Binali Yıldırım’ın dediği gibi başlayayım cümleye; Allah Gülen Cemaatinden yana. Ya da kendi dilimde ifade edeyim; sanırım Allah Gülen Cemaatini seviyor.

İtirazların farkındayım. Bu nasıl bir sevgi dir ki Allah cemaat bunca dayağı yerken, tüm kurumlarına çökülmüş, tüm kaleleri işgal edilmiş, tüm yapısı dağıtılmış, adeta herc-ü merc edilmiş bu Cemaat’in cezalandırılmasına göz yumuyor? diye düşünüyorsunuz.

Uzun süre ben de böyle düşündüm. Cemaati içeriden tanıyan biri değilim. Cemaatten insanları yakından tanırım. Uzun süre arkadaşılıklarım oldu. Ancak hiç bir zaman Cemaatin iç işleyiş yapısını bilmedim. Nasıl karar alırlar, kimler etkilidir? Süreç nasıl işler? Karar düzeltme mekanizması var mıdır? Ekonomik çark nasıl döner? Gibi cemaatin iç yapısına dair hiç bir bilgim olmadı. Bu nedenle cemaati tanışıkılıklarım üzerinden, yani ikinci el gözlemlerle tanıma fırsatım oldu.

Ancak son zamanlarda Cemaatten daha çok insanla tanışıp, daha çok konuda konuşma fırsatlarım oldu. Onların tanıklıklarıyla cemaatin iç yapısını daha net görmeye başladım. Bir çoğunun “geçmiş hizmetleri” anlatırken kullandıkları kavramlar ve dili Siyaset bilimi kavramlarıyla tarttım. Onlar bana hizmeti anlatırken ben iç yapıyı anlamaya çalıştım. İşte yine ikinci el gözlemler ama daha çok gözden edindiğim bu bilgilerle diyorum ki; Allah galiba cemaati seviyor.

Hayır, klasik klişelere dayanarak söylemiyorum bunu. Bizatihi siyaset bilimi gözlüğüyle baktıktan sonra, -tabi ki ilgi çeksin diye- gazeteci kimliğiyle Allah cemaati seviyor diyorum.

Bu gözlemim için iki temel gerekçem var. Bana anlatılan “hizmetlerden” çıkardığım sonuç birinci sonuç şu: Cemaat özellikle AKP ile işbirliği yaptığı dönemde resmen derebeyliklere dönüşmüş. Her kurum devşirdiği güç ile kendi içinde bir derebeyliğe dönüşmüş. Televizyondan okullara, gazeteden esnaf yapılanmalarına varıncaya kadar cemaatin içinde ayrı ayrı ekoller oluşmuş. Ekoller kliklere dönüşmüş. Her kliğin başında bir derebey oluşmuş. O derebeyler kendi yöntemleriyle muhtemelen samimi niyetle “hizmetler” etmeye başlamış. Hizmetler ederken güç devşirilmiş. Örneğin bir yurt yapılmış ama bin ilişki kurulmuş. Bu ilişkiler bir yurt veya hizmet talebinin ötesinde siyasetçilere veya güç merkezlerine servis yapmaya dönüşmüş. Yani bildiğin Cemaat derebeyler ile çevre arasında ve derebeyler ile derebeyler arasında yürütülen bir ilişki ağına dönüşmüş.

İşte tam bu noktada Allah Cemaati seviyor olmalı ki, muhtemelen halis niyet ile derebeylik kuran o cemaat yapılanmasının başına Tayyip Erdoğan’ı musallat edip tüm derebeylikleri dağıttı. Derebeyliklerin odaklaştığı kurumlara kayyımlar atanarak, bir nevi cemaate uyarılar gönderdi. Kurduğunuz kurumları derebeyliklere dönüştürürseniz Allah elinizden alır, çapsızlara verir mesajı bu olmalı. Gördüğüm kadarıyla Cemaat içinde insanların kurumlarına el konulmasının ötesinde, çulsuz ve çapsız bir dolu kayyımın kurumların başına atanmasına daha fazla içerliyorlar.

Eğer tayyip Erdoğan olmasa da Cemaatin kendi içinde bu derebeyliklerle mücadele etmesi neredeyse imkansız hale dönüşmüş. İkinci Mahmut reformaları gibi reformlar bile Cemaati bu derebeyeliklerden temizleyemezdi.

Yanlış anlaşılmasın, “derebeylik” kavramını kişisel çıkar şebekeleri olarak kullanmıyorum. Dinlediğim kadarıyla kişiler sürekli değişmiş. Zaten bunca operasyona rağmen AKP tek bir yolsuzluk bulamadıysa bu da Cemaat mensuplarının hakikaten paraya pula tamah etmeden hizmet ettiğini gösterir. Bana anlatılanlara göre birkaç istisna dışında kendi derebeyliğinin başında kalmakta ısrar eden, yani tayine direnen kimse olmamış cemaatin içinde. Zaten direnenler de tasfiye edilmiş. Ancak “derebeylikler” bir “kültür mirası” olarak devam etmiş. Yani biri gelip bir ekol kurmuş, o ekolün bir kültürü oluşmuş, o kültürü benimseyip yeniden üreten kişiler ve kurumlar oluşmuş. Derebeylikler o kültürün içinde hayat bulmuş ve varlığını sürdürmüş.

Daha net analatalım; bir ile Cemaatin bir üyesi gitmiş. Orada kurumlar kurup, hizmetler etmiş. Bunu yaparken bir takım ilişkiler kurup network oluşturmuş. Diyelim, o ilin Belediye başkanı ile, mahalle muhtarı, valisi, millet vekili, sayılı zengini ile ilişkiler kurulmuş. Bu ilişkilerden “hizmet” üretilmiş ve bu kişi o ilde bir ekol oluşturmuş. Sonra tayini çıkıp başka bir yere gitmiş. Arkasından gelen kişi ondan devraldığı mirası -AKP’nin gücü arkalarında olduğu için- bir başka mecraya taşımamış. O mirasın üzerinde işleyen bir kısır döngü kültür oluşmuş. Diyelim o ilin Belediye başkanı yolsuz, ilişki kurduğu iş adamı ile yolsuzluk yapıyor, o yolsuzluğu görmezden gelip kendi ilişkilerini devam ettirmişler.

Daha önemlisi, ilişkide oldukları siyasetçi, bürokrat, iş adamı gibi kişilerin doslarını dost, düşmanlarını düşman edinmişler. Her gelen bunu yeniden üretmiş. Böylece bir kısr döngü oluşmuş. Diyelim bir ilde Cemaat AKP’li belediye başkanı ile iyi ilişki içindeyse CHP veya MHP il örgütü ile aynı ilişkiyi kurma ihtiyacı hissetmemiş. Çünkü o ildeki Belediye başkanının düşmanını kendi düşmanı bellemişler. 

Bu durum kendi içinde yeniden üretilen derbeylik kültürü veya tümörünün oluşumuna neden olmuş.

İşte tam bu noktada Allah Cemaati seviyor olmalı ki başlarına Tayyip Erdoğan’ı musallat etti. Erdoğan’ın kılıcıyla o tümörü kesip attı. Hem Cemaati cezalandırdı, belki günahlarına kefaret saydı, hem de derebeylik düzenini dağıtarak yeni bir zeminde yeniden toplumla daha sağlıklı ilişkiler kurabilecek bir zemin yarattı. Hem de mağdur ve masum olarak…

İkincisi, gözlemlediğim kadarıyla Cemaat özü itibariyle Erdoğan’dan çok da farklı olmayan insanlarla dolu. Yani Cemaatin aydınlarını bir kenara bıracak olursak, Cemaatin bir çok gönüllüsü demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi kavramları özümsememiş, demokrasiye, Cemaatin işine geldiği sürece inanan insanlardan oluşuyordu.

Ancak Allah onları seviyor olmalı ki, Erdoğan’ın dayağıyla onlara tüm tabana nasıl demokrat olunacağını öğretti. Bugün gördüğüm ve konuştuğum bir çok cemaatçi Kürtlerin haklarını da, basın özgürlüğünü de, teşebbüs hürriyetini de canı gönülden destekliyor. Hatta şu kadarını söyleyebilirim. Türkiye kabileler topluluğu. Her kabile kendi adamına destek verip, kendi hakkını savunur. Örneğin laikler kabilesi kendini demokrat sayar ama Can Dündar’ın tutuklanmasına itiraz edip Mehmet Baransu’nun tutuklanmasına göz yumarlar. Bu yönüyle bağnaz ve yobazdırlar.

Gözlemlediğim kadarıyla Erdoğan Gülen kavgasından önce bu ülkenin en kapalı kabilesi Gülen cemaatiydi. Kendi adamından başka kimseyi görmeyen, kimsenin acısını duymayan bu topluluk yaşadığı sıkıntılardan sonra tartışmasız Türkiye’nin en demokrat topluluğuna dönüştü. Henüz kabilecilik anlayışı tam olarak kırılmış değil, ancak şu kadarını söyleyebilirim; konuştuğum Cemaat mensupları artık gönülden ve sahiden ötekilerin haklarına sahip çıkıyor. Özgür Gündem gazetesi nöbetçi yazarları tutuklandığında duydukları acı ile Hidayet Karaca tutuklandığında hissettikleri acı arasında fark kalmadı. Bu yönüyle Allah onları seviyor olmalı ki Türkiye’nin en kapalı kabilesini bir zalimin eliyle demokratlaştırıp, en kapsayıcı topluluğuna dönüştürdü.. İşte bu nedenle Allah Cemaati seviyor olmalı diyorum..

Üçüncü ve son olarak, Latif Erdoğan, Hüseyin Gülerce gibi Cemaatin sırtına yapışıp onun kanını ve ruhunu emen üyelerini adeta bir Rambo bıçağıyla cemaatin sırtından kesip attı. Şimdi Cemaatin ruhunu emen o unsurların kesilip atıldığı yaralar kanıyor olabilir. Cemaat bundan acı da çekiyordur mutlaka. Ama bu vücudun daha sağlıklı olduğuna kuşku yok.

İşin özü şu: cemaat AKP ile girdiği ilişki nedeniyle karbon monoksit zehirlenmesine tutulmuş bir zombiye dönüşmüştü. Allah onları Erdoğan eliyle oksijen çadırına alıp sırtlarına yapışan sülükleri de temizletiyor.

Eğer Erdoğan Cemaate musallat olmasa derebeylikler kendi içinde kokuşup çökeceklermiş. Son bir yılda cemaatten daha çok insan tanıdıkça edindiğim izlenimim bu…

 

 

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...