Yol haritası: Barışa mı, kaosa mı

 

Bahar yaklaştıkça PKK sorununun çözüm arayışına ilişkin yeni sinyaller gelmeye başlıyor. Bu konuda birbirini tamamlayan iki kritik yazı Abdulkadir Selvi ile Kurtuluş Tayiz’in yazılarıydı. Her iki yazıda da PKK ile müzakerelerin başlatılması için arayışların olduğu belirtiliyor. Bu da geçen yazdığım ve son MİT krizlerinin ana nedeni olarak anlattığım çerçeveyi özetliyor; PKK ile müzakerelerin yeniden başlatılması için MİT, KCK soruşturmalarını durduracak/yavaşlatacak bir plan yaptı ve son krizi böylece yazıp yönetti. Son krizde özellikle altını çizdiğim noktalardan biri de PKK-MİT mutabakatında imzalanan ve Abdullah Öcalan’ın Kürt tarihinin en büyük anlaşması olarak duyurduğu “Barış Konseyi kurulması” kararının yürürlükte olduğu bilgisiydi. Tayiz’in yazısında yer verdiği ayrıntılarda da yeni sürecin Barış Konseyi üzerinden yürütüleceği bilgisi var. Bendeki bilgiler de en azından AKP içindeki müzakereciler, MİT ve BDP/PKK çevrelerinin böylesi bir arzuda birleştiği yönünde. Bu durumda yeni sürece yeni demek doğru değil. Eski müzakere süreci kaldığı yerden devam ediyor demektir. Zira Öcalan Barış Konseyi kararını açıklarken bundan sonraki süreci Barış Konseyi’nin yürüteceğini açıklamıştı zaten. Yani süreç daha önce özetlediğim şekilde ilerliyor, yani KCK sanıkları serbest bırakılacak, Cemaat’e yakın bürokratlar tasfiye edilecek, bu da PKK’nın barış masasına oturması için PKK’ya diyet olarak verilecek. En azından önemli ve etkili bir kesim tarafından buna ilişkin çok büyük bir arzu var Ankara’da.

Ben Kürt sorunu gibi bir sorunun “çerçeve tartışması” üzerine oturtulmasını sağlıklı bulmuyorum. Bunun çözüm getireceğini de düşünmüyorum. “Çerçeve tartışması” ile sorunu “müzakereci” yöntemle mi “mücadeleci” yöntemle mi çözmeye çalışalım ikilemi üzerinden tartışmak. Ben PKK ve Öcalan ile görüşmelerin olması gerektiğini başından beri savundum, halen de savunuyorum. Ancak ilerleme sağlayabilmemiz için görüşmelerin “içeriğini” tartışmamız gerektiğini savunuyorum. Yani PKK’ya ne vereceğiz, PKK’dan ne isteyeceğiz. Kürt sorununu PKK ile irtibatlandıracak, PKK’dan ayrılmaz bir sorun olarak mı düşüneceğiz yoksa PKK ile müzakere veya mücadeleden bağımsız bir şekilde Kürt sorununa yönelik adımlar atabilir miyiz?


Bu çerçevede sorulması gereken temel sorular şunlar:


1)
Barış süreci denen süreçte PKK’nın silahları bırakması söz konusu mu? Mevcut mutabakatlara göre böyle bir durum söz konusu görünmüyor. PKK bölgeye polis gücü olarak dönüyor. PKK silah bırakacak ve siyasete dönecekse bence barış görüşmelerini devam ettirmekte hiçbir sakınca yok. Ancak silahını bırakmadan bölgede polis gücü olacağım diyorsa bunu kabul etmek mümkün değil.


2) Barış sürecinin başlatılması ve sürecin riske edilmemesi için PKK, unsurlarını sınır dışına çekmeyi kabul ediyor mu?
Görüldüğü kadarıyla PKK kendi şartlarını garantiye alana kadar sınır dışına çıkmayı kabul etmiyor. PKK’nın sınır dışına çekilmeyi kabul etmeden böylesi bir sürecin başlatılmasını çok riskli buluyorum.


3) AB Yerel Yönetimler Şartı’nın şerh konulan maddeleri üzerindeki şerhlerin kaldırılması konusu neden PKK ile müzakerenin aracı yapılıyor?
Eğer hükümet yerelleşme önündeki adımları kaldırmak istiyorsa bunu kendisi AB sürecinde yapması gerekiyor. Neden bu süreci PKK ile müzakerelerin rehinesi yapıyor? Böylece hem AB sürecini PKK ile ilişkilendirerek itibarsızlaştırıp toptan demokratikleşme sürecini PKK ile müzakere noktasına indirgeyip ülkenin önünü tıkıyor? Kürt haklarını PKK ile müzakere ve mücadelenin rehinesi yapmayın dediğim şey tam da bu. AB kriterlerini de PKK ile müzakere aracı yaparsanız bu müzakereler çöktüğünde AB sürecini de kriminalize etmiş olursunuz. Bundan sonra da bir daha o müzakereleri başlatacak hükümet bulamayız.

Yani müzakerecilerin kullandığı “Yol haritası” (ki Öcalan tarafından çizildi) bizi barışa mı kaosa mı götürecek emin değilim.

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...