olarak zaten hem ülke yönetimi hem de kamuoyunda Suriye’deki herhangi bir muhalif grubun Türkiye için tehlike olabileceği düşüncesi de bulunmuyordu. Bu örgütlerin Türkiye üzerinden Suriye’ye giden savaşçılarla güçlendiğine dair haberler ilk olarak sol örgütler ve PKK yanlısı yayın organlarında yer aldığından kamuoyu bu haberlere abartılı, maksatlı olduğunu düşünerek kayıtsız kaldı. IŞİD’in Türkiye gündeminde bir tehdit olarak yer alması ilk olarak Mart 2014’teki Niğde Ulukışla saldırısıyladır. Gerçek tehdit algısı ise Haziran 2014’te Türkiye Musul Konsolosluğu baskını ve personelinin kaçırılmasıyla tavan yaptı.

Özellikle küresel cihat yanlısı şahısların Suriye’ye olan ilgilerinin arttığı 2012 sonrası dönemde emniyet birimlerine çok sayıda kayıp şahıs müracaatı ulaştı. Bu müracaatların ortak noktası, kayıp şahısların Suriye’ye cihat amaçlı gitmiş olabileceğinden şüphelenilmesiydi. Kaybolan kişinin bir mescit, dergâh ya da dernekle ilişkili olduğu, yakın zamanda cihat etme konusundaki isteğini etrafında dillendirdiği, müracaatlardaki ortak noktalardı. Şikâyete konu mekânlar ve sorumluları belli olmasına rağmen bunlarla etkin bir mücadeleye girişilemedi. Açıkça terör örgütlerine eleman kazandırma faaliyeti yürüttüğü anlaşılan bu yerler ve kişiler hakkında yapılacak caydırıcı ve men edici önlemler, IŞİD ile mücadelede önemli bir adım olabilirdi.

Güney sınırımız, tarihsel olarak kaçakçılık faaliyetleri açısından her zaman Türkiye’nin yumuşak karnı. Sınıra yakın bölgelerde yaşayan insanların önemli bir bölümü için kaçakçılık bir geçim kaynağı. Devletin burada oluşan kayıt dışı ekonominin sosyolojik etkilerini de değerlendirerek kaçakçılığa göz yumduğu bir gerçek. Hatay, Kilis, Gaziantep gibi sınır illerindeki kaçakçılar, Suriye’de karışıklık başladıktan sonra emtia kaçakçılığını yapamaz hâle geldi, bir bakıma iş kolunu değiştirerek insan kaçakçılığına başladı. Türkiye’nin bir cihat otobanı hâline gelerek IŞİD’i desteklediği yönünde oluşan uluslararası kamuoyu baskısıyla alınan önlemler bile illegal sınır geçişlerini engelleyemedi. Çünkü yıllardır söz konusu coğrafyada yaşayan ve kaçakçılık faaliyeti yürüten şahıslar sınırın zayıf noktalarını biliyordu. Zaten en az dört yıldır bölgede bulunan terör örgütleri de bölgeye uyum sağlamış ve sınır geçişlerini kendi militanları üzerinden organize etmeye başlamıştı. Sınırın kontrol altına alınamaması bu dönemde Türkiye’nin başını en çok ağrıtan konulardan biri oldu.

Suriye’nin karışmasıyla bir bakıma Pandora’nın Kutusu açıldı. Yıllarca otoriter bir rejim tarafından baskı altına alınmaya çalışılan sorunlar gün yüzüne çıktı. Ilımlı İslamcılar, Kürtler, sonradan ortaya çıkan El Kaide ve IŞİD gibi birçok grup güç mücadelesine tutuştu. Türkiye’nin, muhalif gruplar için tanıdığı kolaylıklardan IŞİD’in faydalandığını bilmesine rağmen bu duruma göz yummasının ana sebeplerinden biri, bu örgütün Suriye’de YPG ile savaşmasıydı. Bu politikanın etkili olup olmadığı önümüzdeki süreçte daha iyi analiz edilebilir.

2014’te sözde paralel devlet yapılanması ile mücadele başlığı altında emniyet teşkilatındaki görevden almalar da IŞİD ile mücadeleyi etkiledi. Yıllar içerisinde kazanılan deneyimlerle oluşturulan istihbarat ağı ve problemli küresel cihat ideolojisiyle mücadele metodolojisi, özellikle istihbarat ve terör birimlerinde çalışan personelin görevden uzaklaştırılmasıyla kesintiye uğradı. Bu birimlere atanan personelin terör konusunda bilgisiz oluşu, halef-selef sistemi içerisinde tecrübe aktarımından geçmeden işbaşı yapması ve buna ek olarak siyasi nitelikteki operasyonlara ağırlık vermek zorunda bırakılması, IŞİD’e Türkiye’de önemli bir alan açtı.

Son dönemle birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’de sistematik olarak sadece sol terör örgütleriyle mücadele edildi. Bunun dışında bölücü ve sağ terör örgütleriyle mücadele konjonktürel oldu. Siyasi hesapların terör örgütlerine uzandığı dönemlerde güvenlik bürokrasisi uzun dönemli bir mücadele stratejisi belirleyemedi. Strateji eksikliği nedeniyle sadece günü kurtarmaya yönelik uygulamalar hayata geçirildi.

Sonuç olarak, IŞİD ile mücadele sadece terör birimlerine bırakılacak bir alan değildir. Devlet tüm mekanizmasıyla mücadeleye girişmelidir.

*(Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanı, Aksiyon için yazdı)

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...