Geçen yazıda korkunun temelleri ve etkileri üzerinde durmuştuk. Şimdi biraz daha genele gidip günlük hadiseler ile korkunun ilişkisine ışık tutalım.

Canlılara ‘’hıfz-ı hayat’’ (hayatın korunması) için verilmiş olan korku aslında makro ve mikro planda Allah’ın (c.c.) canlılar alemine yerleştirdiği müthiş bir dengenin adıdır. ‘The Purge’ isimli filmi izleyenler hatırlarlar. Hani ABD’de ‘kurucu babaların’ bir günlüğüne öldürme dahil tüm yasakları kaldırdıkları ‘arınma günü’ temalı olan film. Aynen onun gibi; Allah’ın bir günlüğüne tüm canlılardan korku duygusunu kaldırdığını hayal edin. Tüm dünyaya kaos hakim olur. Canlılar ya korku duygularını kaybettikleri için her türlü yanlışı yapıp yem olurlar veya cesaret sarhoşu olup her yere, her güce saldırırlar; kaos doğururlar. Bir arada dolaşarak aslanlardan korunan bizon sürüsü, toplu hareket ve göç duygusunu yitirirken, cesaret yüklemesi yapan insanlar da ya en büyük aptallalıkları denerken ölürler yada sağa sola saldırarak etrafa zarar verirler. Adalet, can, ölüm, kaybetme, hatta tanrı korkusu olmayan bir dünya…

Oysa kainattaki korku duygusu yaşamı dengeler. Diğer insanlar ve canlılarla olan etkileşimlerimiz, aile fertleri, gruplar, sistemler, devletler ve liderler ile olan ilişkilerimiz daha çok bu duygunun etrafında şekillenirler. Dengede tutamadığımızda ise tüm bunların manipülasyon ve baskılarına tutsak ve kurban oluruz. Yada kendimizi kısıtlar, denizden korktuğu için sahilde bekleyen bir tekne konumuna düşer, hayatı kendimize zindan ederiz.

Toplumun da bir korku dengesi vardır. Zalimler, hırsızlar ve despotik idareler ifrat boyutunda yaşadığımız korkularımızdan beslenirler hep. Toplumun korku damarını emip vücudun direncini kırarlar. İran doğumlu Fransız yazar Marjane Satrapi ‘’korktuğumuzda analiz ve derin düşünce yetilerimizi kaybederiz, korkumuz bizi felç eder. Tüm diktatörlerin zaptetmelerinin arkasında korku itici güçtür’’ der. Meşhur ‘V for Vendetta’ filminde kahramanımız ‘’korku, bu hükümetin esas aracı haline geldi derken’’ gerçeğe ışık tutar aslında.  Oysa ‘’insanlar hükümetlerinden değil, hükümetler insanlardan korkmalıdır.’’

Nedense böyle olmaz. Zalimler korkulardan beslenme konusunda vampirlerden bile daha mahirdirler. Onlar bize gelmez; biz onlara gider teslim oluruz çoğunlukla; ya güçlerinin, ya mallarının, ya karizmalarının, ya da bize vaad ettiklerinin cazibesine kapılırız korkuyla karışık olarak. Atasoy Müftüoğlu’nun dediği gibi ‘’en tehlikeli diktatörlük de manevi diktatörlüktür. Manevi aracılar aracılığı ile gerçekleştirilen tiranlıktır.’’ Tanrı ile vatan ile kalbimizi okşar; sonra onsuz o ideallere ulaşamayağımız korkusu ile felç eder zihnimizi. İngiliz yazar Huxley; gelecekte gözyaşı olmadan diktatörlükler üreyeceğini çünkü insanların özgürlükleri ellerinden alınırken bundan hoşlanacaklarını söylerken ne kadar da haklıdır.

Korku ile bağlamışızdır ümitlerimizi diktatörlerimize; söz söyleyecek, düşünecek halimiz kalmamıştır artık ve ‘’söyleyecek sözü olmayanlar diktatörlüğü hissetmezler.’’ (Ali Şeriati)

İletişim:

Email: [email protected]

Blog: akliselimblogspot.com

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...