İstihbarat ve demokrasi

 

İstihbarat servisleri gündemdeyken demokratik bir ülkede istihbarat servisinin yerini anlatan “Cenova Silahlı Güçlerin Demokratik Kontrolü Merkezi”nin 2002 yılında yayımladığı İstihbarat Servisleri ve Demokrasi adlı raporuna bakmakta yarar var. Raporda önemli tavsiyeler var:

“İstihbarat servisleri kanunların üstünde değildir. İstihbarat servisleri için yasal cezalar sağlanmalıdır. İstihbarat servislerinin hesap verebilirliğine ilişkin önlemlerin olmadığı yerde demokrasi de yoktur. Hukukun üstünlüğünün olduğu yerde istihbarat servislerinin faaliyetleri demokrasi ve anayasal düzeni korumak için gerekli düzenlemelerin ötesine geçemez. Demokratik ülkelerde anayasal düzen temel özgürlükler ve hakları korumayı garanti eder. Hiçbir istihbarat servisi keyfine göre bu özgürlük ve hakları tehdit edemez. İstihbarat faaliyeti eğer bu özgürlük ve hakları tehdit ediyorsa anayasal düzeni korumak yerine anayasal düzeni tehdit ediyor demektir.” (Bizde MİT paylaşmadığı bilgilerle insanların yaşam hakkına kastediyor ses çıkmıyor.)

Rapor kolluk kuvveti ile istihbarat servisi arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiğini de anlatıyor: “Kolluk gücü ile istihbarat temelde birbirinden farklı alanlardır. Kolluk, bir suça ilişkin suçlu bulmaya çalışırken istihbarat devlet ve topluma yönelik potansiyel tehlikelere karşı bilgi toplar. Eğer istihbaratçı, çalışmalarını etkileyecekse, suç işleyen birini gördüğünde onu gözaltına almayabilir. Bir istihbarat servisi kaynağına tehlike düşme durumu söz konusu ise bilgilerini açık yasal süreçler için paylaşmak istemeyebilir.” (Ancak bu yurttaşların yaşam hakkının tehlikeye atılması durumunda geçerli değildir.)

“Demokratik toplumlarda iç istihbaratın meşrutiyeti bir örgütün şiddete yönelmesi veya şiddete yönelmesine ilişkin mantıklı korkunun mevcut olması ile ilgilidir. İç istihbarat servisi, bir örgütü ancak şiddete yöneliyorsa veya şiddete yöneleceğine ilişkin ciddi belirtiler varsa takip edebilir. Ancak şiddete karşı yasanın uygulanması kolluk kuvvetinin görevidir. Bu nedenle de istihbarat servisi ile kolluk arasındaki koordinasyon hükümet düzeyinde temin edilmelidir. İç istihbarat servisinin, iç siyasi aktivitelere müdahil olması kesinlikle yasaklanmalıdır.”

Bu net ayrıma rağmen bizim ülkemizde PKK gibi her gün şiddet uygulayan bir örgütün varlığı, ve bu örgüte karşı her gün onlarca operasyon yapmak zorunda olan kolluk güçlerinin durumu iç istihbarat ile kolluğu aynı çatı altında çalışmaya zorluyor. Zaten bu nedenle ayrı bir birim olan MİT’in terörle mücadele istihbaratına katkısı yüzde 10’un bile altında kalıyor. Bu nedenle Emniyet ve Jandarma istihbaratının kolluktan ayrılması güvenlik felaketine yol açabilir. Ancak bu birimlerin ve tabii ki MİT’in, idari, yürütme ve yasama denetimine açılması gerekmektedir. Jandarma acilen sivil yönetime bağlanmalıdır.

Raporda şu pratik öneriler dikkat çekiyor:

1) İstihbarat çalışmalarında neye izin verilip neye verilmediğine ilişkin genel prensiplere ihtiyaç vardır. Bu alanda siyasal ve hukuksal kararlar gereklidir. Etik kodları açıkça yazılmalıdır.

2) İç ve dış istihbarat farklı kurumlar tarafından toplanmalı ve başkan, başbakan ve ilgili bakana karşı sorumlu olmalıdır.” (MİT’in planladığı gibi MİT çatısı altında iki ayrı müsteşarlık olarak değil ayrı kurumlar olarak yapılanmalı.)

3) Askerî istihbarat dış istihbarat ile entegre edilebilir. Ancak tüm kontrol mekanizması siyasilerde olmalı. Entegre istihbarat yapısı oluşturulmalı ve farklı kaynaklardan gelen bilgilerin değişimini garanti etmeli.

4) Konterespiyonaj, casusluk ve istihbarata karşı koyma reaktif istihbarat gerektirir. Bu nedenle ayrı bir kurum olarak ihdas edilebilir. İstihbarat karşı koyma birimi iç ve dış istihbarat ile koordinasyonu gerektirir. Merkezî bir istihbarata karşı koyma birimi kurulmalı ve farklı istihbarat kurumları arasındaki koordinasyon ve uyumu sağlamalıdır.

5) Kolluk kuvveti ve istihbarata karşı koyma birimi koordinasyon içinde olmak durumunda. Bu nedenle özel bürolar kurularak yüksek düzeyli koordinasyon sağlanmalıdır.

6) İstihbarat servislerinin özel durumu düşünüldüğünde, bu kurumların idari, yargısal ve Meclis gözetimi mutlaka yerine getirilmelidir. Yürütme istihbarat birimlerinin tüm işlemlerinin denetiminden sorumludur. Bu nedenle de yürütme, istihbarat birimlerinin şeffaflığı ve parlamento kontrolünü sağlamak için zemin oluşturmakla görevlidir.”

Şimdi soru şu: Dış istihbarata yöneleceğiz diye MİT’in başına oturan Hakan Fidan gerçekten de kurumu dış istihbarata mı yöneltti? Yurtdışında MİT’çiler sıradan Türk vatandaşlarını fişlemekten başka ne yapıyor? MİT dış istihbarata yöneldiyse gazetecilerin ensesinden neden ayrılmıyor? Neden Başbakanlığa kadar sızmış Gölge CIA olarak bilinen Stratfor’a karşı bir şey yapmadı? En azından Stratfor’a karşı Başbakan’ın yakınlarını uyarması gerekmez miydi? Demokratik ülkelerde şiddet kullanmayan veya şiddete meyilli olmayan, hiçbir örgütü iç istihbarat birimi izleyemez. O halde MİT’in İslami cemaatlerden, gazetelere izlediği onca işi nasıl açıklayacağız? İstihbarat birimleri iç siyasete kesinlikle karışmamalı? Bizde böyle mi?

MİT’e yakın gazetecilerin söylediğine göre MİT, Emniyet ve Jandarma istihbaratını da bünyesine alacakmış. Eğer Erdoğan hükümeti şimdiye kadar yaptığı demokratik reformları bir kibritle yakmak istiyorsa bunu yapsın da zaten denetlenmeyen, savcılardan kaçırılan istihbaratçılar, ülkedeki azıcık demokrasinin de içine etsinler. Umarım iktidar da aynı niyette değildir. Yoksa halk “Özal gibi geldiler Demirel gibi oldular” der.

[email protected]

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...