Eski bir Rus Generale atfedilen bir söz vardır. ‘Ne kadar savaşırsanız savaşın sonunda konuşmaya mecbursunuz’ der.

17/25 Aralık yolsuzluk operasyonları ile başlayan süreçte günümüzde raydan iyice çıkmış olaylar silsilesi yüzünden tam bir karamsarlık tablosu mevcut. Başlarda pek çok kesim tarafından AKP Cemaat kavgası olarak görülen gelişmeler bugün pek çok korkuları da beraberinde getirmiş vaziyette. Farklı bir korku da AKP taraftarlarını sarmış durumda. Kendi deyimleri ile tulumbada suyun bitmesi, yani mevcut ekonomik kriz sürecinde elde edilmiş kazanımları kaybetme korkusu.

Her ülke şahsına münhasır olarak kendi kanunlarına ve bağımsızlığına dem vursa da unutulmaması gereken bir gerçek hepimizin tek bir gezegende yaşıyor oluşumuzdur. Evet hepimiz aynı gezegende yaşıyoruz ve bu gezegeninde maalesef kendine has oyun kurucuları mevcut.

Bu oyun kuruculardan biri geçtiğimiz günlerde ölmüş olsa da gerek ailesi, gerekse kurduğu sistem, mirasını devam ettirecek potansiyeli her daim taşımaktadır. Nitekim en has adamlarından biri olan Kissenger, uzun bir sessizlikten sonra açıklama yaptı ve “İran İŞİD’den daha öncelikli tehdittir.” dedi.

İran tehdidini ilk dile getiren Kissenger değildi ama onun söylemesi ile birlikte BOP’un yeni hedefinin İran olduğu resmileşmiş oldu. Bununla birlikte oyun kurucuların farklı elemanlarının farklı açıklamaları ile birlikte ele alındığında işte bize bundan sonra ne olacak sorusunun bir işaret fişeği olarak görülecektir.

Bu fişeklerin ilki Micheal Rubin’in son zamanlarda attığı tweetler olarak görebiliriz. Erdoğan aleyhine ve üstelik Türkçe olarak yazdığı tweetler yoğun tartışmalara sebep veriyor. ‘Erdoğan için yolun sonu göründü’ tweeti, kendini korkusuz(!) gazeteci olarak tanımlayan Cem Küçük’e bile eyvah dedirtmişti.

Fakat Rubin’in özellikle bir tweeti çok daha önemliydi. ‘Madem Erdoğan tüm Cemaatçileri hapse atmaya kararlı o halde Gül ve Davutoğlu neden dışarıda‘ tweeti dikkat çekmektedir. Burada farklı bir amaç daha var ki O da AKP içerisinden Gül ve Davutoğlu’nu ayrıştırmaktadır. Davutoğlu’nun Başbakanlığı dönemde AKP resmen ikiye ayrılmış vaziyetteydi. Hocacılar ve Reisciler grubu keskin bir ayrıma doğru yol alırken Pelikan hamlesi ile Davutoğlu gönderilmiş ve yerine düşük profilli birinin gelmesi ile bu ayrım kısmen önlenmişti.

Diğer işaret fişeği ise Gül’den geldi. Kerkük valilik binasına Kürdistan bayrağı asılması hadisesine Abdullah Gül dün akşam sert bir tepki verdi. Halbuki aynı bayrak İstanbul ve Ankara semalarında dalgalanırken susan Gül, Türkmenlerin şehrin yapısından soyutlanamayacağı mesajını vermekte kararlı göründü.

Üçüncü fişek ise Batı’da ardı ardına yapılan 15 Temmuz darbe girişiminde Gülen Cemaati’nin ilgisi olmaması açıklamalarıdır. 15 Temmuz darbe girişimini ülkelerin hiçbiri ve Türkiye’de ise AKP’nin kendi tabanı haricinde Gülen Cemaati’nin yaptığına kimse inanmıyor. Bu açıklamalar bir yandan Gülen Cemaatinin dünya genelinde meşruiyetini sağlarken diğer yandan Erdoğan için kumpas kuran bir totaliter imajını veriyor.

Son gelişme ise Ülkücü camia içerisinde sürekli mağdur edilen ama güçlü bir görünümle dimdik ayakta durabilen bir profil çizen “Meral Akşener” yer almaktadır. Geçtiğimiz günlerde İngiliz gazetesi Financial Times ‘Erdoğan’a kafa tutan kadın’ manşetiyle totaliterizme meydan okuyan güçlü kadın profilini tüm batıya tanıtmıştı. Onca engellemelere ve dışlanmaya rağmen Akşener, mitinglerine ısrarla devam ediyor ve halk nezdinde kabul görüyor.

Bu gelişmelerin olası bir İran operasyonu ile ne ilgisi var?

Genişletilmiş BOP planı çerçevesinde sıra İran ve Kafkasya bölgesine geldiğinde mevcut eşbaşkanın profilinin belirlenmesi olarak görebiliriz. Erdoğan, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun şekillenmesi sürecinde özellikle Ümmetçi vasfıyla Arap dünyasında kabul görmüştü. Ancak İran ve Kafkasya’da demografik yapı daha farklıdır. Her ne kadar din önde gelen bir olgu olsa da, bu coğrafyada milliyetçilik duyguları bir hayli fazladır. Arap dünyası üzerinde etkili olan bir isim, Kafkas ve yakın Asya’da pek kabul görmeyecektir. Çünkü bu bölgelerde ümmetçilik duyguları zayıf ve dar bir kesimi kapsamaktadır.

Bu yüzden bu bölgelerde bir yandan Milliyetçi duyguları güçlü bir profil, öte yandan Batı’nın sıcak yüzünün(!) resmedildiği bir yüz ve Şiilerin katı dünyası içerisinde nefes almaya çalışan topluma karşı ılımlı bir sünni yaklaşım gerekmektedir.

IŞİD’in geçtiğimiz günlerde İran’ı fethetmeye hazırız açıklamasından sonra özellikle Belucilerin bulunduğu Güney İran bölgesinde karışıklıkların başlaması kaçınılmaz görülüyor. İran içerisinde hatırı sayılır Azeri ve Türk Milliyetçisi’nin bulunması ve İran’ın Pers politikalarına karşı yıllardır direnmeye çalışan topluluk içerisinde ılımlı ve güçlü milliyetçi profiller önder olacaktır.

Bu gelişen süreç içerisinde Rubin’in özellikle ayrışıma tuttuğu isimler etrafında toplanan AKP ise Cemaat ile barışmaya bu noktada mecburdur. Çünkü gelişecek olan BOP’un, İran ve Kafkasya ayağında hem milliyetçilik hem de din olgularının toplum nezdinde kabul görmesi gerekiyor. Kendi içerisinde bu perspektifte olan bir oluşumla savaş görüntüsünde olamaz. Aksine barış içerisinde olmalı ki Kafkas ve İran bölgelerinden kabul görebilsin. Ancak bu barışma girişimi Erdoğan faktörü olduğu müddetçe de imkansızdır. Bu sebeple Rubin’in Gül ve Davutoğlu’nu ayrıştırarak attığı tweet ise, barış görüşmelerinde ki tarafları göstermektedir.

AKP’nin ya da yeni oluşumun Cemaat ile barışması ile İran, Azarbeycan, Pakistan, gibi bölgelerde ki radikalleşen gruplara karşı da bir önlemdir. Çünkü bu coğrafyanın radikalleri Avrupa ve Batı için her zaman tehdit olarak kalmışlardır. Cemaatin pozitif bilimlere verdiği önem ve ılımlı islam görüşleri ise bu radikal gruplara karşı örnek olarak sunulacaksa kendi içinde bir kavgaya tutuşması mantıksızdır.

Bu gelişmeleri BOP’un eşbaşkan değişimi olarak da pekala görülebilir. Rubin’in doğrudan Erdoğan’ı hedef alması, Batı’dan peşpeşe gelen mesajlar ve özellikle yine Rubin’in ‘Katar’dan gelecek olan para bittiğinde Seni kaç kişi takip edecek‘ tweeti önümüzde zorlu bir ekonomik sürecin geleceğini gösteriyor. Menfaat birlikteliğinin temelini oluşturan AKP’nin yaşanacak bir ekonomik kriz sonrası sarsılacağı bilinen bir gerçek. Böyle bir süreçten sonra gözler her zaman yeni bir kurtarıcı aramaya başlar. Yukarıda yazılarınları böyle bir dönem için hazırlık aşaması olarak görmekte mümkün.

Gül, Davutoğlu ve Akşener’in önümüzde ki süreçte siyasette etkin noktalarda olacağı varsayımı kuvvetli görünüyor. Bununla birlikte oyun kurucuların diğer fişekleri olan Perinçek ve Ergenekon kliklerininde yakın zamanda açıklamaları daha net bir görüş sunacaktır.

 

Atlantis Haber / Analiz

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...