Tarihte diktatörler ve zalimler, güç ve iktidara çoğu zaman seçimle gelmişler ama asla seçimle gitmemişlerdir.

Bu durum, bugün de devam ediyor ve Türkiye benzer bir sona doğru gidiyor.

Tarih, kendisinin sonunun asla gelmeyeceğini ve kurduğu saltanatının ebediyen devam edeceğini zanneden zalimlerin ve diktatörlerin ibretlik akıbetleriyle doludur.

Bu konuya ister dini çerçeveden, isterseniz tarihi çerçeveden bakın, bu zalimlerin sonlarının çok acı ve ibretlik olduğunu görebilirsiniz.

Firavun’un sahip olduğu onca güç ve kudret kendisini tatmin etmemiş, sonunda kendisini ilah ilan etmişti.

Bu sapkınlığına etrafındaki yalakalarının ve yardakçılarının desteği eklenince, Firavun daha da azmıştı.

Halk, üluhiyet iddiasında bulunan Firavun’u hakka davet eden Hz. Musa’ya, “sen doğrusun ama karnımızı doyuran da Firavun” diyerek ayrı bir sapkınlığa girmişlerdi.

Bugün, “çalıyor ama çalışıyorlar” diyenler, eminim Firavun zamanında yaşasalardı, aynı cümleyi kurar ve aynı şekilde davranırlardı.

Nemrut da kendisini ilah görmeye başlamış, Peygamber’in temsil ettiği mesajları, yaktığı ateşle bitireceğini ve yok edebileceğini zannetmişti.

Ateşi yakarken, kimi odun taşımış, kimi de yanan ateşe su taşımıştı.

Ateş bir imtihandı, hem atılacak olan İbrahim’e, hem Nemrut’a, hem de halka.

Kimi gagasında su taşıyarak, kimi de çenesine sıkıştırabildiği bir kuru dal parçasıyla safını belli etti.

Eminim bugün, “ama”lar ile kendilerini kandırıp zulme pasif-aktif destek verenler, o dönemde yaşasaydı, ya bir tepe başını sedir edinip mezalimi seyretmekle yetinir, ya da odun taşıyıcı olarak görev alırlardı.

Nemrut bununla da yetinmedi, ordular kurup Allah’a savaş açtı, ama sonu, bir sivrisinekten ve kendi emriyle adamlarının kafasına indirdiği tokmaklardan oldu.

Mussolini milyonlarca insana zulmetti, binlercesinin kanına girdi.

Sonu, kurşuna dizilmek ve ayaklarından asılarak günlerce meydanlarda sallandırılmak oldu.

Hitler de milyonlarca insanı katletti.

Seçimle gelmişti ve halkın da çok sevdiği bir liderdi.

Sonu, bir mahzende intihar etmek oldu.

Çavuşesku halkına yıllarca gadreden bir başka zalimdi; sonu, halk tarafından linç edilmek ve akabinde kurşuna dizilmek oldu.

Saddam binlerce insanın ölüm fermanını imzaladı, yıllarca diktatörlükle kendi ülkesindeki insanların kaderine bir karabasan gibi çöktü.

Sonu, bir çukurda bulunmak ve ardından asılarak idam edilmek oldu.

Tarihte hangi diktatöre bakarsanız bakın, sonları ya idam, ya intihar, ya sürgün hayatı, ya linç, ya da acı bir ölüm olmuştur.

Bugün Türkiye’de hüküm süren Erdoğan diktatörlüğü ve zulmünün siyaseten sonu da bunlardan farklı olmayacaktır.

Bu er ya da geç olacaktır.

Şimdi halka zulmeden, insanların kanlarında gemiciklerini yüzdürenler, bugün değilse de yarın böyle bir son ile karşı karşıya gelecekler.

Vatan evlatlarının, dün bu zihniyetin göz yumduğu teröristler tarafından katledilerek şehit edildikleri aynı gün, kızına şaşaalı düğün yapanların siyasi sonu elbet yakındır.

Ülkede masumlara zulmeden, onları hapislere atan, ailelerinden koparan, anne karnındaki çocuğu katleden siyasetin sonu pek yakındır.

Allah zalime mühlet verebilir ama zulmün cezasını asla ihmal etmez.

Bu son geldiğinde, bugün bu zulme susanlar da bundan paylarına düşeni alacaktır.

Bu son geldiğinde, bugün makam ve para için bu zulme ortak olanlar da hesap vereceklerdir.

Evet, gerçekten zordur bunca zulme ve baskılara dayanmak.

Zordur, dün “kardeşim” diyenlerin zulmüne ve bu zulme “kardeşim” diyenlerin desteğine dayanmak.

Zordur, zalime karşı mazlumun yanında durmak ve bunun bedelini ödemek.

Zordur, kiminin kulu olduğu dünya malını elinin tersiyle itip, alın teriyle kazandıklarından olmaya sabretmek.

Zordur, halden anlar diye ümit ettiğin insanların halden anlamaz tavırlarına mukavemet etmek.

Zordur; ama, neticesi de güzel olacaktır.

Zaman mazlumun lehinde, zalimin aleyhinde işler.

Erdoğan ve zihniyeti bu ülkede miadını doldurmak üzeredir.

Sonları nasıl olur bilmiyorum.

Bir anda yerin dibine mi batarlar?

Bir anda başka bir hale mi dönerler?

Bilemiyorum.

Bu sonun halk eliyle gerçekleşmeyeceğine, ancak yine de ibretlik bir biçimde meydana geleceğine inanıyorum.

Hem de bir anda ve çabucak olup bitecektir sanıyorum.

Sonları ne seçimle, ne kendi aralarında bölünme ile, ne de normal bir başka yoldan olacak.

Hiç düşünmediğimiz bir şekilde ve aleme ibret bir sonla karşılaşacaklar.

Onları öyle bir akıbetin yakalayacağına inanıyorum ki, bugün gözleri görmeyen, kulakları duymayan, akılları durmuş halkı şok edip, hipnozdan kurtaracak, amma velakin bir tür zarara da uğratacak, Allah muhafaza.

Dillere destan (!) olacak ibretamiz bir akıbete doğru süratle yol almaktalar.

Allah, o gün gelene kadar, hakkın tarafında kalabilmeyi nasip etsin.

Ayaklarımızı ve kalplerimizi, hakkın ve mazlumun tarafında tutsun, oradan kaydırmasın.

Biz bize düşeni yapıp, işi gerçek sahibine havale etmekteyiz.

Vicdanımız kısmen de olsa rahat:

Anlattık, anlamadılar.

Söyledik, dinlemediler.

Gösterdik, görmek istemediler.

Artık iş, yüce divanda, Hakk’ın katında.

O (c.c.), her işi hakkıyla ve zamanında yapandır.

Sabır ile bekliyoruz.

Haberimizi okuduğunuz için teşekkürler…

Okuduğunuz bu metinler sesi kısılan, nefesi kesilen insanların sesine ses, nefesine nefes verme çabası. Bu çaba, karınca kararınca Nemrut'un ateşine karşı "yerimiz belli olsun" çabası. Bu çaba, 'zalim zulmederken sen ne yaptın?' diye sorulduğunda "dik durdum" deme çabası. Bu çabanın devam etmesini isteyen dostlarımız aşağıdaki ürünü alarak destek verebilirler. Desteğiniz için yürekten teşekkürler.

Bu yayınların devam etmesi için verdiğiniz destek için çok teşekkürler...